Kahvaltı sonrası odama çıktığımda bilgisayarı dizlerimin üstüne koyup Hoon ve hakkında detaylı bir araştırma yapmıştım. Fakat bildiğim şeylerden farklı bir şey yoktu. Artık bu ailenin içinde olduğuma göre bilgileri kendim bulmalıydım. İnternette belirli ve basit bilgilerden başka bir şey yoktu. Lakin ben daha fazlası olduğuna emindim.
"Hyung, müsait misin?" Zaten açık olan kapıma tıklatılma sesi geldiğinde başımı o yöne çevirdiğimde gördüğüm kişi Gyuvin'di. Elmacık kemiklerinin orada ki kısma bakıp gülümsedim. Yanakları çok tatlıydı. "Müsaitim canım, gel." Gyuvin gülümseyerek yanıma oturduğunda bilgisayarı kapatıp kenara koymuştum.
"Hyung, döndüğünde söyleyemedim ama hala canavarlardan korkuyor musun?" Sorduğu soruyla olduğum yerde kalırken anlamayarak ona baktım. "Ne canavarı?" Alt dudağını dişleyerek gergin bir şekilde bana baktığında rahatlayarak söylemesi için saçlarını karıştırdım.
"Günlüğünde bahsettiğin canavarlar," gözlerimi kıstım. Ne canavarından bahsettiğini anlayamıyordum. "Günlük mü?" Başını salladı. "Kızma, çok kısa bir kısmını okudum. Ben gidince senin odanda buldum," onu kendime çevirdim. "Bana günlüğü getirebilir misin?" Başını sallayıp odamda ki köşede duran koltuğu kaydırdı. Ne yaptığına bakmak için başımı eğdim. Bir kalem yardımıyla açıp kırmızı kapaklı bir defteri getirdiğinde çıkardığı yere tekrardan baktım.
Hoon, günlüğü saklamak için bu kadar uğraştıysa içinde gerçekten önemli şeyler olduğunu düşünüyordum. Resmen parkerden kendine küçük bir bölme yapmıştı.
"Senden başka bunun yerini bilen var mı?" Ona ciddi bir şekilde sorduğumda başını iki yana salladı. "Canavar diye bir şey yok, hyung. Artık büyüdüğün için korkmuyorsundur belki de, ha?" Böyle konuşarak daha çok merak etmemi sağlıyordu. Telefonunun çalmasıyla her arayan kimse içimden teşekkürlerimi iletiyordum.
"Benim maçım var. Sonra görüşürüz," tam çıkacakken elinden tuttum. "Günlükten kimseye bahsetmek yok, tamam mı?" Gözlerini kırpıştırarak başını salladığında o çıkana kadar gülümsemeye devam ettim. O çıktıktan sonra kapıyı kapatıp kilitledim hemen. İçinde neler yazdığını merak ediyordum.
İlk sayfayı açtığımda elini uzatan birisi vardı. Diğer sayfada ise kurşun kalemle karalanmış bir görüntüyle karşılanmıştım. Oldukça karanlık ve iç karartan resimlerdi. Bir sayfa daha çevirdiğimde yazıyla karşılaşmıştım.
"Neden bunları yaşıyorum, bilmiyorum ama artık dayanacak gücüm kalmadı. Anlatacak kimsem olmadığı için bu günlüğe bunları dökmek zorundayım. Her yeri sırlarla kaplı bu evin duvarlarında yaşamaktan çok bıktım. Tüm gözlerin üzerimde olması ama beni kimsenin fark etmemesi... Beni çok boğuyor.
Ve ondan o kadar nefret ediyorum ki.
Tek o da değil, diğerinden de. Hepsinden. İğreniyorum. Bana bu yaşattıkları için hepsinden intikam almak istiyorum.
Fakat her şey bittiğinde ben yaşıyor olacak mıyım?"
Okuduklarım beni şaşırtırken kimlerden bahsettiğini anlamak çok zordu. Bir sayfa daha çevirdim.
"20 yaşıma geldim artık reşitim. Bu yüzden biter sandım ama bitmiyor. Sanırım gerçekten de kaçmaktan başka çarem yok. Ya kaçacağım ya da kendimi öldüreceğim. Çünkü daha fazla bu kadar kirli yaşayamam. Ne kadar yıkanırsam yıkanayım, geçmiyor..."
Son iki cümle yüzünden gözlerimden yaşlar düşerken yüzümü ekşitip gözlerimi kapattım. Hayır, tahmin ettiğim olamazdı. Peki ya suçlular kimdi? Bir sayfa daha çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfiction- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...