Delilikten Gelen Sakinlik

134 29 3
                                    


Bunlar olurken Umay mutfak kapısından dışarıyı kendinden emin bir gülümsemeyle süzüyordu. Onu gören birisi o an aklında onlarca tilkinin dolaştığından emin olabilirdi. Sonra çocukça bir sevinçle bahçeye atıldı. Koşar adım baştan başa gezdi ve bir ağacın yakınında durdu. Yan bahçenin kuytularında kimseye görünmeden çalışmayı prensip edinmiş gibi ilk bakışta kesinlikle fark edilmeyen Tuğşat'ı yeni görmüştü. Başını hafifçe geriye atıp bakışlarını ona dikti.

"Ha! Burada mıydın? Hah hah!"

Kahkahası kendinden geçercesine coşkulu ancak kısa oldu. Garipseyerek bakan Tuğşat elbette olan bitenden habersizdi. Kendisini cevap vermeye pek isteksiz ama zorunda buldu.

"Evet... Çalışıyordum. Sen... İyi misin?"

Umay'ın sarhoş olup olmadığından şüphelendi. Aslında gayet dengede durabildiğini fark etti ama anlayamadığı bir önsezi öyle düşünmesine sebep olmuştu. Tedirginlik ve şaşkınlık, biraz da çekingenlik hissediyordu.

"Adın neydi. Hm! Neyse iki kişi konuşurken adların bir önemi de yoktur değil mi? Sadece sen ya da ben diyerek de kimden bahsettiğimizi anlayabiliriz. Zaten adlara pek değer vermiyorsun değil mi?"

"Evet, bu doğru..."

Umay son haddine kadar açıp irileştirdiği gözlerini kafasının içinden geçenleri görmek istermişçesine Tuğşat'a dikti. Başta onunla oturup uzun uzadıya konuşmaya niyetliydi ancak şimdi zamanını buna ayırmayı anlamsız ve gereksiz buldu. Bu işi hemen bitirecekti en iyisi.

"Peki, bu senin doğrun mu? Yoksa çok erdemli düşündüğüne inandığın ağzı iyi laf yapan bir yazarın doğrusu mu?"

Tuğşat kendisiyle hiç bu türlü konuşmayan Umay'ın, hakkında böylesi bir düşünceye sahip olabileceğine daha önce hiç ihtimal vermemişti. Ekseriyetle kendisini sessizce dinler, nadiren fikir beyan eder ve binde bir dışında muhalefet olmazdı. Öyleyse bu ne demekti şimdi? Tuğşat titrek gözlerini bir an kaçırıp, ne halt etmeye ortada dolaştığını bilemediği ellerine indirdi ve yere bıraktığı çapayı alıp toprakta işlevsiz bir iki hamle yaptı. Yeniden kendisine dikili gözlere baktığında ensesinden kuyruk sokumuna doğru ilerleyerek tüm omurgasında hissedilen bir ürpertiyle sarsıldı.

"Ben ne demek istediğini anlamıyorum Umay."

"Ah! Öyle mi? Dünyayı tüm derinliklerine kadar anlamış olduğunu iddia eden sen nasıl oldu da basit bir cümleyi anlayamadın."

"Umay sanırım sen iyi değilsin. Ateşin falan mı var acaba?"

"Ahhaha! İnsanoğlu dünya üzerinde bundan iyi olamaz sanırım. Korkma, sırrını kimseye söylemeyeceğim ama tuttuğun yol seni yanlışa götürebilir. Bir düşünür gibi görünüp insanlardan saygı görmek istiyorsun, bu anlaşılabilir bir tutku. Ama kendini bu tutkuya öylesine kaptırmışsın ki içinde kendine dair hiçbir şey kalmadığını fark etmemişsin. Eğer düşünüp geliştirmeyeceksen okumak tehlikeli olabilir. Tıpkı doğru düşünen insanlar gibi yanlış düşünen insanlar da yazma yeteneğine sahip olabilir, hatta doğru düşünerek yazılmış bir kitap aynı yazar tarafından bile daha doğru düşüncelerle çürütülebilir. Eğer okuduklarını eleştirmekten korkuyorsan okumak zararlıdır Tuğşat. Adın buydu değil mi? Evet Tuğşat, her zaman okudukların doğruyu yansıtmayabilir; bu sebeple kafanın içindeki çarkları döndürmelisin. O çarkları sadece kırk satırlık bir şiiri ezberlemek için mi sandın? Ah Tuğşat! Sen Horatius'u, Mevlana'yı burada kendinden olmaymış gibi ezberinden anlatırken dinleyicinin her zaman bunu anlamayacak kadar aptal olacağına mı inandın? Gerçekten buna inandın mı?"

Gözleri Umay'ınkilere kıyaslanabilecek kadar irileşen Tuğşat dudakları ve gözkapakları titreyerek bakakalmıştı. Cümlelerini tamamlayan Umay yan bahçenin çitlerinden bir iki adım geri çekilerek yere bakmaya başladı. Sonra bahçenin her köşesini inceleyerek kendi etrafında tur atmaya başladı. Özellikle diğer ağaçların seyrekliğine tezat oluşturan bir grup ağacın olduğu noktaya denk gelince yavaşladı. Gözlerini birkaç saniye oradan çekemedi. Sonunda turunu tamamlayıp Tuğşat'ın olduğu tarafa dönünce tekrar ona doğru ilerledi.

"Söylediklerim yanlış değildi ama yine de haksızım. Bazen doğruyken de haksız olabilir insan. Bunları duymamış gibi yapamazsın. Bunları evrenin derinliklerinden gelen bir uyarı olarak kabul edip yirmi dokuza kırılma. O burada olsa seninle bu türlü konuşmazdı. Senin hakkında böyle düşünmüyor. Şimdi içeri gir ki evren seni tekrar başka konularda da uyarıp korkutmasın. Hoşça kal."

Onu orada altındaki buz kütlesi erimiş bir penguen gibi bıraktı. Yine çocuksu haline dönmüş ve bahçeyi sekerek geçmekteydi. Mutfağın bahçeye açılan kapısından girerek evin loş karanlığında gözden kayboldu.

Salonda işler daha sakin görünüyordu artık. Burkay İstemi'nin söyleyeceklerine bel bağlamıştı ve tutunabilecek bir fikrin olması onu içinde bulunduğu açmazdan çıkma umudu olduğuna inandırmıştı. Baydemir oldum olası yorucu düşüncelerin içinde fazla duramazdı. İşler netleşince bir çözüm bulmak kolay olacaktı nasılsa. İnci yarım bıraktığı kahvaltı hazırlama işine dönmüştü çoktan. Karınlar doyunca zihinler açılacak, daha sağlıklı düşünülebilecekti. Salona gelip sofranın hazır olduğunu haber verdi. Kalabalık sofra etrafına toplandığında gözler Umay'ı aradı.

"İnci Hanım, Umay nerede?"

"Ben onu bahçede göremeyince sizin yanınızdadır sandım Burkay Bey."

Burkay telaşla doğruldu oturmaya yeltendiği sandalyeden. Bir koşu bahçeye gitti. Birkaç kez adını seslendiği halde Umay'dan gelen bir cevap olmadı. İç dünyasında daldığı muhasebeden güçlükle ayılan Tuğşat bahçesinde gizlendiği yerden çıkıp çitlere yaklaştı ve Burkay'a, Umay'ın bahçede olmadığını, içeri gideli on dakika kadar olduğunu söyledi. Gerisin geri içeri geçen Burkay yemek odasına tekrar baktı.

"Gelmedi mi? Bahçede değilmiş. Dış kapının sesini duyan oldu mu?"

Yemek masasının etrafında dizilen ahali bahsi geçen sesi duyup duymadıklarına dair düşündüler. Ancak kimsenin kulağına böyle bir ses çalınmamıştı. Olumsuz yanıt alan Burkay sevinçle kardeşinin hala evde olduğunu düşündü. Sesini duyar umuduyla koridorda birkaç kez daha kardeşine seslendi. Arkasından gelen Baydemir karısının misafir yatak odasında olabileceğini söyledi. Herhangi bir cevap vermeyen Umay'ın evde olma ihtimalinin azaldığını hisseden Burkay, eniştesinden gelen fikre uyarak misafir yatak odasına koştu. Ancak bozuk yatak ve sağda solda bir iki giysi olan odada Umay'a ait başka bir iz yoktu.

Yaşadıkları artık kendisine ağır gelmeye başlayan Burkay bir elini kapının süvesine dayayarak soluklandı. Kalp atışları zıvanadan çıktıkça bayılacağından korkuyordu. Umay'ın evi tanımadığını düşünüyordu ancak yine de aklına gelen fikre uyarak okuma odasına yöneldi. Aralık olan kapıyı bir hışımla ardına kadar açıp içeri daldı. Odanın karanlık bir köşesine sinmiş kucağındaki kağıtlara bakan Umay yüzündeki tekinsiz gülümsemeyle, içeri dalan kardeşine baktı. Gülümsemesindeki tekinsizlik bir anda siliniverdi ve Burkay'ın bitkin halini umursamadan küçük bir kahkaha attı. Kardeşi ona karşılık veremeyecek kadar halsiz hissediyordu. Belki de hata yapmıştı; daha en başında anne babasını durumdan haberdar etmeli, bunları tek başına göğüsleme fikrine bu kadar sarılmamalıydı. Neyin daha doğru olacağına karar veremedi.

"Seni Yorduğum için üzgünüm ama daha sakin olmalısın. Telaşlanmak insanların tabiatında var biliyorum ancak biraz düşünecek olursan bunun hiçbir şeye bir fayda getirmediği gibi insan sağlığı için zararlı olduğunu da görebilirsin."

Umay elindeki kağıtları toparlayıp dizlerinin arasında tuttuğu kitabın içine yerleştirdi ve yerinden kalkıp kulağını saran kalp atışlarından kardeşini duyabilmek için ayrıca çaba sarf etmek zorunda kalan Burkay'ın yanına geldi. Elini omzuna koyup kısık gözleriyle yüzüne baktı.

"Şu sıra gerçekten sakin olman gerekiyor; sana ihtiyacım var. Bir yere gittiğim yok merak etme."

"Neyin var Umay? Lütfen konuş benimle. Hafızanı kaybettin ama aklından bir şeyler geçtiğine yemin edebilirim. Sana bir şey olacak diye ödüm kopuyor."

"Tımarhaneye kapatılacağımı falan mı düşünüyorsun? Hahha! Biliyorsun oradakilerin çoğu bu evdekilerden daha akıllıdır. Hatta çoğunun orada olma sebebi diğer insanların yeterince akıllı olamaması diyebilirim. Aptallarla yaşama fikrini kabul edemedikleri için sıyırıyorlar. Neyse, neyse! Sen merak etme, ben henüz sıyırmadım ve buna niyetim de yok. Gerçi insan çoğu zaman kararlarından dönme eğilimindedir ama şimdilik böyle bir niyetimin olmadığını garanti edebilirim. Hadi, sofraya bekliyorlar değil mi? Bakalım senin kadar endişelenen başkaları da var mı?"

ENTELEKTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin