Duş yapıp yapış yapış terlerimden kurtulup oturma salonuna geçtim. Herkes çoktan oraya gelmiş maç izliyordu. Bir askerde olsa adam her yerde adamdı ve maç her zaman ön planda oluyordu. İzledikleri maç bir Amerikan futboluydu ve erkekler her heyecanlı anda koltuktan fırlayıp küfürler savuruyordu. Ama Seth, onlardan bambaşka bir havadaydı. Omzunu camın pervazına yaslamış mermere oturmuş, bacaklarını camdan aşağı sarkıtmıştı. Elindeki kahvesini yudumlarken düşünceleriyle boğuşuyordu.
Sessizce yanına gidip bende cama tırmandım ve yanına oturdum. Elindeki kupayı alıp bir yudum aldım. Ama çok acı ve çok sertti. Anında püskürttüm. Dilimi çıkarıp elimle sildim. “İğrenç!” kupayı ona geri uzattım. “O bir zehir olmalı! Onu içtiğine inanamıyorum.”
Gözlerini yüzüme çevirdi. Yan profilimi inceliyordu. “Seni özledim, Derin! Sana dokunmama izin veriyorsun. Ama her seferinde tadına varamadan beni bırakıp gidiyorsun. Bunu daha ne kadar yapacaksın?”
“Seni affedene kadar!” dedim umursamaz şekilde. Derin bir iç çekip dışardaki askerlere bakmaya başladı. “Bunu henüz hak etmedin.”
Kupasından büyük yudumlar alıp “Düşünüyorum, ama aklıma artık hiçbir şey gelmiyor. En azından biraz yardımcı olabilirsin!”
Yüzüne baktım. Yorgun görünüyordu. Hem de çok fazla yorgun görünüyordu. “Tamam. Sana yardımcı olacağım. Beni kendine öyle bir inandırmalısın ki ne olursa olsun, bir daha asla beni bırakmayacağından adım gibi emin olmalıyım. Bunu yapabilir misin?”
Şaşkınlıkla gözlerime baktı. “Bağlılık yemini gibi bir şey mi istiyorsun?”
“Bağlılık yemini mi? O da ne?”
Omuz silkip cevap vermekten kaçındı. İşaret parmağını kupanın üstünde gezdirmeye başladı. Gözleri ise kupanın içindeki kahveye odaklanmıştı. “Çok düşünüyorum, Derin! Sana kullandığım cümleyi sana İngilizce söylemek istiyorum. Ama ağzımdan çıkacağı anda geri kaçıyor. Hem bunu söylemekten korkuyorum, hem seni kaybetmekten korkuyorum, hem de senin vereceğin cevaptan korkuyorum. Beni bir haftadır resmen süründürdün. Ama bunu hak ettiğimi biliyorum. Buna izin verdiğim tek kızsın. Bundan da korkuyorum. Canımı yakacak ve beni mahvedecek tek kızsın. Üstelik buradaki tüm erkek seni arzuluyor! Danny hariç! Dom bile! Hepsinin sana bakışından dolayı gerginim. Onların sana bakıp seni süzerken düşündükleri şeyi anlamaktan da nefret ediyorum. Elimde olsa hepsinin gözlerini yerinden çıkarırdım. Seni istiyorum, Derin! Beni affettiğini şuanda, şu saniyede söylemeni deli gibi istiyorum. Çünkü bir hafta daha katlanacağımı sanmıyorum.”
Elimi uzatıp kupayı tutan elinin üstüne koydum. Anında titredi. “Beni kaybetmekten mi korkuyorsun, bensiz kalmaktan mı?”
“Her ikisi de!” dedi anında. “Kollarımda ol, yatağımda ol, hayatımda ol, bedenimin altında ol, üstünde ol! Ne şekilde olursan ol. Ama benim ol, Derin! Sadece benim!” alnını alnıma yasladı. “Bedenim sana aç. Ama bundan daha önemlisi ben sana açım, Derin! Gülüşüne, benimle konuşuna, dokunuşuna ve sevgine açım!”
“Diyelim ki sana seni affettiğimi söyledim. Bir daha beni hayatından çıkarmaya çalışacak mısın?”
Kafasını hızla iki yana salladı. “Asla! Yemin ederim bir daha seni bırakmayacağım!” dedi. Gülümsedim ve gözlerine baktım.
“Öp beni, şövalye!” içerdekileri umursamadan kupayı içeriye fırlattı ve eğilip dudaklarımdan iştahla öpmeye başladı. Sanki dudaklarımı midesine indirmeye çalışıyormuş gibiydi. Sol elini uzatıp benim yanımdaki pervaya dayadı ve öbürüyle belime yapıştı. Ağzımda çıkardığı hırıltılarla öpmeye devam etti. Vay canına! Ciddi anlamda bana açtı. Bu öpüşü anında ona yine teslim olmama sebep olmuştu.
“Kendinize bir oda bulun, dostum!” dedi Sam. “Burada bir ordu adam var ve yaptığınız şeyi görmek bizi heveslendiriyor!” dediğinde anında korkuyla gözlerim açıldı.
“İğrenç!” diye cırladım. “İğrençsiniz!”
“İğrenç olan sensin salak!” dedi Tiffany. “Onun fahişesi gibisin!”
Seth, elimi tutup beni herkesin yanına çekti ve Tiffany’ye öfkeli bir bakış atıp “Herkes toplansın.” Dedi. Herkes anında etrafımız da toplandı. “Ona bir hafta önce aynen şunu söyledim.” Seth, bana döndü ve iki elimi tuttu. Alnını alnıma yasladı. “Nubere me!”
“HAYIR!” diye bağıran Tiffany’ydi.
“EVET!” diyen ise Bethany’di. “Ona sonsuza kadar evet, de!” dedi bana.
Bethany’ye anlamayan bakışlarla bakarken Seth, çenemden tutup dudaklarımı öpmeye başladı. Dudaklarını dudaklarımdan çekmeden bir şeyler mırıldandı. Ama sonra derin nefes aldı ve yine dudaklarını çekmeden “Evlen benimle!” dedi. “Sana bağlılık yeminini yapmak için sabırsızlıkla bekliyorum!” dedi.
Kusacak gibi oldum. Şok olmuştum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. “Ne?” diye fısıldadım. Dudaklarımı aşkla öpmeye başladı.
“Evlen benimle, Derin! Karım ol! Benim ol! Sonsuza kadar yanımda ol!” dedi.
Herkes bana ‘evet de’ diye tezahürat yaparken ben Seth’in pazılarına tutunup gözlerine baktım. Sabırla ne diyeceğimi bekliyordu. Ama ben bunu ondan daha fazladır bekliyordum. Şimdi bana teklif ettiğine inanamıyordum. Bilinçaltımda olmalıydım. Ama sonra o çok istediğim şeyi yaptım. Kucağına atlayıp dudaklarını öpücük yağmuruna boğdum. Belimi sımsıkı tutuyor beni içine sokmaya çalışır gibi kendine bastırıyordu. Her öpücüğümün arasında “Evet, evet!” demeye başladım. Anında kesik bir nefes alıp beni salondan çıkardı. Kendi odasına soktuğunda beni öpmeyi kesmeden kapısını kilitledi. Yatağına oturunca bacaklarımı beline daha sıkı doladım. Elleri vücudumda gezinirken ben elimi göğüslerinden asker pantolonuna indirdim. Düğmesini açıp fermuarını indirdim. Ellerini kalçalarıma götürüp beni kendine bastırmaya başladı. İkimizde çoktan transa geçmiştik ve uyumlu ama sabırsızca hareketlerimizle birbirimizi soyuyorduk. Tiffany kapıyı yumruklamaya başlayıp bağırınca Seth, gözlerini kapıya çevirdi. Ama çenesinden tutup onu öpmeye devam ettim. O kız içerde ne yaptığımızı bilsin, bizi duysun istiyordum. İçimde böyle bir şeytan vardı işte. Canımı yakanın canını yakmadan asla durmuyordu o şeytan. Bilerek bizi duysun diye “SETH!” diye bağırdım. Ama bu bağırma öfkeli bir bağırma değildi. Tutku doluydu. Seth’te bunu anlamıştı ve bana ne yaptığını anlıyorum, bakışı attı. Ama umursamadım. O kızın acıdan kahrolmasını istiyordum. “Dokun bana Seth!” dedim yine.
Kapı daha fazla yumruklanmaya başladı. Kız asla pes etmeyecekti. Seth ise söylediğimi yapmak için beni yatağa yatırıp dudaklarını vücudumda gezdirmeye başladı. Ne kadar sabırsız olsa da birden yavaşladı ve işini ağırdan almaya başladı.
“Seni seviyorum, Seth!” diye bağırdı Tiffany. “Senin de beni sevdiğini biliyorum. Ama o kızın şeytan etkisine kapılıyorsun. Diğer erkekler gibi!”
Ellerimi onun sırtında gezdirip yukarıya çektim ve boynunu öpmeye başladım. Kokusunu çok özlemiştim. Onu çok özlemiştim. Vücudunun vücudumdaki uyumunu özlemiştim. Kollarında uçmayı özlemiştim. “Seth!” diye fısıldadım. Ama bu kıza inat değildi. Ona özlemimin dışarıya çıkmasındandı.
“Biliyorum!” diye fısıldadı nefes nefese. “Biliyorum, uxer mea!” vücudumuz yine uyum içinde birleşirken kafamı geriye atıp çarşafı yumruklarınla sıkıp yukarıya çektim. Öpüşlerimiz tekliyordu.
“SETH!” diye bağırdı kız yine. Ama Seth, şuanda üstümde tamamen algılarını kapatmış durumdaydı.
“Dokun ve gözlerime… bak!” dedi Seth. Ellerimi açıp kollarımı ona doladım. Gözlerine odaklanma problemi yaşıyordum. “Bana. Ait. Olduğunu. Söyle!”
“Sana. Aitim!”
Kafasını boynuma gömdü. İkimizde transtan çıkınca öylece kaldık. Terlerimiz birbirine karışmıştı. Nefeslerimiz birbiriyle dans ediyordu. Ama biz şuanda mutlulukla sadece birbirimizi hissetmekle meşguldük. Ellerimi saçlarına götürdüm. Seth o sırada rahatlayan nefesler almaya başladı. Uyumuş muydu? Üstümdeki ağırlık artınca uyuduğunu fark ettim. Uyumak için harika bir yorgunluk vardı bende de. Bu yüzden gözlerimi kapattım. Onun bedeni ile rahatlamış ve uykuya dalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımı Geri Verebilir Misin? (Komando Serisi-ll-)
Romance"SETH!" diye bağırdığımda ağaçların dallarındaki kuşlar uçtu. Olduğum yerde dönüp etrafa daha da odaklanmaya çalıştım. "SETH! Neredesin?" Ses gelmeyince koşmaya başladım. Ayaklarım her toprağa vuruşunda kalbimin atışı gibi kulağımda yankılanıyordu...