🔸37.BÖLÜM: SİSLİ GECE

903 177 28
                                    

Aradan günler geçtikten sonra o kanlı geceden bana kalan tek şey peşimi bırakmayan kabuslardı. Yatağımdan sıçrayarak, terleyerek, çığlık atarak her uyandığımda gerçeklikle kabuslar arasında bir denge kurmaya çalışıyordum. Üstelik anlamıyordum. Benim derdim neydi? Artık tamamen güvendeydim, Matthew bana zarar veremeyecek kadar ölü bir adamdı. Bundan emin olmak için mezarına bile gidip bakmıştım ancak tüm o rüyalar hissettiğim korkunun somut haliydi. İtiraf etmekten nefret ediyor olsam da psikolojim gerçekten berbat bir haldeydi. Berbat demek bile bazen az kalıyordu. En ufak bir ses, bir bardağın düşüp kırılması bile, ödümü koparıp bana çığlık attırmaya yetiyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi o gece yine okulda sadece Matthew ve benim olduğumuz o kabuslardan birini görmüştüm. Beni yakaladığı anda yüzü değişmeye başlıyor, giderek Elias'ın yüzüne dönüşüyordu ancak baktığım gözler Elias'ın gözleri olmasına rağmen o berbat yanık izi hâlâ orada duruyordu. Onu öldürdüğüm için beni suçluyor, o gece olan her şeyin benim hatam olduğunu söyleyip duruyordu. Sonra intikam istediğini dile getirerek beni okulun çatısına sürüklüyordu. Ne kadar çabalasam da, çığlık atsam da Elias'ın ellerinden kurtulamıyordum ve beni çatıdan aşağı attığı anda da... Uyanıveriyordum.

Uyanmak hem çok rahatlatıcı hem de çok boğucuydu çünkü çok fazla nefessiz kaldıktan sonra başını suyun altından çıkarmak gibi bir şeydi; Ciğerlerim yanıyordu ve aldığım hiçbir nefes yeteri kadar hızlı değildi.

Kabuslar, kabuslar, kabuslar...

Bıkıp usanmıştım artık bundan.

Tek istediğim bir gece düzgün bir uyku uyumaktı.

Yatağımın kenarında uyuyan Hedwig üzgün bir inilti çıkararak burnunu sargılı elimin üzerine sürttüğünde hafifçe irkildim. Sonra korkacak bir şey olmadığını hatırlayarak hayvanın başını sevgiyle okşadım. Artık geceleri benimle birlikte uyuyordu. Annem normal şartlar altında Hedwig'in odamda uyumasına izin vermezdi, ne de olsa oturma odasında onun için hazırlanmış kocaman bir yastık vardı ama okulda olanlardan sonra bu hayvanın bana kendimi ne kadar 'güvende' hissettirdiğini fark ettiği için bu konuda ses çıkarmıyordu. Hedwig, ben de bir terslik olduğunu hissetmişti. Kolumun altına kaydı ve başını uyku takımımın açıkta bıraktığı bacaklarımın üzerine yaslayarak kocaman açılmış altın rengi gözlerini üzerime dikti. Niye bu kadar garip davranıyorsun, diyor gibiydi. Bir şekilde çok tatlıydı. Hafif bir sesle güldüm. "İyiyim, kızım. Endişelenmene gerek yok." diyerek her şeyin yolunda olduğunu göstermek için hayvanın burnuna hafif bir fiske vurdum. O çok akıllı, uslu ve tatlı bir hayvandı.

Odamın kapısı hafifçe tıklandığında yatağımın kenarındaki komedinin üzerinde duran dijital saate baktım. Yanıp sönen kırmızı rakamlar 01.47'yi gösteriyordu. Boğuk, uykulu bir sesle "İçeri gir." diye mırıldanırken kapı usulca aralandı ve koridordan yayılan ışığının annemin endişeli yüzünü aydınlattığını gördüm. Onu görmek beni o kadar da şaşırtmadı. Geceleri gelip beni kontrol etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Annem zarif adımlarla, neredeyse duyulmaz bir şekilde içeri girerken koridordan süzülen loş ışık odayı doldurdu. Yatağımın kenarına oturdu ve komedinin üzerinde duran cam sürahiden bardağa biraz su doldurup bana uzattı. "Al, lütfen. Biraz su iç." dediğinde boğazımdaki kuruluğu biraz hafifletmek için birkaç yudum aldım. Kendimi biraz daha iyi hissederken annem hâlâ endişeli bakışlarla ifademi süzüyordu. Parmakları elimi tutmak için uzandığında soğuktu, benimkinden daha soğuk... Gerçeğin keskin bir hatırlatıcısı.

"İyi misin, Cassie?"

Sesinde hem ilgi hem de endişe vardı, sadece bir anne tarafından yakalanabilen bir şeydi. Kendimi ifade etmeye çalışırken kelimeleri bulmakta zorlandım. Bir iç çekiş eşliğinde "Ben..." dedim. "Bugünlerde bana neler oluyor anlamıyorum."

Kanlı GeceyarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin