20

20.9K 1.3K 150
                                    

Ertesi gün okuldan sonra yine düzensiz uyku düzenim sebebiyle yatmış ama neyse ki bu sefer daha erken kalkmıştım. Yemek için aşağı indiğimde ise bir an salondan gelen piyano sesini duymamla oraya ilerledim. Mete saçma sapan tuşlara basıp, kendince konser veriyordu. O sırada odada olan Özgür ise çevresinde Mete'ye atabileceği tüm yastıkları bitirmiş, küfür ediyordu durması için. O sırada arkamdan gelen Hakan Bey gülerek bana bakış attı ve salona girdi.

Aşağıda yaralı biri yatarken ne kadar da rahatlardı. İnanamıyordum. Hakan Bey Mete'nin kulağından tutup, kaldırdığında onlara bakarken istemsizce gülümsemiştim. Özgür Allah'a şükrediyor, Mete bırakması için babasına yalvarıyor, Hakan Bey ise gizli bir keyifle Mete'ye kızıyordu. O sırada içeri gelen Mehtap Hanım "Çocuklar kavga etmeyi bırakıp, yemeğe geliyorsunuz hemen." Demişti. Hakan Bey kendisine de çocuk denmesine muzip bir gülümseme ile bakmıştı. Biraz da çapkın galiba ama bu kısmı görmemiş farz ediyorum.

Yemekte sessizce izledim hepsini ve yemekten sonra, içimdeki hislerin karmaşası kulaklarımda bir uğultu yapıyor gibiydi. Geç saatlere kadar yaptıkları sohbetler, mimikleri, bakışları, ilk defa odama kaçmadan onları izlemeyi tercih etmiştim. Kendimden o kadar çok şey yakaladım ki bir akşamda. Her birinde, tek tek benden izler vardı. Gittikçe kulağımdaki ses arttı, gözlerimdeki netlik azaldı. Gitmek istedim, bilmiyorum neden ama şu an bu evden çıkmam gerekiyordu. Ben ayağa kalktığımda gözler üstüme çevrildi, biri adımı dedi, kim onu dahi anlamadım.

"Ben iyi hissetmiyorum."

Biri kolumdan tutacak oldu, kendimi geri çektim. Adımı söylemelerini de umursamadım.

En sonunda yaşadığım duygu yoğunluğunu kaldıramayıp evden koşar adımlarla çıkmıştım. Saatin geç olması, bizim şehirden uzak bir çiftlikte olmamız umurumda bile değildi. Bir an Haylaz ile ormana gitmek bile istemiştim. O kadar görmüyordu gözüm. Dış kapıdan çıktığımda ne yapacağımı bilmeden yola doğru ilerlemeye başlamıştım. Kimse peşimden gelmiyordu, bu kadar kolay mı vazgeçilen biriydim gerçekten? Onların peşimden gelmesini neden istiyordum ki... Bu da ayrı bir soru.

Yolda tek başıma giderken arkamdan gelen arabanın sesini duydum ama bakmadım. Önüme kırdığında ise aniden durmak zorunda kalmıştım. İçinden inen Murat'ı gördüğümde ise öylece kalmıştım.

"Arabaya bin, nereye istersen oraya götüreceğim. Hiç konuşmayacağız, söz."

Çok düşünmedim, arka koltuğa geçmeden hemen önce "Evime gitmek istiyorum." Dedim sadece. Anne ve babama ihtiyacım vardı. Onları görürsem rahatlayacağıma inanıyordum. O da sürücü koltuğuna geçtiğinde dediği gibi tek kelime etmemişti. Bense yalnızca yolu izliyordum. Bu değişim yoruyordu beni. Onları sevmek zorunda hissediyordum sanki ama bundan deli gibi kaçıyordum. İstemiyordum, ceza çekmelerini görmek istiyordum. Bu aile tepeden tırnağa yanlıştı ama kalbimdeki bir kısım inatla ona sürükleniyordu.

Eve yaklaştığımızı gördüğümde "Bundan sonrasını yürümek istiyorum." Dedim. Hava almak, onların karşısına çıkmadan önce kendime gelmem gerekiyordu. Beni böyle görürlerse endişelenirlerdi. Murat itirazsız arabayı bir yere park edip, benimle indi. Eve girene kadar geleceğini söylediğinde bir şey demedim. Yanımda yürüyordu. Sokak bomboştu, etraf sessizdi. Eve gelene kadar derin nefeslerle toparlanmaya çalıştım.

Evimizi gördüğümde gülümsedim. İlacım buradaydı işte. Hızlandım ama bahçede oturan anne ve babamı görünce bir an duraksadım. Hala yatmamışlardı. Arkaları dönüktü, konuşuyorlardı. Bahçe kapısına uzanıp, onlara seslenecekken konuşmalarını duymam bana engel oldu.

"Ne yaptın sen Tarık? Neler söylüyorsun Allah aşkına?"

Annemin acı içindeki sesi, babamın buna rağmen ona dönmeyen başı. Bir yere odaklanmış gibiydi.

Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin