Eski Büyük Dertlerimiz

167 27 0
                                    


İstiklal Marşı okunurken huzursuzluk çıkaran arkadaşları sinirlerini bozuyordu. Böylesine saygısız insanlardan bir gelecek bekleniyor olması, ülke geneli için umutsuz göründü bir an için Umay'a. Düşünceli adımlarla okulun çıkış kapısına ilerlerken kolunu kavrayan kuvvetin etkisiyle durmak zorunda kaldı.

"Umay! Nereye gidiyorsun bizi bırakıp. Hani dönüşte benim için kuaföre uğrayacaktık unuttun mu?"

"Ah! Bir an aklımdan çıkıp gitmiş. Ama sen emin olmadığını söylemiştin sanki."

"Karaca'yla konuşunca ikna oldum. O nerede? Görebiliyor musun?"

Umay dalgınlıktan kurtulan bakışlarıyla dağılan insan güruhu içinde Karaca'yı görmeye çalıştı. Gözleri bir an arkadaşına değen Gökçe hızla onu gördüğü yere geri çevirdi bakışlarını. Heyecanla parmağını o yöne savurdu.

"İşte orada. Gördüm onu! Ama ne konuşuyor ki Derya Hocayla."

"Bilmiyorum. Ne önemi var ki? Gelir şimdi nasılsa."

"Hadi yanına gidelim biz de."

"Saçmalama Gökçe. Bu kalabalıkta oraya gitmeye çalışmanın ne faydası var. Bak geliyor işte."

Karaca arkadaşlarına katıldığında onlar da diğer öğrencilerin arasına karışıp okulun bahçe kapısından geçtiler. İçlerinde en önemsiz sayılabilecek olaylara karşı heyecanlanabilme enerjisini taşıyan lise öğrencileri, düzenden uzak koşturmalarla ilçe merkezine uzanan düz yolda ilerliyorlardı. Yolun sağ tarafında bir iki katlı, bahçeli, sevimli evler uzanıyordu. Yanlarından geçtikleri bahçeler baharın gelişiyle yeşillere bürünmüş, ağaçların irili ufaklı dalları çiçek tomurcukları için hazırlıklara başlamıştı. Gül fidanlarında açacak olan tomurcuklar sabırsızlıkla bekleniyordu. Umay bir çiçeğin dalından koparılmasına razı gelmese de her zamanki gibi dalı kırılmış bir güle rastlayıp, bahçe sahibinden onu isteyeceği anı gözlemlemekten kendini alamıyordu. İlçe sakinleri kibar insanlar olduğundan eğer tesadüf ederse bu istek geri çevrilmeyecekti elbette.

"Ah çok heyecanlıyım. Sizce çok canım yanacak mı?"

"Korkma tatlım, başta biraz yanıyor ama çabuk alışıyorsun. İnan bana ben ilk evde denedim ama çok zor. Bu kendine işkence etmek gibi bir şey..."

"Bilmiyorum. Umarım kadına tekme falan atmam. Neslihan öyle yapmış."

Umay tek kaşını kaldırıp arkadaşına yan gözle baktı. Arkadaşına takılma fırsatını yakalamış olmaktan memnundu.

"Eğer böyle bir şey yapacaksan biz gelmeyelim Gökçe. Sonuçta tek başına rezil olman, hepimizi etmenden iyidir."

Karaca da üzerine düşeni yaparak şakayı sürdürmeye hazırlandı. Kahkahasını içinde tutmaya çalışıyordu ve bu pek kolay değildi.

"Çok haklı. Yarın bir gün işimiz düşerse "Aa! Siz o bana tekme atan kızın arkadaşlarısınız, ne yüzle geldiniz buraya!" demesin."

Arkadaşına takılma vazifesini yerine getiren Karaca zorlukla tuttuğu kahkahayı coşkuyla salıverdi. Onlarla gülen Gökçe yüzünü alınmış gibi bir şekle soktu.

"Ne kadar kötüsünüz. Eğer bu en zor günümde yanımda olmayacaksanız size neden arkadaşım diyorum."

"Sorun yok Gökçe. Bize tüm iyi günlerinde arkadaşım diyebilirsin. Sonuçta iyi günde kötü günde gibi bir garanti vermedik."

"Ama o zaman dost değil iyi gün dostu oluyoruz."

"O da bir çeşit dost işte."

"Aşk olsun Umay, destek çıkmasana şuna."

ENTELEKTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin