28 | ay ışığı

160 28 6
                                    

Yarım saattir birbirimize sarılı bir şekilde uçurumun başında, kayanın üstünde oturuyorduk. Akşam saatlerine girdiğimiz için ve uçurumun başında olduğumuz için rüzgar ekstra soğuk esiyor gibiydi. Başımı onun göğsüne yaslamış oturuyorken sürekli atan kalp ritmini dinlemek hoşuma gidiyordu. Belki de ilk kez bu kadar sakin ama güzeldik. Bu sakinlik nedense hoşuma gitmişti. O yüzden bu anı hiç bozasım gelmiyordu. Fakat akşam yemeğine çağrıldığımız aklıma gelince başımı huzur bulduğum göğsünden ayırdım.

Gözlerindeki yorgunluğu gördüğümde gülümseyip yanağına bir öpücük kondurdum.

"Hadi, yemeğe gidelim."

Gülümseyerek başını salladığında kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Çünkü ilk kez duygularım tek başına değildi. Artık onların da bir karşılığı vardı. Bu yüzden içim kıpır kıpırdı. Elimi tutup kayalıktan inmeme yardımcı olduğunda eve gidene kadar elini bırakmamıştım. Tamam, abartıyor olabilirdim ama bu bizim ilk günümüzdü. Her anı değerlendirmek istiyordum. Çünkü yarınımızın garantisi yoktu.

***

Akşam yemeği faslı sorunsuz bir şekilde atlatıldığında kafam hala karışıktı. İkizimi bu şekilde görmek bana gerçekten de acı veriyordu. Buradan gitmem onun rol yapması için çok daha rahat olacaktı ve benim de şu içimdeki sıkıntı kaybolurdu. Onu böyle görmeye katlanamıyordum. İçimdeki intikam arzusu daha da artıyordu.

"Umarım yemekleri beğenmişsinizdir," kadın bize gülümseyerek baktığında biraz daha rahat hissetmiştim. Hoon'u götürmeyeceğimi öğrendiğinden beri bana bakış açısı değişmişti. Gerçekten de onu seviyor olmalıydı. Hoon da halinden memnun görünüyordu. Sanırım içindeki eksik kalan anne sevgisini bu şekilde gideriyordu. Bunu anlamak için dahi olmama gerek yoktu. Bazen anlamak istediğiniz şey, gözünüzün önünde olurdu. Bahanelere gerek kalmazdı.

"Anladığım kadarıyla buradaki yemeklerin belirgin noktası acıları. İlk defa yemek arasında bu kadar su içiyorum," Hanbin gülerek konuştuğunda onun bu kadar ortama ayak uyduran birisi olduğuyla ilk kez karşı karşıya geliyordum. Gerçekten süper bir arabulucu tipi vardı onda. Ve İngilizcesi de gayet iyiydi.

"Evet, bizim köyde acı neredeyse her yemekte vardır. Annem aslında daha da acılı yapar ama sizin için biraz azaltmış," isminin Ten olduğunu hatırladığım çocukla şaka yaparak ortamın havasını değiştirdiğinde ona minnet duymuştum. Beni rahatsız hissettiren hiçbir yerde olmayı sevmiyordum.

"Khao Lam evde var mı? Misafirlerime ondan denettirmek istiyorum," Hoon heyecanla ayağa kalktığında şaşırarak ona baktım. Kadın başını sallayıp mutfağa doğru gittiğinde onun yanına yaklaşıp sordum. "O ne?" Bana kıkırdayarak baktı. Sonra kulağıma eğilip söyledi. "Bambudan yapılan bir pirinç tatlısı. Burada bambu çok bulunuyor. O yüzden sık sık yaparlar. Kesinlikle denemelisin!" Söylediğini bilerek sessiz söylemeyip Hanbin'in de duymasını sağlamıştı. Tıpkı bir çocuk gibi... Kulağına söylediğini zannedip ses tonunu ayarlayamayınca herkesin duyması... tipik bir çocuk hareketidir.

Kadın eli dolu şekilde geldiğinde tatlıları görmüş olmuştum. Dıştan bakılınca ağaç kemirecekmişim gibi görünüyordu. Bozuntuya vermeyip uzattığında gösterdikleri şekilde yedim. Beklenmedik şekilde tadı güzeldi. İlk kez yiyor olmama rağmen sevmiştim.

***

Gece saatlerine giriyorduk ve beni hala uyku tutmuyordu. Böyle bir yerde hemen uyursam asıl garip olurdu diye düşünerek kendimi teselli ediyordum ki kapının çalınmasıyla başımı kaldırıp baktım.

Hanbin'di.

"Seni de mi uyku tutmadı?" Başını sallayıp yanıma geldiğinde uyuyan Hoon'u uyandırmamak için Hanbin'i elinden tutup dışarıya çıkardım. Hanbin ve Ten salonda, kadın da kendi odasında uyuyordu. Bana da Hoon'un odasında yer yatağı yapılmıştı.

2 kids | haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin