Amerika'ya Yolculuk

60 5 0
                                    

16 Ağustos 2016
İstanbul/Cihangir
15.00

“Bu harika! Bunu gerçekten de başardınız!” dedi Burak ofisimin parkelerini volta atarak aşındırırken. “Üç ay da ne kadar büyüdüğümüzü, ne kadar sayıların arttığını bir bilseniz, kesinlikle kendinizle gurur duyardınız.” Duyuyordum. Yapacağımı da biliyordum. Yaptığım basın açıklaması işe yaramış ve bizden geri çekilen herkes geri dönmüştü. Bende hiçbirini hüsrana uğratmamıştım. Babamın not ettiği her ajandayı okumuş su gibi ezberlemiştim. Onun teknikleriyle, onun izinden gidiyordum. “Bu Video kesinlikle dönüm noktamız oldu!” yanımdan uzanıp laptopun ekranındaki videoyu oynattı. Bu benim basın açıklamam olduğu gündü.

Basına neler söyleyeceğimi düşünmek beni deli gibi korkutuyordu. Ama verdiğim kararın arkasında duracaktım. Bu yüzden bize ayrılan yere şirketin daimi avukatı Davut Bey ve Burak’la birlikte gittim. Önümde bir ton mikrofon duruyordu ve ben de resmi kıyafetlerle onlara küçük bir kız çocuğu gibi değil, olgun, yetişkin ve kararlı bir iş kadını olarak bakıyordum.

İlk hepsine gülümseyerek baktım. Sonra da ellerimi bir profesör edasıyla karnımda birleştirdim. “İlk önce hepinize buraya kadar zahmet edip geldiğiniz için teşekkür ederim. Milyonlarca okunan o yazıların asılsız olduğunu ve hiçbir gerçekliği olmadığını bizzat bildirmek istedim. Ben babamın her zaman küçük kızı oldum. Her zaman övündüğü kızı! Onun ölümü ben çok yıktı. Kabul ediyorum. Ama kimi yıkmazdı ki? Bizi bu duruma getiren tek bir kişi vardı, o da babamın küçüklüğünden bu yana kardeşim dediği ve gözü kapalı inandığı kişiydi. O babamın hayatını elinden çalmayı çabalayan bir haindi. Ailemize içten içe zarar verdi. Bizi incitti. Beni incitti. Annemi ve babamı elimden aldı.” Akan yaşları hızlıca sildim. “İlk bunun benim için dünyanın sonu olduğunu düşündüm. Ama sonra babamın bunca çileye katlanma sebebinin kendim olduğunun farkına vardım. Ben Fikret Kutlu’nun kızı Derin Kutlu’ydum! Pes etmek ikimiz içinde imkânsızdı. Eğer babam yaşıyor olsaydı şuanda güçlü olduğum için benimle gurur duyardı. Yazılan asparagas haberlerin hepsine rağmen o bana alnımın ak olduğunu ve ne olursa olsun beni sonsuza dek destekleyeceğini söylerdi. Bugün bu basın toplantısını yapma sebebimde herkesin burada ayaklarımın üstünde dimdik durduğumu ve babamın başlattığı bu ünü sonuna kadar sürdüreceğimi herkese göstermek içindi. Gözlerime herkes iyi baksın! Annemi kaybettiğimde kararlılığımla başarılarıma devam ettim ben! Bu kararlı tavrımla hayatımı mahvetmek isteyen bir avuç kötü insana karşı durdum! Yaşam mücadelesinden en değerli varlığımı kaybederek çıktım. İşte tam da bu yüzden babamın işini devralıyorum ve onun getirdiği bu konumdan onu en zirveye götürmek için yeni yaşam mücadeleme başlıyorum. Şimdi sorularınız varsa sorun, yoksa bu toplantıyı burada sonlandırıyorum!”

“Derin Hanım, peki, intihar ile ilgili yazılanlara ne diyeceksiniz?”

“İntihar edebilecek kadar güçsüz biri değilim ben! Doktor raporlarında hepsi yazılı! Arabanın kontrolünü kaybetmem yaşadığım tansiyon düşüklüğünden dolayıydı. Başka bir şeyden dolayı değildi. Başka soru?”

Bu cevabı vermem için avukatım beni on kere uyarmıştı. “Bu basın toplantını yapma sebebinizi tetikleyen dün gece havaalanında olanlar mıydı?”

Gülümsedim. “Dün gece korumalarımla sadece kuzenimi uğurluyordum. Sizi görünce şaşırdım. Kabul edersiniz ki aynı tepkiyi sizde verirdiniz. Ben babamın hayatında basınların gözü önünde bulunan biri olarak yetişmedim. Üstelik bana karşı sorulan sorularda acımasızcaydı. Umarım dün gece beni üzen arkadaşlarımız bu yeni yazılanların yanında naçizane de olsa özürlerini iletirler.” Avukatım iyi gidiyorsun dermişçesine bir kez öksürdü. “Başka soru?”

Elimi uzatıp videoyu durdurdum. “Babam olsaydı da benimle gurur duyardı.” Dedim. Çünkü üç ay boyunca Seth’i düşünmemek için hem de bu şirketi daha da zirveye çıkarmak için gece gündüz uyumamış, her şeyi öğrenmiştim. Babamın ofisindeki kayıtları ciddi anlamda işe yaramıştı.

“Herkes başarınızdan bahsediyor! Millet ürünlerimizin reklamını yapabilmek için ise sıraya girmiş durumda. Azerbaycan ve İtalya’da bize tam desteğini verdi. Üç ay önce burada oturmuş durumu düzeltmek için didiniyordum.”

“Tamam, Burak! Bu sabah bütün toplantılarımız süper geçti diye süper mutlusun. Ama bence bu kadar abartmayalım. Senden hala şirket batıyormuş gibi çalışmanı istiyorum. Bu arada…” çekmeceyi açıp bir dosya çıkardım. “…babam buraya birkaç not düşmüş. Bunlar işine yarayabilir. Birde iki gün sonra tam üç ay oluyor.”

“Neye?”

Hüzünle dudaklarımı birbirine kenetledim. “Seth’in gitmesinden bu yana üç ay! O biliyorsun, Afganistan’da ve üç aydır ne durumda olduğunu bilmiyorum.”

“Ah!” dedi ve dosyayı alıp koltuğa oturdu. “Bu neden gece gündüz durmadan çalıştığınızı gösteriyor. Tam olarak ne zaman döneceğini biliyor musunuz?” başımı iki yana sallarken koltuğuma –babamın koltuğuna- daha da yaslandım. Onsuz geçen günleri düşünmemem gerekiyordu. Ama kafamda iş meseleleri kalmadığında ağlamaktan bitap düşüp uykuya dalıyordum. Onu deli gibi özlemiştim. Bluzlarını giyip evde öyle dolanıyordum. Ama bu onun yerini tutmuyordu.

“Pekâlâ!” dedim kafamda düşünceleri kovmak için. Düğmeye basıp “Esin bana son programları söyler misin? Eğer boşluğum varsa çıkmak istiyorum.” Dedim. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Esin elindeki ajanda ile yanımıza gelip kocasının karşısındaki koltuğa oturdu.

“Hayır. Herhangi bir programınız yok. Ama az önce size bağlanmak isteyen biri oldu. Tam bağlarken hat kesildi. Bilmek istersiniz diye düşündüm.” Bana bağlanmak isteyen biri mi? Birden içimi korku kapladı.

“Sana ne söyledi?”

“Ah, bana sadece müsaitsen de değilsen de acil bağlamam gerektiğini söyledi.” Ayağa kalkıp masamın üstündeki dağınık dosyaları kilitli çekmeceye koyup kilitledim. Laptopu da çantasına yerleştirdim. Etrafa bakındım. Çantam askılıktaydı. Hızla o tarafa gidip çantamın içinden telefonu aldım ve Amerika numarasından arandığımı görünce gözlerim büyüdü. Hemen o numaraya geri döndüm. Çalıyor, çalıyor ama bir türlü açılmıyordu. Bir kere daha aradım ve en sonunda açıldı.

“Evet?”

“Bu numaradan aranmışım!” dedim karşı taraftakinin Seth’in arkadaşlarından olduğunu umarak. “Kimsin?”

Adam, ahizeyi uzaklaştırdığını düşündüğüm şekilde bağırdı. “Hey, çocuklar biriniz bugün arama yaptınız mı? Bir bayan arandığını iddia ediyor.” Derken adamın sesinin Sam olduğunu düşünüp umutlandım. Bunu bir denemeliydim.

“Sam?”

“Ayrıca bu bayan adımı da biliyor!” dedikten sonra küfür savurdu. “Sen kimsin?”

“Ben Derin!” dediğimde bir küfür daha savurdu. “Seth orada mı? Beni arayan o muydu, Sam? Ne zaman döndünüz, herkes iyi mi?”

“OV!” dedi gülümseyen ses tınısıyla ve o anda içim rahatladı. “Hepimiz iyiyiz. Ama seninkisi… Ah, şey! Sanırım seni bunun için Danny aradı. Neyse bekle ben ona seslenip geliyorum. Bir yere ayrılma, Türk Kızı!” sırtımı duvara yaslayıp derin derin nefes alıp vermeye başladığımda odadaki iki çift göz üstüme sabitlenmişti. Ama benim umurumda değildi. Herkes iyiydi. Ama Sam, Seth hakkında bir şey dememişti. Rahatlığından dolayı durumun iyi olduğunu varsayıyordum. Ama bana ulaşamayacak durumda olduğu da kesindi.

“Derin?”

Danny’nin sesiyle düşüncelerimden sarsılarak çıktım. Canım duyacağım şey yüzünden şimdiden acımaya başlamıştı. “Danny, Sam bana herkesin iyi olduğunu söyledi. Ama Seth, oraya adımını bastığı an beni ne yapar ne eder arardı.”

“Arayamaz, çünkü birkaç saat önce hemşireyle büyük bir kaçış fırtınası kopardı. Bak, onu uyutmaları gerekiyor. Aldığı darbe cidden ölümcül. Ama o her uyandığında bize bir kaçış paniği yaşatıyor. Onu durduramıyoruz. İlaçlarını almıyor. Senin yanına gelmek istediğini söyledi. Sakinleştirici etkisindeyken kullandığı beş cümleden dördü sensin. Biride haykırdığı küfürler. O yüzden buraya gelmen şart. Birde Begüm’ü de getirirsin diye düşündüm.”

“Benim oraya gelmem Seth’in beş cümlesinden dördü küfür, biri de beni kovmak için kurduğu cümle olacak. Ona lütfen o ilaçları kullanmasını istediğimi ve onu çok sevdiğimi, o ilaçları kullanmazsa beni çok üzeceğini söyler misin?”

“AH, bu kadar kolay olsaydı! Bak sakinleştiricinin etkisi üstünden geçmediği için mantıklı düşünüp konuşmuyor. Bence sana ihtiyacı var. Eğer seni görünce seni kovmaya başlarsa onu bir şekilde hallederiz.”

“O buna-”

“Derin!” dedi Danny korkulu ses tonuyla. “İlaçları içmezse açık yaraları enfeksiyon kapacak, anlıyor musun? Şimdiden ateşi otuz dokuz buçuğa çıktı! Yani sen isteğinle gelmezsen ben seni sürükleyerek getireceğim. Onu kaybetmek istemiyorum, anlamıyor musun?” birden ayaklarım gücünü yitirdi ve olduğum yere yığıldım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu.

“Ben oraya hemen geliyorum. Ama lütfen, Danny ben gelene kadar ilaçlarından içmesini sağla!” telefonu kapatıp Begüm’e mesaj attım. Ben hazırlığımı yapana kadar onun Amerika’ya çoktan uçması gerektiğini yazdım. Sonra da Esin’le Burak’a olanları anlattım. Burak ben hazırlanana kadar jeti hazırlatacağını söyleyince fırlarcasına ofisten çıktım ve soluğu asansörde aldım. Ondan sonrası ise gözüm kararmış gibiydi. Yol süresinde şoka girmiş olmalıydım ki kendimi odamda bulduğumda çantamı çoktan hazırlamıştım.

Hızla çantayı yatağın üstüne koyup şort tulumumu ve Converse ayakkabılarımı geçirdim. Onun için makyajımı yapıp saçlarımı iki sandan topuz yaptım. Çantamı da aldığım gibi ilk adresim jet oldu. Ondan sonraki de Amerika!

Hayatımı Geri Verebilir Misin? (Komando Serisi-ll-)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin