"Seni adı şerefsiz! Demek utanmadan işine geri döndün, öyle mi? Al sana!"
Ricky'i gördükten sonra dehşetten felce uğramış gibiydim. Şakaklarımda gerilimden çıldırmış damarlar atıyordu ve içim deşifre olma korkusuyla doluydu. Bir de üstüne tanımadığım bir kadının atmaya başladığı domateslerle şoka girmiştim.
Anlık dışarıya çıktığım için korumalardan kimse gözükmüyordu.
Domateslerden bir tanesi ceketime gelince korkuyla birkaç adım geriye gittim. Bir tanesi de Gyuvin'in ayakkabısına çarptığında durum iyice karışık bir hale girmişti.
"Senin gibi ruhunu şeytana satmış bir insanı öldürmek için silah gerekli!"
Bu kadın neyden bahsediyordu?
Sırtım güçlü bir bedene çarptığında korkuyla başımı arkaya çevirip baktım. Tanrıya şükürler olsun ki Hanbin'di! Gyuvin'i kolundan tutup Hanbin'in arkasına geçtik. Berbat bir hale düşmüştük ve her tarafımız domatesler yüzünden kıpkırmızıydı.
Kadını kolundan tuttuğu gibi ilerletmeye başlayınca içimde ki merak duygusu kabarmaya başlamıştı. Bu kadın kimdi ve nasıl böyle konuşabiliyordu? Kesinlikle bir şeyler döndüğü kesindi ve bu Hoon hakkındaydı. Ayağıma kadar gelen bu fırsatı tepemezdim.
Hanbin kadını köşeye çekmişti ama kadın onun göğsüne vurup bağırıp duruyordu ve görebildiğim kadarıyla ağlıyordu da. Yutkundum. Gyuvin'in ve Ricky'in bilmemesi gereken şeyler olduğuna emindim. Ve bir an önce onları buradan uzak tutmalıydım.
"Biz içeriye geçelim."
Beklemediğim bir şekilde Ricky yanımıza gelip Gyuvin'e doğru konuştuğunda gözlerim parlamaya başladı.
"Evet, kuzum. Sen içeriye geç. Ben ne olduğunu öğreneceğim. Başka zaman gideriz yemeğe, olur mu?"
Gyuvin zaten oldukça şaşırmıştı. Bu yüzden yemeği umursayacak haldeydi. Başını sallayarak Ricky'i takip ederek içeriye girdi. Ben de rahat bir nefes alarak ikiliye yaklaşacaktım ki Hanbin'in onu motoruna bindirdiğini görünce anlam verememiştim. Bu işin içinde bir şey vardı. Hala etrafta kimse yokken kaçarsam kimsenin haberi olmazdı.
Bir taksi çevirip peşlerine takıldım.
Baya bir yol gittikten sonra vardığımızda hızla ücreti ödeyip taksiden indim.
Hanbin'in burada ne işi vardı? Cidden kadını evine kadar getirmiş miydi? Bana haber vermeden, benimle konuşmadan kafasına göre davranmasına alışmıştım. Fakat bu sefer oldukça kötü bir hale düştüğüm için böyle hareket etmesine sinirlenmiştim. Ona iplerin ucunu çok erken verdiğimin farkındaydım. Fakat geri almak iki dudağımın arasına bakardı.
Evin küçük bahçesine girip etrafa baktım. Hanbin, neredesin?
Bir anda ağzımın kapatılmasıyla çığlık atacakken aradığım kişiyi bulmamla kaşlarımı çattım. Ne oluyordu be?
"Senin burada ne işin var!?" Hanbin'in gözlerinde ilk kez gördüğüm tedirgin ve biraz da korkuyla şaşırıp kalmıştım. Elini hızla ağzımdan çekip sinirle sordum. "Asıl senin burada ne işin var?" Gözlerimden gözlerine akın eden bakışlarım açıklama istiyordu.
"Lanet olsun! Gel benimle," elimden tutup bahçede dolandırdıktan sonra açık olan balkon kapısından beni içeriye soktu. Bu bana ilk tanışmamızı hatırlatmıştı. Şu anda da beni kurtarıyor muydu?
"Ne oluyor ya? Anlatsana!" Bu zamana kadar sakin dursam da artık sabır taşım çatlamıştı. Bana derhal açıklama yapmak zorundaydı. Bu yabancı evde ne yapıyorduk? Evi bildiğine göre o buraya yabancı değildi. O halde bu kadın kimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfiction- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...