🔸2.BÖLÜM: SENATÖRÜN OĞLU

1.8K 176 27
                                    

Toplum ve Devlet sınıfının önüne geldiğimde sınıf kapısının yeni temizlenmiş olan camından dersin çoktan başlamış olduğunu gördüm. Sınıfa sonradan giren olmak kadar berbat olan çok az şey vardır, özellikle de benim gibi okula hiç geç kalmama rekorunu elinde tutuyorsanız. Bardağa dolu tarafından bakarsak, Bay Arthur çok anlayışlı ve tatlı bir öğretmendi. Kolay kolay bir öğrenciye kızdığını görmezdiniz - Ama görünüşe göre şans beni terk edeli uzun zaman olmuştu. Kapıyı işaret parmağımın tersiyle üç kere çalıp çekingen bir ifadeyle içeri girdiğimde Bay Arthur masasında oturmuş, biraz agresif görünen bir tavırla dersini anlatıyordu.

"Avrupa Rönesans'ı sırasında, özellikle de on altıncı yüzyılda, simya üzerine çalışmalar dünya çapında yaygın olmaya başlamıştı. Bu da o dönemde toplum üzerinde büyük bir etki yarattı. Üst düzey yetkililer, bilhassa da devlet liderleri..."

Bay Arthur, beni fark etti. Sesi yavaş yavaş kısıldı. Tipik ılımlı halinden eser kalmadığını gösterircesine kaşlarını çatmıştı. Her ne kadar çok tatlı bir öğretmen olsa da her öğretmen gibi o da dersinin bölünmesinden nefret ederdi. Bu arada da sınıftaki herkes en az bir kere de olsa bana bakmıştı. Bu ise rahatsızlığımı daha da ön plana çıkarmıştı. Göz önünde olmak beni acayip geriyordu. Onun yerine kendi küçük, yalnız köşemde kalmayı tercih ederdim. Bir an önce sandalyeme geçmek istediğim için acele etmeye çalışarak dudaklarımı araladım, saygılı ve yumuşak bir sesle konuştum.

"İyi günler, Bay Arthur. Böldüğüm için özür dilerim."

Ağır ağır, "Pekâlâ," diyerek dolmakaleminin ucunu birkaç defa masaya vurdu ve bana bilmiş bir bakış fırlattı. Dökülmeye başlamış beyaz saçları, yuvarlak gözleri ve zebra desenli gözlükleriyle Bay Arthur adeta sevimli bir çizgi film karakterini andırıyordu. "Bu ilginç işte. Sen geç kalır mıydın, Cassie?" dedi şakacı bir şekilde.

Çantamın kulpunu suyunu çıkarmak istercesine sıktıktan sonra cılız bir gülümsemeyle, kendimi savunmak adına, "Özür dilerim. Bu sabah..." diye lafa girdim. Sonra aniden vazgeçtim. Hayır, Elias ve Andy ile olanları tüm bir sınıfın önünde anlatmak doğru olmazdı. "Birkaç aksilik oldu. Geç kalmak istemezdim. Girebilir miyim?"

"Geç bakalım. Bir dahakine evden daha erken çık ama."

Gülümseyerek başımı tamam anlamında salladım. Sınıflarda belli bir oturma düzeni yoktu. O yüzden ön sıralarda oturan ve notlarının kenarına çiçekler ve böcekler karalayan bir kızın yanındaki boş sandalyeyi çektim. Kız bana baktı ve hafif bir gülümseme verdi ama ondan tarafa bakmadan uzun, kızıl saçlarımı yanıma atarak aramıza bir bariyer ördüm. Kız bariz bir şekilde bozularak önüne döndü. Defterimi ve ders kitabımı çantamdan çıkarıp not almak için yeni bir sayfa açarken aklım hâlâ Elias'taydı. Kalemimi parmaklarımın arasında sıkmaya başladım. Onun umurunda bile olmasa da iyi olup olmadığını bilmek istiyordum. Bunu bilmeye ihtiyacım vardı ama Elias ile yeniden konuşmamın imkânı olmadığının da farkındaydım. Sıkıntıyla soluyarak parmaklarımı yüzümde gezdirdim. Böyle hissetmem hem garip hem de anlamsızdı çünkü Elias ve ben arkadaş falan değildik. Galiba sadece vicdan yapıyordum. Kafamı iki yana saklayıp derin bir nefes alarak Bay Arthur'un dediklerine odaklanmaya, her zamanki gibi dikkatli bir şekilde notlarımı almaya başladım. En azından derse odaklanmak biraz olsun aklımı dağıttı da bir noktadan sonra sabah olanları unutarak her zamanki gibi hissetmeye başladım ama içimden bir ses, Andy ve o baş belası arkadaşlarına karşı dikkatli olmam gerektiğini söylüyordu.

Ne olursa olsun, onun gibi zorbalardan nefret ediyordum.

🔸🔸🔸

Sabah olanlar yüzünden mi bilmem, o gün her zamankinden daha ağır geçiyor gibiydi.

Kanlı GeceyarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin