🔸35.BÖLÜM: GECE YARISI YANKISI

992 181 67
                                    

Onun hakkında merak ettiğim tek şey neye bu kadar öfkeli olduğuydu. Babasına mı? Andy'ye mi? Bana mı? Yüzümde bir iz bırakmak istemesini bir nebzeye kadar anlıyordum çünkü aynısını ona yaptığım için öfkelenmişti ama Tanrı aşkına! Ona niye öyle saldırdığımı anlamıyor muydu gerçekten? Bu gece olan her şeyin yanlış olduğunu fark etmeyecek kadar nefretin içinde boğulmuş muydu? Yoksa dünyada babası tarafından sevilmeyen, önemsenmeyen tek çocuğun kendisi olduğunu mu sanıyordu? Sevgisizliğin bir insanı nasıl canavara çevirebildiğini görmek acı vericiydi ve işin kötüsü, bunun sadece sevgisizlikle ilgili olmadığını da biliyordum. Sonuçta Dallas'da babasından ve annesinden ilgi görmemişti ama bu onu böyle bir manyağa çevirmemişti. Bu Elias'la ilgiliydi, yaşadığı hayatın onu tüketmesine izin vermesiyle ilgiliydi. Bir noktada ona gerçekten değer vermiş, gerçekten yardım etmek istemiştim. Sadece Dee'ye benzediği için değil, Dee'nin anısının hatırına... Ama artık yardım edemeyeceğim bir yerde duruyordu.

Göğsüm hızla inip kalkarken Elias maket bıçağının ucunu bastırmadan yanağımda gezdirdi. İçimde öfke, korku ve çaresizliğin bir karışımı vardı. Benimle alay ederek, düşünceli bir tavırla, "Hmm? Bir önerin var mı? Ne çizsem acaba?" diye sordu bana ve cevabımı beklemeden gülerek ekledi. "Sence bu yumuşak, beyaz teninde adımın baş harfi güzel durur mu?"

"Hadi. Yap." dedim tüm korkuma rağmen ona meydan okuyarak. "Senden daha azını beklemiyorum zaten."

"Hakkımda ne biliyorsun ki sen?"

"Nefretin içinde boğuluyorsun, Elias."

Elias ukala tavrımdan hiç hoşlanmayarak başımı daha da zemine bastırdı. Güldüm sadece. Bir yandan da kendimi birazdan hissedeceğim acı dalgasına hazırlamaya çalışarak gözlerimi yumdum. Elias yanağıma E harfini kazımak isterse bunu tereddüt etmeden yapacağını ve canımın ne kadar acıyacağını biliyordum. Üstelik ona fiziksel olarak engel olamayacağım bir pozisyona sokmuştu beni.

Yanağımın üzerinde gezinen bıçak bir anlığına durdu. Elias "Ne yazık," dedi gerçek bir hayal kırıklığı içinde. "Senden gerçekten hoşlanmıştım."

"Ah, demek bu yüzden bu durumdayız!"

"Çünkü beni sana zarar vermeye mecbur bırakıyorsun! Bunun böyle olmasını istemiyordum! Bu senin hatan!"

Elias'ın her şey için beni suçlaması karşısında midemin bulandığını hissedebiliyordum. Kimseye zarar vermekten çekinmeyecek bir ruh halindeydi ve kendi güvenliğim için ondan kaçmak istemem kadar doğal bir şey olamazdı ama bunu fark etmeyecek kadar kör bir haldeydi. Birdenbire hiddetle dolup taşarak "Kendi hatan olan şeyler için başkalarını suçlamak rahatlatıcı oluyor mu?" diye sordum. "Kes artık şunu, Elias. Benim tek yaptığım hayatta kalmaya çalışmak. Burada ne oluyorsa nedeni sensin. Bir de Matthew. Ben ya da bir başkası değil. Andy bile değil."

"Andy pisliğin teki!"

"Senin kadar değil."

Bir gün böyle bir şey söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi doğrusu ama o an gerçekten de öyle düşünüyordum.

Elias bir süre bir şey demedi, dediğim şey karşısında şaşırıp kalmıştı. Ardından, başımı daha da zemine yaslayarak, "Nasıl böyle bir şey söylersin?" diye gürledi. Daha önce fark etmediği bir şeyi yeni fark etmiş gibi başını iki yana salladı. "Hayır. Matthew haklı. Sen benim sempatimi hak etmiyorsun."

Buna güldüm. Keyifsiz, acı bir gülüştü bu. "Sen de benimkini." dedim aynı soğuklukla...

Hava iyice elektrikle yüklenirken kararmış gökyüzündeki bulutlar öncekinden çok daha korkunç bir sesle gürledi. Çakan şimşeğin mavi ışığı gözlerimi kör edip, sesi kulaklarımı acıtırken hava durumunun bu gece yağmurlu gösterdiğini hatırladım. Bir şimşek daha çaktı. Bu en büyüğüydü. Bir saniye sonra kalın damlalar gökyüzünden düşmeye başladı. Rüzgarla birlikte gelen bu yağmur öyle hızlı bir şekilde şiddetlendi ki, doğanın öfkesini bütün hücrelerimde hissettim. Bedenime çarpan rüzgardan ve damlalardan çok yanağımda gezinen bıçaktan ürperdim çünkü kahretsin, Elias onu ciddi ciddi bastırmaya başlamıştı. Bana zarar vermek konusunda ne kadar ciddi olduğunu görmek bunu zaten biliyor olsam da can sıkıcı bir şeydi. Bundan öylece kurtulamıyor olmak ise daha da can sıkıcı bir şeydi. Yanağımın üzerinde gezinmeye başlayan acı hafif bir sesle inlememe neden oldu. Tenime çarpan yağmur suyu yanağımdan süzülerek kanımın tadını dudaklarıma taşırken hızlı hızlı soludum. Gerçekten de adının baş harfini oraya kazıyacaktı, ne kadar da iğrenç ve acınası bir durumdaydım! Ancak acı sadece bir saniye sürdü çünkü biri derin bir kesik açmadan önce Elias'ı üzerimden çekip alarak onu geri savurdu. Bense dondum kaldım. Bundan öylece kurtulduğuma inanamıyordum. Bu bir mucize olmalıydı. Tüm o yağmurun ve o fırtınanın ortasında nefes nefese bir halde doğrularak sadece küçük, zararsız bir çizikle kaplı olan yanağıma dokundum. Kendim için duyduğum endişe biraz azalırken Elias'ı üzerimden alan kişinin kim olduğuna bakmak için başımı çevirdim. Dallas'ı gördüğümde hissettiğim panik ve şaşkınlık katlanarak arttı. Çatıya gelmeyi başarmıştı. Ama nasıl? Buraya nasıl girdiğini anlamak için artık sonuna kadar açık olan parmaklıklı kapıya baktım. Parçalanmış asma kilit ve zincirler yerde duruyordu. Bir de alt kısmı biraz yamulmuş olan bir yangın söndürme tüpü vardı...

Kanlı GeceyarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin