Oldukça hayal kırıklığıyla geçen balık tutma faslından sonra eve geldiğim gibi elime tutuşturulan kağıtlarla kendimi çalışma odamda bulmuştum. Sikeyim, neden kafama göre konuşmuyordum? Zaten saçma sapan söylemezdim. Tüm düşüncelerime rağmen olası soruları ve cevapları ezberlediğimde kendime aynadan gurur duyan bir bakış atıp odadan çıktığımda çekim saatine bir saat kadar kalmıştı. Haber vermek için babamın çalışma odasına doğru ilerleyip hafif aralık olan kapısını gördüğümde kaşlarımı çattım. Aralık olan kısımdan içeriyi görmeye çalıştığımda gördüğüm kişiyle kaşlarım havaya kalkmıştı.
Hanbin?
Bir an da heyecanlanan vücudum ile elim ayağım birbirine dolaşırken kapıya yaklaşıp ne konuştuklarını dinlemek için eğildim.
"Planladığımız şekilde devam ediyorsun, değil mi?" Babamın gözlüklerini beziyle silerken oturduğu yerden baktığı Hanbin ise iki eli arkasında ona bakıyordu. Biraz yana kaydığımda tuttuğu diğer elinin parmaklarının kenarını yolduğunu görmüştüm. Oldukça gergin olmalıydı. Bu aileyle ne derdi vardı, merak ediyordum. "Evet, bir sorun yok. Fakat değişen bazı durumlar oldu," seslerini o kadar az duyuyordum ki yaklaşmak için hamle yaptığımda kapının yanındaki koca çiçeğe takılmam bir olmuştu.
Seni de sikeyim!
Düştüğüm yerde yavaşça hareket edip oyalanıyorken ikisinin de odadan çıkmasıyla doğal bir tavır takınıp yerimden kalktım.
"Burada olduğunu bilmiyordum, Hanbin ama kalkmam için elini uzatsan fena olmazdı," kalçamın üzerine düştüğüm için acıyan kısmı ovaladığımda Hanbin gözlerini hemen çekmişti. Utanma canım. "Ne yapıyordunuz?" Meraklı olmayan bir tavırla devam edip öylesine soruyormuş gibi davrandığımda babam bir şey çakmış gibi durmuyordu. Yalnız değişen durumlar da neyin nesiydi?
"Burada olması gerektiğini uygun gördüm. Başka soru?" Babam konuşmayı devraldığında göz devirmemek için sadece omuz silktim. Utanmasa Hanbin'i bile benden daha çok sevecekti. Benden bir virüsmüşüm gibi uzak durması eskiden acıtmıyordu ama şimdi sürekli bunu düşünür olmuştum. Galiba yüz yüze gelmeyince zaten olmadığı için varlığını da hissetmiyordum. Fakat şimdi sürekli yüz yüze gelmemizden ötürü hislerim de değişmişti.
"Hazırsan içeriye geçelim. Gelmişlerdir," babam eliyle ileriyi gösterip önden gittiğinde paşa paşa peşinden gidiyordum. Hanbin'in de koluna girip onu ilerlettiğimde attığı bakışlarını hiç umursamamıştım ama içeriye geldiğimizde kolunu benden kurtarmıştı. Diğerlerinin bize tepkilerine önem veriyordu, saçma şekilde. Onu benim seçtiğimi herkes biliyordu. O halde istediğim gibi davranırdım. Kimi ne ilgilendirirdi?
"Merhabalar, hoş geldiniz." Babam centilmen bir şekilde gülümseyip kadınla tokalaştığında kadın kibar bir şekilde karşılık vermişti. Daha sonra gözleri zaten beni arıyor gibi anında bulmuştu. Bir anda yanımda belirmesiyle ışınlanma gücünün olup olmadığını merak etmiştim.
"Uzun zamandır görüşemedik, Hoon Bey. Herkes gibi bizler de sizi çok özledik," artık alışkanlık olan yapay gülümsememi gönderdiğimde kadın bunu hiç anlamayarak - anlamak istiyor gibi de durmuyordu - belirlenen düzende ki sandalyesine geçip kağıtlarını eline almıştı. Babam bana dönerek elini belime koydu.
"Sakin ol ve hiçbir şeyi berbat etmeden bitir."
Baskıcı konuşmadan sıyrılıp bana ayrılan yere oturduğum da gerçekten de heyecanlanmıştım. Sonunda hak ettiğim muameleyi gördüğüm bir andaydım. Işıklar, insanlar ve ben.
"Bir ara vermek için gittiğiniz tatilinizde geçirdiğiniz kaza sonucu hafıza kaybı yaşamanız çok talihsiz bir olay. Siz kendiniz bu durum karşısında nasıl hissettiniz? Alışma süreci nasıl geçti?" Kadın işine güvenen bir edayla omuzları dik bir şekilde bana yönelttiği soruyla buna benzer bir sorunun tahmin edilmesinden ötürü ezberlediğim cevabı söyledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfiction- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...