Hanbin, babamın teklifinden sonra gözlerini bir saniye bile benim üzerimden çekmezken kendimi çok diken üzerinde hissediyordum. Çok mu aceleci davranmıştım? En azından biraz gözlemden sonra karar vermek daha iyi olmaz mıydı? Bu düşünceleri kafamdan attım. İlk adımımda geri çekileceksem neredeydi benim özgüvenim?
"Bir nevi benden senin koruman olmamı istiyorsun, doğru mudur?" Tek kaşını kaldırarak gözlerimin içine baktığında tedirginliği bir kenara bırakıp cesaretle konuştum. "Evet. Bunun için elbette gerekli meblağı alacaksın," iki kaşımı kaldırarak ona güven vermek istercesine baktığımda ağzının kenarıyla sırıtması kaşlarımı çatmama neden olmuştu.
"Sen düşün; numaram burada, ona göre beni ararsın." Babam kartvizitini masaya koyup ona verdiğinde eline alıp karta baktı.
"Şirket yardımcısı Bay Jeon," sesli okuyarak başını salladı. "Tamam, düşüneceğim." Gülümsemesi artık yüzünde eskisi gibi tatlı durmuyordu. Aksine bilmiş bir havaya bürünmüştü. Bu hiç hoşuma gitmese de bunu isteyenin ben olduğumu kendime hatırlatıp derin bir nefes aldım.
"Bu verdiğin ilk kararın ve bu yüzden koşulsuz yardımcı oldum. Nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum," babam gülümseyerek konuşsa da sesinde ki ton her şeyi belli ediyordu. Altında yatan ima kendini gayet gösteriyordu. "Biliyorum, babacığım. Teşekkür ederim," babam başını salladı. Ayağa kalktığında şaşkın bakışlarla onu izliyordum.
"Benim işlerim var. Geleceksen seni de bırakayım?" Hanbin ile ayrı bir şekilde konuşmanın faydalı olacağını düşündüğümden reddedip babamı göndermiştim. Arkama yaslanıp etrafı izledim. Müşterilerin göremeyeceği bu köşe benim için çok idealdi. Karşımdaki sandalyenin çekildiğini duyunca başımı o yöne çevirmiştim.
"Selam," işte şimdi istediğim gülümseme ile karşımdaydı. Bir öncekini hiç sevmemiştim. Ben de aynı şekilde gülümsedim. "Selam," gülerek etrafa bakış attıktan sonra bana döndü.
"Buraya gelip bu kadar risk almandan tedirgin değil misin?" Otururken getirmiş olduğu soğuk kahveyi bana uzattı. Bu jesti karşısında nasıl ondan tedirgin olabilirdim? İlk gördüğüm andan beri emindim. "Benim aldığım her karar çok riskli, Bin. O yüzden bunların yanında bunu küçük bir şey olarak görmelisin," gülümsemem onun daha demin ki gülümsemesini döndüğünde umarım o da benim gibi bu gülüşü sevmemezlik yapmaz diye düşünmüştüm. Kendimi çok mu kirli hissediyordum da saf olduğuna inandığım bu çocuğu yanımda istiyordum? Bulaştığım iş yavaştan vicdan azabı çektirmeye başlatmış mıydı?
"Ama yine de nedenini sormama izin vermelisin ama değil mi?" Kahveden bir yudum aldıktan sonra kenara koydum. Dirseklerimi masaya koyup parmaklarımı birbirine geçirdim. Başımı yaslayıp yüzüne birkaç saniyeliğine baktım, daha doğrusu izledim. Ona nedenini benim de bilmediğimi söylersem güvensizlik oluştururdum. Yine kendime emin bir gülüşü dudaklarıma yerleştirdim.
"Sadece hoşuma gittin ve yanımda istiyorum, bu kadar. Ne yapacaksın?" Meydan okurcasına gözlerimi ona diktiğimde bir süre gözlerime baktı. Dilini dudaklarında gezdirip gülerek başını salladı. Gözlerimi kısıp onu izlemeye devam ettim. O da başını iki elinin avcuna alarak masadan bana yaklaşınca geri çekilmemek için kendimi tutmuştum. Benim bu anlık hareketlere karşılık tecrübesizlik tam bir cahillikti.
"Güzel. İstediğini alacaksın," burnunu kırıştırıp güldüğünde ona bakmaya devam ediyordum. Kendimi ondan alamıyordum. Kediye benziyordu. "Kediye benziyorsun," beklemediği cümlem karşısında şaşırsa da hafif açılan dudaklarına ve kalkan kaşlarına bakarak gülümsedim. Gerçekten de benziyordu. "İlk kez birisinden duyuyorum bunu," gülerek kaşlarını indirdiğinde omuz silktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfiction- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...