Ona tavır yaptığımı anlamasına sevinmiştim ama asla erkenden yelkenleri indirmek istemiyordum. Benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu. Bunu kendi istemem de daha sinirimi bozuyordu. İşlerin bu noktaya geleceğini tahmin edemiyordum. Şimdi ise geri dönüşü yoktu. Ve biz başından beri bu işin içindeydik.
"Hoon trafik kazası geçirdiği için hafızasını kaybetmiş ve küçük bir çocuk gibi hareket ediyor şu an. Ona göre davranırsan sevinirim," mesafeli bir şekilde olsa da ona açıklama yaptığımda yüzündeki gülümseme havada asılı kalmıştı. Buraya belki de hesap sormaya gelmişti ama üzgünüm, bu mümkün olmayacaktı. İkizimin ne durumda olduğunu görmüştüm. Bu yüzden onu başkasının yaralamasına müsade etmeyecektim. Hanbin de gerçeği bilmeyecekti. Eminim ki, onunda benden sakladığı şeyler olmalıydı. O yüzden vicdanım çok rahattı.
"Nerede?" Sesi içine kaçmış gibi sorsa da halinden anladığım kadarıyla ikizimin üstüne gitmeyecekti. O kadar öküz birisi olduğunu düşünmüyordum. Kardeşi hakkında soruları olmalıydı ama bir süre daha ertelemeliydi.
"Arkana dön," sırtı onun tarafına dönüktü. Arkasına dönünce çok geçmeden gözleri ikizimi buldu. Yutkunduğunu hareket eden adem elmasından anlarken gözlerimi kısarak onu izledim.
Hoon küçük bir çocuk gibi elini sallayıp yerinde hopladı. Onu bozmamaya çalışarak ben de ona elimi salladım. Koşarak yanımıza geldi.
"Merhaba. Ben Hao'nun ikizi, Hoon. Tanıştığıma memnun oldum. Sen kimsin?" Elini uzatarak kocaman gülümsedi. Hanbin bir süre havada kalan ele bakakaldı. Gözlerini kırpıştırıp elini sıktığında damarlı kolları kendini belli etmişti.
"Uhm, Hanbin. Ben de memnun oldum," sesi tok çıkmıştı. Hoon bana bakıp göz kırptı. "Bu bahsettiğin arkadaşın, değil mi, ikiz? Yakışıklıymış," kahkaha attığında ona yaklaşıp kolunu cimcikledim. Bunu demese iyiydi.
Fakat bunu diyerek kasvetli havayı dağıtmayı başarmıştı. Hanbin de kahkaha atıyordu. Kızarmaya başlarken oflayıp gözlerimi başka yöne çevirdim.
"Aman Tanrım, iki Hao bambaşkaymış. Neyse ki benimkini tek bir çırpıda tanıyabilirim, değil mi?" Bana bakıp göz kırptığında şoka uğrayıp ona ters bakmaya başladım.
"Yokluğumda sapıttın mı ya? Bu ne böyle? Gidiyorum ben," göz devirip ilerlemeye başlamışken Hanbin kolumdan tuttu. "Nereye gidiyorsun? Beni de götür," gözlerim ne kadar açılabiliyorsa o kadar açılmıştı. Ne olmuştu buna böyle? Kudurmuş gibi davranıyordu.
"Rahat bırak beni. Tur atacağım," ondan kurtulmak için söylediğim bir bahaneydi. Yeni kaybolmuşken bir daha ormanın içine girmeye niyetim yoktu. "Ben de geleceğim. Gezdirirsin beni," beklediğim cevabı aldığımda rezil olmamak için ne bahane uydursam diye düşünüyordum ki imdadıma Hoon yetişti.
"Bekleyin," görünürde olan evine koşup elinde kağıt parçası ile döndüğünde merakla ona bakıyordum. "Bu köyün haritası. Hem kaybolmaz hem de nereye gideceğini seçersiniz. Benim en sevdiğim çizgi film başlamak üzere. Siz de akşam yemeğinde burada olun. Görüşürüz," yine ardı ardına tıpkı bir çocuk misali konuştuğunda haritayı elime tutuşturup gitti. Bu hareketleri ile Hanbin'in fark etmesi imkansızdı.
"Gerçekten küçük bir çocuk gibi. Peki ne zaman bir şeyler hatırlayacağı belli miymiş?" Hanbin elimde ki haritayı alıp incelerken sormuştu. Sıkıntılı bir şekilde nefesimi verdim. "Yani bana söylendiği gibi. Beklenmedik bir anda gelecek yüksek ihtimalle. O zamana kadar da burada kalması daha güvenli," Hanbin beklemediğim bir şekilde üstelemedi. Onu izlerken parmağıyla işaret ettiği yere baktım.
"Phu Do uçurumu diye bir yer varmış. Oraya gidelim mi?" Başını kaldırıp bana baktığında bakışlarımı ondan kaçırdım. "Niye seni uçurumdan aşağıya atmam için mi?" Esprime hiç aldırış etmeyip kolunu yine omzuma attı ve haritayı takip ederek yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfic- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...