11 Eylül 2016
San Francisco/Havaalanı
10.25
Koca aile bir olmuş havaalanındaki oturma bölgelerinden birinde oturuyorduk. Emma hariç hepsi bizi yolcu etmeye gelmişti. Emma olamadığı için üzgün dileklerini iletmişti. En yakın zamanda Seth’in sözünü gerçekleştirmesi gerektiğini de hatırlatmıştı. Uçağımız on bir buçuktaydı. Ama bu ne zaman olurdu hiçbir fikrim yoktu.
Lisa yanıma yaklaşıp elinde tuttuğu kocaman kutuyu kucağıma koydu. Üstünde ‘Değerli bir kız kardeş daha… Yeha!’ yazıyordu ve altında da ‘XoxO’ yazmıştı. Seth’le gülümsedik. “Bu ne için, Lisa?” dedim utangaç bakışlarımla. “Ayrıca beni o kategoriye koyduğun için teşekkürler!” dedim ve kutuyu Seth’in kucağına bırakıp ona sımsıkı sarıldım. Lisa’da benim gibi sevecen tavırla sımsıkı bana sarıldı.
“Benden size nişan hediyesi! Çerçeveleri kendim yaptım. Yani daha önceden yapmıştım. Ama beğenirsen ev dekorasyonların için asmalık çerçevelerde yapabilirim. Tamamen kilden yapıyorum!”
Kocaman gülümseyip kutunun ağzını açtım ve bu mutfakta pasta faciasındaki anlarımızdan karelerdi. “Lisa, bu abinle ilk fotoğraflarımız biliyor musun?” Bu cümlemle bir kızın yüzündeki gülümseme daha da büyüdü ve gözleri ışıldadı. Sonra tekrar bana sarılıp geri çekildi.
“Numaramı kaydettin mi?” başımla onayladım. Bu onuncu soruşuydu. “Tamam, o halde arayı sakın açmayalım. Olur mu?”
“Tabii ki!” dedim ve Lisa bu sefer abisine sımsıkı sarıldı ve ona defalarca teşekkür edip durdu. Hem video olayını hallettiği için, hem de benim gibi birini aileye kattığı için!
Lisa, kenara çekilince yanıma Draw geldi. İlk Seth’e baktı. “Boş versene!” dedi muzip gülüşüyle ve kollarımdan tutup beni sımsıkı sarıp başımın tepesinden öptü. Geri çekildiğinde de yüzümü iki elinin arasına aldı. “Bu hergele sana emanet. Onu kontrolde tutmaya devam et, güzellik! Numaramı aldın ve sakın arayı açma!” deyip göz kırparken kardeşine döndü. Tam erkeksi sarılışla sarılıp birbirlerinin sırtlarına vurdular. “Bu güzellikte kesinlikle sana emanet. Onu sakın üzme! Yoksa uçağı tepene düşürürüm.”
Sıra Olivia’ya gelmişti. Elindeki hediye paketini bana uzattı. “Bak bunu sakın burada açma. Mümkünse tek başınayken aç.” Yaklaşıp kulağıma yapıştı. “Bunu evlenmeden önce Seth’in üstünde değişiklik istediğinde kullanman için aldım. Bayılacaksın. Ama Seth kalp krizi geçirecek!” geri çekildiğinde birlikte kahkaha attık. “Ve benim numaramı da aldın. Eğer bilirsin… şu olayla ilgili benden öğrenmek istediğin püf noktalar olursa çekinme ara!” bu püf noktalar Seth ile özelimiz oluyordu. Pasta değil!
Kocaman gülümseyerek “Liste başısın, Oli!” dedim ve seksi bir şekilde göz kırpınca kafamı iki yana salladım. Bu sefer kardeşine sarılıp iki yanağından da abartılı şekilde sulu sulu ve gürültü çıkararak öptü. Seth, anında yüzünü buruşturup geri kaçtı. Yüzünü iki eliyle sertçe sildi.
“Tanrım, Oli!” gözlerini kıstı. “Bu arada bana kimse hediye vermeyecek mi?”
“Sen bu dünya güzelini kendine bağlamışsın daha ne istiyorsun, Setie!” dedi annesi beni sararken. Bir anne sevgisiyle sarılıp beni kollarında salladı. Bu biraz tuhaftı. Ama hoşuma gitmişti. Geri çekilince saçlarımı düzeltti ve bir kenarını kulağımın arkasına sıkıştırdı. “Seninle tanıştığıma o kadar çok memnun oldum ki, tatlım! Emin ol seni kendi evlatlarımla aynı şekilde sevdim.” Sonra titreyen ellerini ve sulanan gözleriyle burnunun ucunu tutarken gözlerime baktı. “Seth, sana emanet. Burada ikinizi çok iyi gözlemledim. Birbirinizi o kadar iyi tanımış ve o kadar iyi ezberlemişsiniz ki uyumunuz bu dünyada tek olmuş.” Burnunu çekip küçük çantasını açtı ve içinden bir kutu çıkardı. Gözlerini silip “Buda benden aileye şimdiden hoş geldin hediyesi! Umarım yüzüğüne uyum sağlarlar.” Dedi.
Ah, lanet olsun! Yine ağlıyordum. Elimin tersiyle yüzümü silip kutuyu açtım ve içinde on santim kalınlığında bileklik çıktı. Her bir beşgen şeklindeki taş birbirine özenle tutturulmuştu ve ön kısmında S ve D harfi vardı. Ama klipsinin olduğu yerde küçük bir zincir sarkıyor üstünde de sonsuzluk sembolü vardı. “Aman Allah’ım!” dedim ve kadına sımsıkı sarıldım. “Bu hayatımda aldığım en güzel ikinci hediye. Birincisi de kesinlikle oğlun ve onu da bana sen hediye etmiş oldun.”
Kadın geri çekilince ağlayarak oğluna sarıldı. “Ah, Setie! Seninle ayrılmak her zaman ölüm gibi! Lütfen gideceğiniz yere ulaştığınızda arayın beni!”
Bizim uçağın ilk anonsu yapılırken Steve önümde dikildi ve bana uzun uzun baktı. “Numaram var demeyeceğim çünkü artık klişe oldu.” Gözyaşlarımın arasından kahkaha attım. Sarıldı ve bende ona sarılarak karşılık verdim. “Görüşürüz, bebek! abim seni üzerse bir mesajın yeter. Gelir onun testislerini patlatırım!”
“Öhö!” dedi Seth ve Steve’i kendine çekip ona da Draw’le sarıldığı gibi sarıldı ve bana döndü. “Sen burada bekle! Şu kutuyu da bagaja yollamalarını söyleyeceğim.” Başımla onayladım. Seth’in peşine herkes bana bir kez daha sarıldı. Ama annesi cidden üzgün görünüyordu. Oğlundan ayrı kalmak onu ciddi anlamda kötü yapıyordu. Keşke Seth burada bir iş bulsaydı ve annesi bu acıyı çekmeseydi! Ama bu benim haddime değildi.
Seth, yanıma geldiğinde son kez herkesle kucaklaşıp zorda olsa yanlarından ayrıldık. Üzgün bir ifadeyle Seth’e baktım. Belli etmiyordu, ama ben onun tepkilerini artık ezbere biliyordum. Su gibi içmiş onun her bir ifadesini ezberlemiştim. Bu yüzden el ele yürürken karşıya sabitlediği bakışlarından ne kadar üzgün olduğunu anlayabilen tek kişi bendim. Tek ben!
Uçağın merdivenlerine doğru giderken Seth’in elini sıktım ve dönüp bana baktı. “En yakın zamanda düğünümüz var ve sanırım düğünü nerede yapacağıma karar verdim.” Dedim ve Seth, kaşlarını çatıp merdivenden çıkmam için ilk beni öne çekti. Hızla merdivenlerden çıktığımda hostes kapıda bizi gülen yüzüyle karşıladı ve yanından gülümseyerek geçerek biletteki yeri bulup hemen cam kenarına oturdum. Seth’te yanımdaki yerini alınca birlikte kemerleri bağladık.
“Kilisede istemiyor musun hala?”
Başımı iki yana salladım. “Hayır, kesinlikle istemiyorum.” Bunun düşüncesi bile tüylerimi diken diken yapıyordu. Hostes yapmamız gerekenleri anlatırken Seth göz ucuyla kıza baktı. Ama sonra bana hızla dönüp uzun uzun gözlerimi süzdü.
“Bunu anneme söyledin mi?”
Direkt başımla onayladım ve gözlerimi hostese çevirdim. “Dün sabah bu konu hakkında konuştuk. Bana bunun için bir teklifte bulundu ve bana da iyi bir teklifmiş gibi geldi. Seninle konuşup ona hemen cevap vereceğimi söyledim. Ama biliyorsun, siz kardeşinizle ilgileniyordunuz. Böyle saçma bir şeyle geçirdiğiniz zamanı mahvetmek istemedim.”
“Saçma değil!” dedi Seth, ama sonra elini bacağıma koydu. “Ne teklifi peki bu?”
Kocaman gülümsedim. Bu gülümsememin yüzümü ve gözlerimi aydınlattığından da emindim. Çünkü Seth bana aşk sarhoşuymuş gibi bakmaya başlamıştı. “Büyükannenin harika bir çiftlik evi varmış. Annen büyükannenin ölümünden sonra oraya hiç gitmediğinizi ve şimdide bu mutlu olayla orayı renklendireceğimizi düşündü. Eğer büyükannen de yaşıyor olsaydı ne kadar çok sevineceğini belirtti.”
Seth, sırıtarak kafasını koltuğa yasladı ve başıyla onayladı. “O halde indiğimizde annemi arar kabul ettiğimizi söylersin. Böylece bir ay içinde orayı derleyip toplatabilir ve her şeyi mükemmel bir şekilde yeniden oluşturur.”
Yolculuğumuz onunla sohbet ederek ve acayip eğlenceli geçti. Bir nişanlı olarak muhabbet kuşları gibi konuşmak harika bir şeydi. Çünkü konuştuğumuz konu ne yapacağımız ile ilgili planlardan oluşuyordu ve bu benim içimi hoplatan, kelebekler uçmasına sebep olan bir durumdu. Şuanda dünyanın en mutlu kızı kesinlikle ben olmalıydım.
Colorado’ya indiğimizde Begüm ve Danny’yi bizi oturma yerlerinde suratları beş karış bir şekilde bizi beklerken bulduk. Yanlarına vardığımızda ise Begüm bana ‘çok üzgünüm’ bakışı attı. bu kalbimin sıkışmasına neden olurken Danny, Seth’in kolundan tutup bizden uzaklaştırdı ve ona bir şeyler söylemeye başladı. Ben onları seyrederken Begüm görüş alanıma girdi.
“Dün akşam konağa girdiğimizde bir misafir olduğunu söylediler. İlk baş bunu sıradan bir misafir olarak düşünmüştüm. Ama kızı görünce Danny şoka girdi.” Dönüp Seth’e baktı ve bende onunla birlikte Seth’e baktım. Ama Seth, şoka girmiş gibi Danny’ye bakıyordu. “Aynı o şekilde!”
Elimi kalbimin üstüne götürürken bavul yere devrildi. Ama umursamadım. Seth, sırtını duvara yaslayıp kafasını iki elinin arasına aldı. “Kimmiş peki?” diye sordum korkuyla.
“Alanza!”
Gözlerimi yumup kafamı aşağıya eğdim. Bitmişti işte. Buraya kadardı. O kız gerçekten de ölmemişti! Kendimi toparlayıp derin nefes aldım ve eğilip bavulun sapından tuttum. Gözlerimi kısarak Seth’e baktım. Gözleri benim üzerimdeydi. Ama artık aşkla bakmıyordu. Kafası karışmış gibi bakıyordu. Buda canımı o kadar çok yakıyordu ki bütün mutluluğumun sonuna geldiğimi hissettiriyordu. Ona beni bırakma, diyen bakışlarımla bakarken kafasını başka tarafa çevirdi. İçim burkuldu ve acıyla nefes verdim. Bavulu çekip havaalanından dışarıya çıkarken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Daha mutluluğa doyamamıştım ki! Daha Seth’e hiç doyamamıştım. Onsuzluğu istemiyordum. Hem ben Alanza’dan daha farklıydım. Öyle söylemişti. Beni gerçekten sevdiğini ve herkesten daha çok sevdiğini söylemişti. Yalan mıydı? Hepsi beni kandırmak için söylediği aldatıcı cümleler miydi?
Her adım atışımda bir öncekinden daha yavaş ve daha dengesizdi. Titreyen bacaklarım içimdeki depremin sadece küçük bir parçasıydı. Her şey bitmişti! HER ŞEY!
Devam edecek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımı Geri Verebilir Misin? (Komando Serisi-ll-)
Romance"SETH!" diye bağırdığımda ağaçların dallarındaki kuşlar uçtu. Olduğum yerde dönüp etrafa daha da odaklanmaya çalıştım. "SETH! Neredesin?" Ses gelmeyince koşmaya başladım. Ayaklarım her toprağa vuruşunda kalbimin atışı gibi kulağımda yankılanıyordu...