Geçen günkü antrenman sonrası yorgunluk hala üzerimdeydi ama hayatımda değişikler yapmaya başlamıştım. Hanbin'in bir yaşam koçum olmadığı kalmıştı; onu da olmuştu. Artık eskisi gibi düzensiz beslenme yerine hayatıma sağlıklı beslenmeyi yerleştirmiştim. Her sabah en az bir saat yürüyüş yapıyor ya da koşuyordum. Babam ise ceonun isteği üzerine beni eğitim çalışmalarına başlatmıştı. Zaten bir yerden başlamam gerekiyordu. Fakat bugün boş günümdü. Ben de keman kursu çıkışı ne yapacağımı düşünürken kendimi denizi izlerken bulmuştum.
Kafam o kadar doluydu ki yine de etrafa belli etmemek için elimden geleni yapıyordum. Bu şatafatlı hayatı ben istemiştim ama bir yandan da yatan Hao'yu özlemiyor değildim.
"Hyung, yemek ister misin?" Gyuvin iki elinde ki muffinlerden birisini uzatarak gülümsediğinde dünyada ki en tatlı çocuklardan birisi olduğuna kanaat getirmiştim. Herkese o kadar yapmacık davranıyordum ki samimi davrandığım tek kişi Gyuvin olabilirdi. Bazen Hanbin'e karşı bile mesafe koyuyordum. Bu istemeden olan bir koruma içgüdüsünden kaynaklanıyordu.
"Hyung, bir şey soracağım." Ağzına bulaşan çikolata sosuna baktım. Anlamayarak konuşmaya devam ettiğinde çantamdan çıkardığım peçete yardımıyla ağzındakini silmiştim. Bana kocaman bir gülümseme ile teşekkür ettiğinde daha önce hiç kardeş duygusu tatmadığım için kendime üzülmüştüm. Şahsen Gyuvin gibi bir kardeşim olacaksa kesinlikle bir şeyler yapardım!
"Sen zaten işe dönmek istemiyordun ya. Şimdi araya mesafe de girmişken ara mı versen? Yani bırak diyemem ama böylesi daha iyi olmaz mı?" Bir yandan muffini yiyor bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. Tabii ağzına bulaştırmasa daha iyi olacaktı ama yine de sorun değildi. Ben de onu dinliyor arada ağzına bulaşırsa temizliyordum.
"Öyle miymiş?" Biraz onu kullanmaktan zarar gelmeyeceğini düşünerek nokta atışı olan artık klasikleşmiş sorumu sorduğumda başını salladı. "İşe başlamadan önce ki çalışma ve pratiklerde ki heyecanın yerine şimdi bitkin birini görüyorum," konunun tatsızlaşmaya başlamasıyla onun da yüzü asılmaya başlamıştı. Kaşlarımı çattım. Onu biraz olsun tanıdıysam sebebi başka bir şey olmalıydı. İnceleyen gözlerle ona bakmaya devam edince yanaklarını şişirip devam etti. Bu konunun canını sıktığı belliydi.
"Taerae hyung ile iyi anlaşıyordunuz ama o da işe başlamadan ajansı terk etmişti. Ki oraya adım atan hasar almadan çıkamıyor da neyse," son cümleyi ağzının içine doğru sessiz bir şekilde söylediğini düşünse de ben duymuştum. Başını kaldırıp bana baktığında duyduğumu anlamış olmalı ki gözlerini kıstı. "Duydun, değil mi?" Başımı onayla salladığımda biten muffinin paketini yanında ki çöp kutusuna atıp arkasına yaslandı. Bankta rahat bir pozisyon aldığında gözlerini denize dikmişti. Ben de merakla onu dinlemeye başladım. İçimden bir ses bu konunun içinden benim için işe yarar şeyler çıkacağını söylüyordu.
"Biz daha dönmeden önce ailemizde rollerimiz belirlenmişti." Yutkunup güç bulmak istercesine derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Uzun bir konuşma olacağa benziyordu.
"Ben sekiz, sen on iki yaşında ve jiwoong hyung ise on dört yaşındaydı o zamanlar; babamın şirketinin iflas ettiği zaman yani. Jiwoong hyung kesin bir dille medya ile ilgilenmek istemediğini söylemişti. Ve en büyük olmasının avantajı olarak babam istediğini yapmasına izin vermişti ama bana sorarsan onun kanından olmadığı için şanslıydı sadece. Çünkü biz ikimiz her zaman babamın oynatabileceği birer kuklalar olmaktan başka çaremiz yoktu," başımı hafif eğerek dikkatini bozmadan ona baktım. Gözleri dolmuştu. Başımı geri çekip onun gibi gözlerimi denize diktim. "Sonra babam bir kefalet imzaladı, senin ceonla. Ve sen eve neredeyse hiç gelmiyordun artık. Senin yüzünü görmek imkansızdı. Sürekli seni çalıştırıyorlardı. Seni gördüğüm zaman ise aşırı yorgun görünürdün. Bu yüzden kesinlikle o şirkete girmemek için elimden ne gelirse yapmalıyım diye düşünerek oyunlara yöneldim. Şans yüzüme güldü de e-spor popüler hale geldi. Şirkette de bunun yeri açılınca idol olmaktan da oyuncu olmaktan da kurtulmuştum. Fakat seni kurtaramadığım için hep üzgündüm. Bana geliyordu ki, jiwoong hyung ve benim yerime bunun cezasını çekiyordun. Ve bunu her düşündüğümde kendimi bu vicdan azabından kurtaramadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 kids | haobin
Fanfic- Hao ve Hoon ikiz olmalarına rağmen anne ve babalarının boşanması sonucu farklı yaşam tarzlarında büyümüş iki çocuktur. Bir gün Hoon'un ölüm haberiyle, Hao onun yerine geçer. Ve Hao o çok istediği Hoon'un hayatının bir cehennem olduğunu ancak ailey...