Gök gürültüsünün sesiyle olduğum yerde titremeye başlarken sudan dolayı uyuşmuş ellerime baktım. Üşümeye de başlamıştım. Gözlerim sudan dolayı yanıyordu. Yaklaşık iki saattir sudaydık. Suyun içine giriyor ya da öylece duruyorduk. Hanbin itirafımdan sonra sadece bir şey söylemiş ve beni darmadağın bırakmıştı. Şimdi ise bu dalgaların içinde hiçbir şey yokmuşcasına vakit öldürüyorduk. Daha fazla durmak istemediğimi fark edince arkamı dönüp geriye doğru dönmeye başladım.
"Deniz de güzeldir ama suyun akışına kendini bırakma, dalgalar seni yutar."
Hanbin her defasında bana neden yakın olduğunun amacını yüzüme çarpsa da ben de etkili olmuyordu. Ben hep böyleydim, burnumun dikine gitmek benim yaşam biçimim olmuştu. Hanbin'in planını bile bilmiyordum ya da kafasındaki tilkilerin ona ne fısıldadığını... Nedense amacımız aynı gibi hissediyordum. O kardeşi için bu işin peşine düşmüştü, ben de. O halde onu düşman olarak görmek saçmalık olmalıydı. Beni sevmese de - şu an - en azından bana kalbini açmıştı. Bu benim şansımın olduğunu gösteriyordu. Belki o kurak tutmuş kalbinde ben çiçek açabilirdim, kim bilir?
Arkamdan geldiğini fark etsem de bir şey demeden kıyıya çıktığımda ona döndüm. Kıyafetleri üstüne yapışmıştı.
"Bu halde dönmeyelim. Burada evim var. Yarın seni bırakırım," itiraz etmek için nedenim yoktu ben de başımı sallayarak kabul etmiştim. Zaten kimsenin olmadığı bu yer ilerleyen saatlerin etkisiyle adeta bomboş olmuştu. Kimsecikler yoktu.
Motorunun üstündeki çantasını alıp omzuna astığında yaptığı el hareketiyle peşine takıldım. Burası Hanbin'in güvenli alanı gibiydi. Her köşesi sanki ona huzur getiriyor gibiydi. Etrafa güler bir yüzle bakıp yürüyordu. Beş dakikanın sonrasında bahçeli bir gecekondunun önünde durduğumuzda bahsettiği evin bu olduğunu anlamıştım.
Bahçesi, içi, dışı... Gayet bakımlıydı. Demek ki buraya çok sık uğruyor olmalıydı. Diğer evi de gayet düzenli duruyordu. Motoru son modeldi. Maddi durumunun iyi olduğuna bir kez daha kanaat getirdikten sonra bu paranın kaynağının kendisi mi olduğunu merak etmiştim.
Gösterdiği odaya girdiğimizde bana dolaptan kıyafetler verip saç kurutma makinesinin yerini gösterdiğinde çıkmaması için kolundan tutup durdurdum.
"Sen de aynı şekildesin. Beraber kurulanalım," gülümseyerek ıslak saçlarımı karıştırdı. "Önceliğim sen olmalısın. Ben senden sonra hallederim." Bunu söylerken samimi hislerden değil de bir koruma olarak söylediğini anlasam da umursamadım. "Benim de önceliğim sensin. O halde benim istediğim oluyor," elinden havluyu alarak banyoya girdim ve kapıyı açık bıraktım. Onunla duş almaktan çekineceğimi zannediyorsa yanılıyordu.
Fakat istediğim olmadı.
Ne kadar gelsin diye oyalanarak yavaşça yıkansam da gelmemişti. Ben de zaten suya doymuş olan bedenimi daha fazla yormayarak belime bağladığım havluyla çıktım. Geri döndüğümde onu balkonda görmüştüm. Balkon kapısının açık olmasından ötürü içeriye giren serin hava beni üşütmeye başlayınca hızlı adımlarla odaya girip benim için yatağın üstüne koyduğu kıyafetleri giydim. Saç kurutma makinesiyle de işim bittiğinde yorgun adımlarla balkona ilerledim. Sigara içiyordu.
"Girebilirsin, çıktım." Söylememle beraber esnediğimde daha demin içinde olduğumuz deniz manzarasına bakmayı bırakıp bana döndü. Başını hafifçe sallayıp dumanını bana doğru üflediğinde artık buna alıştığım için normal havaymış gibi yanımdan geçip gitmişti. Acaba bunun anlamını biliyor muydu?
Çünkü biliyor ise şu an sevişmemiz gerekiyordu.
"Durma burada yatağa geç. Hasta olursun," sigarasını küllüğe bastırdıktan sonra balkondaki çöp kutusuna attı ve içeriye gitti. Yine morali bozulmuş gözüküyordu. Tekrar esnemeye başlayınca elimle ağzımı kapatıp odaya girdim. Yatak hemen beni sarmalayıp uyku pozisyonuna sokmak için çabalasa da Hanbin'i beklemeyi kafama koymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfiction- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...