4.BÖLÜM: "VADİ"

41 8 4
                                    

Hellooo! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Kitaba ısındınız mı? Bence ısındınız... Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin, düşüncelerinizi çok merak ediyorum.

Oy vermeyi unutmayın. Biliyorsunuz ki benim için çok önemli. Seviliyorsunuz.

Keyifli okumalar!

Bölüm şarkıları: Tove Lo- Thousand Miles,

Novo Amor- State Lines

________


Kapının önünde duran, iç karartıcı görüntüye kilitlenmiştim. Toparlanamıyordum. Tanık olduğum manzaradan sonra kendime gelemiyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Çömeldiğim yerde sabit bir şekilde durmaya devam ederken Hakan'ın yanımdan ayrıldığını anladım.

Salonun olduğu tarafta gürültü çıkartıyordu. Saniyeler sonra, nefes nefese "Silahı bulamıyorum," dedi. Gölgesinden arkamda dikildiğini anladım ama hiçbir tepkide bulunmadım. Tehdit dolu kâğıt parçasını avucumun içinde ezdim. Gözlerim Ertuğrul Bolat'tan bir an bile olsun ayrılmıyordu. "Anka, ayağa kalk. Dediğimi duymuyor musun? Silahı bulamıyorum!" dediğinde sesindeki volümü dizginlemeye çalışıyordu. Ellerini omuzlarıma yerleştirdi ve sıktı.

Yeniden tepkisiz kaldım. Bacaklarım, dizlerim, hatta ellerim bile ağrıyordu fakat istifimi bozmuyordum. Bok gibi hissettim, kusacak gibi oldum. Belki de bu yaşanan benim yüzümdendi çünkü ne de olsa ben herkesi burada kalmak için zorlamıştım ve sonuç açıkça gözlerimin önünde duruyordu. Biri, büyük bir zarar görmüştü ve geri dönüşü yoktu. Ertuğrul Bolat, nefes almadan yerde yatıyordu ve bunu kimin yaptığını bilmiyorduk.

Dizlerinin üzerine çöktü, yanımda durdu. Yumruk yaptığım elimi tutmaya çalışmasından avucumu sıkmayı sürdürdüğümü fark edememiştim. Tırnaklarım derime işlemişti, yeni yeni idrak ediyordum. İki elini birden parmaklarıma sürttü, kibarca tuttu ve yavaşça elimi açmamı sağladı. Buruşuk kâğıt parçası avucumdan zemine düştü, parmaklarım serbest kaldı. Ürkek bakışlarımı ona çevirdim, tutmakta olduğu elime bakıyordu. Tenimde oluşturduğum tırnak izlerine; izlerin bıraktığı derinliğe kilitlenmişti.

Elimi ondan kurtardıktan sonra dizlerimi düzeltip çömeldiğim yerden ayağa kalktım. "Artık kaçmak ve saklanmak yok," dedim net bir şekilde. Sesim net çıkmıştı evet, ama söylediklerime tam olarak inanmış mıydım ki? Onunla kendimi de telkin etmeye çalışıyordum. Dediklerim doğruydu bir bakıma. Farkında olup ya da olmadan içimde biriktirdiğim onca hisler ve düşünceler fazlasıyla dolup taşmıştı. Artık hiçbirine yer yoktu, hepsini zihnimden ve bedenimden atıp kurtulmam gerekiyordu. Önceki kişiliğime tekrardan bürünmem, ona sımsıkı bağlanıp iyice kenetlenmem gerekiyordu.

Korksam bile bunu, gözler önüne sermekten kaçınacaktım. En başından beri yapmam gerektiği şekilde.

"Silahı görmedim çünkü artık onu her nereye koyduysan, birinin sen farkında olmadan aldığını düşünüyorum." Omzuna dokundum ve böylelikle bakışları bana döndü. O da bana katıldığını belli ederek başıyla onayladı. Yerden kalkmadan önce zemindeki buruşuk kâğıdı aldı, cebine sıkıştırdı. Bakışlarını benden kaçırmış, arkama doğru bakıyordu. Onunla aynı yöne döndüğümde gözlerini ovalayan Ares'in, bir bir merdivenin basamaklarını indiğini gördüm.

"Yine neler oluyor? O çığlıkta neyin nesiydi?" Elini gözlerinin önünden çekti. Ona dikkatli baktığımda, kapı hala açık olduğundan, dışarıdan yansıyan ışık sayesinde gözlerinin koyu mavi renkte olduğunu şimdi fark edebilmiştim. Gözlerini ovaladığı esnada, parmaklarındaki kurumuş kanı gördüm gibi oldu veya göz yanılması yaşamıştım. O an sessiz kalmayı tercih edip lafını etmedim çünkü daha sonra, onu dikkatle gözlemleyecektim. Hiçbir şeyden emin olmadan hareket etmek istemiyordum.

KÜLLERİN DOĞUŞU - EPOCHAL (1. KİTAP) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin