İnsanları anlamak zordu. Ne yapmaya çalıştıklarını çözmek, zordu. Kendini kaybolmuş gibi hissetmek, zordu. Sanki.. Sanki herkes kalabalık, sadece ben tenhaydım. Sanki dünya bir çiçekti ve ben o bütün uyumu bozan farklı renkteki yapraktım.
Okul çıkışı eve geldiğimde günün dengesizliğini üzerimden atmak için duşa girdim. Duşta suyun sesiyle annem ve babamın eve geldiğini duymamıştım.
Banyodan çıkıp hızlıca odama yürüdüm. Salondan işittiğim az buz sesler bana neyin geleceğini anlattığında adımlarımı daha da hızlandırdım. Ben hızla üzerimi değiştirirken içerideki sesler daha da artmaya başlıyordu.
Evet, annem ve babam kavga etmeye başlamıştı. Saçlarımla uğraşıp daha fazla vakit harcamak istemediğimden havluyu sıkı dursun diye hızlı bir hamleyle düzeltip odamdan çıktım. Direk içeriye girmek istemiyordum. Çünkü yine beni de dahil ederlerdi.
Önce salonun kapısından biraz geride durup kavganın sebebini anlamaya çalıştım. İş ile ilgili olduğunu anladığımda yapacak bir şeyim yoktu. Bu yüzden çoğu zaman çaresiz kaldığımda yaptığım taktiği uygulamak için mutfağa gittim.
Kahve makinesine gerekli malzemeleri koyup 3 fincan Türk kahvesi yaptım. Güzel duran tepsilerden birini seçip küçük bardaklara suları koyduğumda hazırdım. Tepsiyi elime alarak hızla salona ilerledim.
Geldiğimi anlamaları için kapıyı sertçe açtım. Yüzüme mutlu bir gülümseme yerleştirmeye çalışarak konuştum. "Anne, baba hoş geldiniz. Banyo yapıyordum duymamışım. Ama kahve yaptım bize. Sohbet ederiz diye." Babamın önüne küçük sehpalardan birini koyup fincanı da üzerine koydum.
Bizim bardaklarımızı ise annem ile aramıza koyup oturdum. Ortamın yumuşaması için mutluymuş gibi davranıp bir şeyler anlatmak için ağzımı açtığımda, gülen yüzüm hızla soldu. Çünkü babam ayağa kalkıp salondan çıktı. Ve ben tabii ki yine devamında ne olacağını bildiğimden gözlerimi sıkıca yumdum. Ve PAT!
Babam dış kapıyı çarparak evden çıktı. Benim ise o nefret ettiğim, düşmemesi için kendimi kastığım göz yaşım damladı. Annem büyük bir nefes alıp verdiğinde bana bakmaya başlamıştı.
Fark ediyordu o da, suçlu hissediyordu belki de kendini. Psikolojim artık iyice bozulmuştu. Son zamanlarda kavgaları çok artmıştı.
Annem göz yaşlarımı silmek için ellerini bana doğru uzattığında hızla ayağa kalktım. Sanki hiçbir şey olmamış gibi anneme gülümsemeye çalıştım "Benim içesim gelmedi. Gidip saçımı tarayayım hasta olmadan." diyerek çıktım salondan.
Odama girdiğimde bardaktan boşalırcasına akan gözyaşlarımı da tutamamıştım. Parmaklarım saçımda duran havluya gittiğinde yine beni neyin sakinleştireceğini bildiğimden havluyu çektikten sonra yatağımda duran telefonumu aldım.
Saate bakmak için açtığımda kaydedilmemiş bir numaradan gelen bir kaç bildirimi gördüm. Umursamadan saate bakıp geri koydum telefonumu saat 18:00'a yaklaşıyordu evden çıkmam sorun olmazdı. Saçlarımı tarayıp hiç sıkı olmayacak şekilde ördüm.
Üzerimde ki beyaz askılı ve gri eşofmanımı çıkarmadan sadece gri ceketimi üzerime geçirdim. saçlarım ıslaktı ama rüzgar esmediği için şapka takmadım. Telefonumu ve kulaklığımı alıp çıkmak için odamın kapısını açtığımda annemle göz göze geldik.
Bana gitmemem için yalvarır gibi bakıyordu. Ama evde kalırsam benim için daha kötü olacaktı. Annemi yalnız bırakmak istemiyordum ama gitmem lazımdı. Annem "Kızım.." dediğinde yüreğimde bir şeyler bir kez daha yerle bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHPERİ
ChickLitKüçükken birbirini kaybeden 2 çocuk şans eseri seneler sonra aynı okulda karşılaşıp, bilmeden birbirlerinin hayatlarına dahil olursa ne olur? Kaderin bitmek bilmeyen oyununa nasıl karşılık verirler? Kader gerçekten bir olanları karşılaştırır mıydı...