Dönüş Yolu

113 29 0
                                    


Oturma odasında huzursuzluk kıpırdanmaları artmıştı. Karaca ve Sarp soğuk terler döküyordu. Baydemir olup bitenden habersiz, bundan sonraki hamlelerini nasıl yapması gerektiği üzerine düşüncelere dalmıştı. Karısının kendisinden ayrılmasını tüm bu olanlara rağmen imkansız varsayıyordu. Hala onu düşüncesinden geri çevirmenin çok da zor olmaması gerektiğine inanıyordu. Sadece şu hallerine sebep olan hastalığı her ne ise onun geçmesini beklese yetecekti. Karaca ise kontrolü ele alması gerektiğini ve bunun için ne yapabileceğini düşünüyordu. Herkesin kafasında kendine has duman öbekleri dolanırken Umay odaya gürültüyle daldı. İrkilme olayı bir dalga olsaydı yoluna çıkan üç insanda böyle bir etki yaratırdı. Karaca, Sarp ve Baydemir sırayla kafalarını gömdükleri düşünce kovasından çıkardılar.

"Hey, hey, hey. Nasıl da derin sularda yüzüyorsunuz. Boşuna düşünmeyin hiçbir şey herhangi birinizin düşündüğü şekilde gerçekleşmeyecek. Beyin hücrelerinizi haybeye yoruyorsunuz. Baydemir! Seni üçkağıtçı adam hadi git bahçede falan oyalan. Bizim işimiz var."

Baydemir şaşkınlığını kibirli duruşunun arkasına gizlemeye fırsat bulamamıştı. Bu ani çıkış gözlerinin fal taşı gibi açılmasına, hatta yüzünün normalde olduğu o heykelimsi biçimden yoğurulmuş kil parçasına doğru evrilmesine yol açtı. Bir günde bu kadar aşağılanma bünyesine ağır geliyordu. Konuşmayı unutmuş da hatırlamaya çalışıyormuş gibi ağzını garip şekillere sokuyor ama insanın duyabileceği frekans aralığında herhangi bir ses çıkaramıyordu. Umay'ın arkasından gelen Burkay durumun kopan bir kıyamete dönüşmemesi için araya girdi.

"Enişte Umay'ın kusuruna bakma, iyi değil biliyorsun. Bize biraz müsaade eder misin?"

Baydemir incinmiş gururu kendisine oradan uzaklaşmasını söylemese kayınbiraderinin talimatıyla asla odayı terk etmezdi. Öyle ki yanından geçip giderken sen dedin diye çıkıyorum sanma sakın dememek için kendisini zor tuttu. Kapının da o çıkar çıkmaz kapandığını görünce sinirden dişlerini ve yumruklarını sıktı. Şirket sahibiydi, iş adamıydı, yöneticiydi, kapılar o geçsin diye açılırdı. Bu insanların kendisine daha fazla saygı göstermeleri gerekirdi. Değerinin kendi evinde bilinmeyişi duygularını incitiyordu. Evde hala emir verebileceği tek kişi olan İnci'ye bir bardak viski hazırlamasını söyledi ve bahçeye çıktı.

Umay insanın genel alışkanlığı olan dolaylı anlatımlara ayıracak vakitleri olmadığını bildiğinden sözü kimseye bırakmadan kendisi aldı. Durumu olabilecek en açık ve açık kapı bırakmayacak şekilde ifade etti.

"Sarp ilacın buraya kadar işe yaradı, şimdi son dozu alacağım. Ben bu işe kendi rızamla girdiğimi biliyorum ancak bu senin insanların hayatını riske atmaktan çekinmediğin gerçeğini değiştirmiyor. Artık çalışmalarına devam etmemen ve adalet önünde yargılanman gerekiyor. Bu nedenle kendi başına yürüttüğün ilaç geliştirme çalışmalarını yazılı olarak itiraf etmeni istiyorum."

"Umay ne diyorsun tanrı aşkına, biz bu işe kendimiz girdik, gizlilik şartını kabul ettin. Şimdi nasıl adamı hapse göndermeye karar verirsin?"

İstemi Karaca'nın değil Sarp'ın itiraz etmesini bekliyordu. Bu durum biraz beklenmedikti haliyle.

"Nasıl böyle konuşursun? Siz ikiniz de hekimsiniz üstelik! En başında bu işe göz yumman tek başına yeterince çirkinken bir de doğru şey yapıldığında karşı mı çıkacaksın?"

"Bunun için vaktimiz yok. Önce ilacı halledelim. Karaca yanında değil mi?"

Karaca'nın daha fazla diretecek yüzü yoktu. İlaç çantasındaydı. İçinde sıvı olan bir falkon ve bir paket enjektör çıkardı. Hazırlamak için enjektör paketini yırtarken mahcup haliyle arkadaşına baktı.

"Hemen mi yapalım?"

"Evet."

"Siz çıkın."

"Gerek yok."

"Ama..."

"Karaca şu an arkadaşlığımızın verdiği duygusal yakınlığı hissetmiyorum. Hareketlerin senden şüphe duymamı gerektirecek işaretler barındırıyor. Ayrıca insan vücuduna sizin yüklediğiniz anlamları yüklemiyorum. Odadan kimse ayrılmayacak."

Oracıkta boşaltılan bir koltuğun üzerinde yapıldı ikinci ilaç. Ne kadar zamanda etki edeceği net değildi ancak en az yirmi dakikası olmalıydı Sarp'a göre. Bu iş aradan çıkınca asıl konuya dönebildiler.

"Ne diyorsun Sarp?"

Sarp ellerini kucağında birleştirmiş garip denebilecek bir ifadeyle oturuyordu. Tedirgin miydi? Heyecanlı mı? Öfkeli mi? Pişman mı? Hiç anlaşılmıyordu. Belki her birinden birer tutam barındırdığı içindi bu durum.

"Ben sadece deneyin sonucunu görmek istiyorum. İstediğiniz her şeyi yazar altına imzamı atarım. Sadece başardığımı göreyim yeter."

Diğerlerinin aksine Umay bu kabullenişi bekliyordu. Tutku bir insanın gözlerinde en açık seçilebilen duygudur. Sarp'ın bu hayattan kendisine bahşedilmesini tutkuyla istediği tek şey vardı, o da insan beynini bir süper makineye dönüştürebilmek. Yaptığı şeye bir süper makine denebilir mi bilemem ancak onun tanımına göre öyleydi.

"Evet, başardın. Ama başardığın şey tahmin ettiğin kadar mükemmel değil."

"Nasıl hissediyorsun?"

"Hissetmiyorum."

Sarp'ın sormak istediği bir sürü şey daha vardı. Ama o, sürece bu kadar kişinin dahil olacağını düşünmemişti. İlk iğneyi anlaştıkları günden çok erken yapmıştı Umay. Doğrusu ayık olsaydı o da bunu yapmaktan kaçınırdı çünkü işler yirmi dokuzluk Umay'ın da planladığı gibi gitmemişti. Sarp durumu Karaca'dan öğrenip dehşete düşmüştü. Çünkü kardeşinin olaya dahil olması ve işin bir nöroloğa taşınması işleri çok fazla karmaşıklaştırmıştı. Planları On Altı uyandığında herkesten önce yanında olup, durumu kontrol altında tutmaktı. Aslında bazı ihtimalleri düşünüp hazırlık yapmış, kendisine çıkacak arka kapı inşa etmişti Sarp ancak bunun da işe yaramadığı anlaşılıyordu. Düşünmeye devam ederken kendini izlemekte olan Umay'ın aniden değişen yüzünü fark etmedi. İnsanlar çoğu zaman ne düşündüğü hakkında dikkatli olmak zorunda değildir.

"Sen yaptın!"

Anlamayan yüzlerin kendisine çevrildiğini umursamadı Umay.

"Neyi?"

"Yirmi Dokuz değildi. Sen kararttın o alanı. Seni aptal adam. Şimdi orası kimsenin işine yaramayacak kadar işlevsiz halde."

"Şimdi anlıyorum. Ama benim niyetim bu değildi."

"Anlamadığın şeylerle oynamayı alışkanlık haline getirdin değil mi?"

Konuşmanın ne ile ilgili olduğunu anlamak için bir yere bağlanmasını bekliyordu konu dışındakiler. Onların meraklı bakışları kimseyi açıklama yapmaya teşvik etmiyordu.

"Düzelmesinin bir yolu yok mu?"

"Bildiklerimin bir sınırı var. Orada ne olduğunu biliyor musun?"

"Hayır."

"Ne kadarını biliyorsun?"

Sarp karşısındakinden yalan söyleyerek kurtulamayacağını düşünemediği için kendine kızdı. Zeka ve aptallığın bir arada görüldüğü çok nadir olmayan bir şahsiyetti kendisi. İnkar etmeye devam etmekten başka bir çare de gelmiyordu aklına.

"Bilmiyorum."

"Elbette biliyorsun. Söylemeyerek..."

Çıkmak üzere olan kelime dudaklarına takılı kalmış gibi ağzı yarı açık durdu Umay. Burun delikleri genişleyip, küçülüyordu. Elini bir iki kez aşağı yukarı kımıldattı. Hareket etmeye çalışıyor ancak başaramıyor gibi görünüyordu. Nihayet kardeşine doğru dönmeyi başardığında ona şefkatle baktı. Sabahtan beri gösterdiği ilk somut duygu belirtisiydi bu. Zorlukla birkaç kelime döküldü dudaklarından.

"Merak etme iyi olacağım."

ENTELEKTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin