Üç Aydır Kayıp

96 29 1
                                    

"Ben yapmışım işte."

Umay yatağa uzanmış karanlıkta tavanı izliyordu. Kardeşleri onu yalnız bıraktıklarında ne yapacağını kestiremedikleri için bu gecede onda kalmaya karar vermişlerdi. Gece yarısında herkes uyuyacağı odaya çekilmiş ancak Umay hem görmesi muhtemel karmaşık ve yorucu rüyaların korkusuyla hem de duyduğu suçluluğun bulunan delille güçlenmesi sebebiyle kendini uykuya teslim etmeye razı olamamıştı.

"Ve buna hiçbir şey ispatlamayan bir kanlı kürek sayesinde ikna oldun."

Yatağın ayak kısmından gelen ağlama sesini duyunca Sıfır'la konuşmayı bırakıp doğruldu Umay. Bir süre ağlayan çocukluğunu izleyip yüzünü belli belirsiz seçebildiği Sıfıra geri döndü.

"Biliyor musun? Senin adına pek üzüldüğümü söyleyemem ama şu kızın durumuna içim parçalanıyor."

"Biliyorum."

Yatakta dizlerinin üzerinde emekleyerek On Bir'in yanına doğru ilerledi. Nasıl olup da kafasının içinde var olan birine, zihninin bir parçasına somut bir şeymiş gibi dokunabildiğini bir türlü çözemiyordu. Ama dokunabiliyordu işte. Onun saçlarını okşayabiliyor, gözlerinden akan masum yaşlarını silebiliyordu.

"Çok az kaldı. Sen de hissediyorsun değil mi? Yakında ait olduğun yere döneceksin."

"Annemi ve babamı çok özledim. Olması gerektiği haliyle Burkay'ı çok özledim. Beni nasıl merak ediyorlardır şimdi kim bilir."

On Altı her zamanki gibi erkenden uyumuştu. Uyanık olduğu zamanlarda grubun sorumluluk bilinci en yüksek bireyi olarak On Bir'le ilgilenme işini o üstlenmişti. Onun uykunun hangi derinliğinde olduğunu, rüyasında ne gördüğünü bile biliyorlardı eş zamanlı olarak. İlginç bir şekilde ayrı uyuduklarında farklı, birlikte uyuduklarındaysa ortak bir rüya alemine dalıyorlardı. Sanki ayıkken yapamadıklarını uyurken başarıyor ve tek bir birey oluyorlardı. Eğer onunla uyumuş olsaydı On Bir de kendisinin beş yaş büyük haliyle ortak bir rüyanın huzurlu yollarında geziniyor olacaktı ama uyku tutmamıştı işte. Sabah bulunan küreğin Umay'da yarattığı karamsarlık artık olayları rahatlıkla kabullenebilecek kadar ortalarda zaman geçiren On Altı'nın aksine onu kolayca sarmıştı.

"Tatlım merak etme döndüğünde hayat bıraktığın yerden devam edecek. Kimse yokluğunu fark etmeyecek bile."

On Bir'in aklı bunu bir türlü almıyordu. Geri dönüp nasıl hayatını yaşamaya devam edebilirdi ki. Onun bildiği zaman dilimi on sekiz yıl geride kalmıştı. Şimdi geri dönüp kaldığı yerden devam etmesi demek zamanda yolculuk yapmak demekti ona göre. Bu da mümkün olmadığına göre, onu bugüne getiren şey hayatının onsuz yaşanmasına, ailesinin de ondan habersiz kalmasına neden olmuş olmalıydı. Bunu ona açıklamak için bir iki girişimde bulundular ama ona sen geçmişteki anıların bir parçasısın, beyindeki hatıralarla birleşip nöral ağdaki yerine döneceksin demediler. Çünkü kendisini bütünün ayrılmaya zorlanmış bir parçası değil de ayrı bir bilinç sanıyordu. Anıların bilinçten bir parçayla dile gelmiş halinden ibaretti ama bunu kabul edebilecek kadar büyük değildi.

Hepsi nöral ağda akıp giden verilere, düşüncelere ortak olarak ulaşabiliyordu ancak farklı yorumluyorlar ve birbirlerinin yorumlarından da haberdar oluyorlardı. Ne var ki On Bir ne bu verileri onlar gibi anlamlandırabiliyor ne de onların anladıklarından bir anlam çıkarabiliyordu. Yabancı bir dünyaya sürgün edilmiş gibi hissediyordu haliyle.

"Sen hapse gitmeyi düşünüyorsun. O zaman bizim asla dönemeyeceğimizi söylemişti Sıfır."

Umay onu dizine yatırmış saçlarını okşuyordu. Uykuya dalarsa zihninin derinliklerindeki köşesine dönecekti. Bir an önce uyumasını diliyordu ve haliyle On Bir de bunun farkındaydı. Direnmeye niyeti yoktu çünkü uyanık olmak onun için gerçekten çok yorucuydu. Zaten ağlamaktan yorgun düştüğünü hissediyordu.

ENTELEKTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin