🔸28.BÖLÜM: HÜZÜNLÜ GECE

1K 174 44
                                    

Kütüphanenin önündeki koridorda yürürken nefeslerim her zamankinden daha yüksekti. Hem Dallas'ın kolunun ağırlığı hem de beni saran yorgunluk yüzünden kendimi iyi hissetmiyordum. Az önce olanları düşünmek bile başımı döndürüyor, beni duyguların ve düşüncelerin birbirine karıştığı bir girdaba sürüklüyordu ama olumlu düşünmeliydim. Her şeye rağmen hâlâ nefes alıyordum ve Dallas'da iyi olacaktı. Ölümle burun buruna gelip de ikinci bir şans elde ettiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzun farkında olarak iç çektim. Bu durum daha kötü bir şekilde sonuçlanabilirdi de. Neyse ki birkaç derin kesikle kurtulmayı başarmıştık.

Dallas'ın omzumdan sarkan bileğini hafifçe sıkarak başımı kaldırıp yüzüne baktım. "İyi misin?" diye sordum yeniden, belki de yüzüncü kez. Kütüphanenin kapısı birkaç adım ötemizde bizi bekliyordu. Dallas'ın karnındaki, kolundaki ve elindeki kesiklerden damlayan kanlar koridorun zemininde uzun bir çizgi bırakmıştı. "O kesikler kötü görünüyor. Canın çok yanıyor mu?"

"İdare edebilirim, endişelenme."

"Nasıl böyle konuşabiliyorsun? Sen çok..." Ne? Yüksek sesle iç geçirdim. "Cesursun." diye devam ettim.

"Sen de öylesin, Cassie."

"Değilim. Sadece cesur olmaktan başka bir seçeneğim olmadığı için rol yapıyorum. Normalde katillere maket bıçağıyla saldırmam."

Dallas hafifçe güldü ama karnındaki kesik yüzünden canı yanmış olmalı ki, gülüşünü durduran acıyla kaplı bir iç çekiş oldu. "Ne olmuş yani? Ben de normalde bıçaklı bir katille meydan okumuyorum. Cesur olmak durumlarla nasıl başa çıkmayı tercih ettiğimizle ilgili."

Düşüncelerimi kontrol etmeye çalışırken yeniden Dallas'ın yüzüne baktım. O da bana bakıyordu. Dudakları, gözleri ve adımı söyleyişi kalp atışlarımı hızlandırdı. Cevap vermek yerine gözlerimi önüme çevirerek sessizliğimi korumayı tercih ettim. Yanaklarım alev alev yanıyordu ve bana neler olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kütüphanenin olduğu kapıyı boşta kalan elimle ittirerek açtım. Güvenli bölgeye dakikalar sonra geri dönmek, hem de Dallas'la birlikte, büyük bir rahatlamaydı. Derin bir nefes aldığımda tanıdık kitap kokusu burnuma doldu. Bu kokuyu seviyordum, özellikle de şu an.

Dallas, "Elias?" dediğinde tüm içgüdülerim harekete geçti, hızla başımı kaldırdım. Güvenle kütüphaneye vardığı için memnundum ama gerçekten endişeli görünüyordu. Biz gelmeden önce de kapının önünde ileri geri volta attığına emindim.

"Vay canına," diyerek ağırlığını bir ayağına vererek yara bere içinde olan Dallas'ı süzdü. "Feci yaralanmışsın ve içimden bir ses bunun giden elektriklerle bir ilgisi olduğunu söylüyor."

"Bir aksilik oldu." dedi Dallas. Pek bir şey demesem de kendi kendime, bir aksilik, diye düşünerek suratımı buruşturdum. Ondan güç almak için Dallas'ın omzumdan sarkan bileğini tutup sıktığımda hâlâ Elias'la konuşuyordu. "Buraya sağlam bir şekilde döndüğünü görmek güzel, Elias. Andy meselesi daha kötü bir şekilde sonuçlanabilirdi. Bunu biliyorsun, değil mi?"

"Andy'nin pisliğin teki olması benim suçum mu?"

Bu konuşma gerçekten hiç ilgimi çekmiyordu. Dallas'ın ne kadar kan kaybettiğini ve yaralarının da hâlâ açık olduğunu hatırlayınca bu konuda iyice endişelenerek aralarına girdim. "Dallas, seni tedavi etmemiz lazım." dediğimde Dallas bana bakmak için başını eğdi, ben de kolunun altından ona baktım. Elias'la daha sonra da bu meseleyi konuşabilirdi, değil mi? Şu an kendi için endişelenmeliydi. Tıpkı bana verdiği tavsiye gibi...

"Tamam."

"Hadi, gel." Bir an tereddüt edip Elias'a döndüm ve biraz utanarak "Sonra konuşuruz, tamam mı?" diye sordum. Onu birden burada bırakıyormuş gibi görünmek istemiyordum. Sanki nasıl hissettiğimi fark etmiş gibi gülümsedi bana, gözlerinin içinde anlayış vardı.

Kanlı GeceyarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin