22

19.5K 1.3K 118
                                    

Ertesi sabah okula şiş gözlerle girmiştim çünkü gece hem düzenim bozulduğundan pek uyuyamamış, hem de Yiğit'in yanında bolca ağlamıştım. Telefonuma gelen mesaja baktığımda ise bugün müzik grubunun okul çıkışı toplanacağını okumuştum. Normale dönmek için bu toplantıya katılacaktım. Kendimi iyi hissetmesem de bu bunalıma kapılmak istemiyordum.

Sınıfa girdiğimde Melis'in gelmediğini gördüm. Ege'ye mesajla Sedef'i sorduğumda ise onun da gelmediğini söylemişti. Dersten önce sınıftan çıkıp Sedef'i aradım. Yorgun bir sesle telefonu açtı.

"Yeşim?"

"Sedef'im, nasılsın canım?" dedim anlayışlı bir tonla. Çünkü sesindeki kısılma ve titreklik bana hiç iyiymiş gibi hissettirmemişti.

"Annem iyi değil." Dediğinde bir an kalbim sıkışır gibi oldu. Bir şey mi olmuştu?

"Nasıl iyi değil? Yeni bir şey mi oldu?"

"Hayır ama o çok moralsiz, sessiz. Yemek bile zorla yiyor, her yalnız kaldığında onu ağlarken yakalıyorum. Babam da çok tuhaf. Doğru düzgün gelmiyor annemin yanına, hep kapının önünde oturuyor."

Ah baba, ah savcı bey... Hem kendine, hem de bize neler yaşatıyorsun...

"Anladım canım, hepsi geçecek, merak etme sen... Okulunu da aksatma, yarın geleceksin değil mi?"

"Bu hafta gelemem ama pazartesi devam." Derken bir nefes bırakmıştı. Vedalaşıp, kapattığımızda ise bir süre öylece sınıfın kapısında bekledim. Dersimize girecek hocamızı görünce de içeri geçmiştim. Hocadan hemen sonra da bugün geciken Demir gelmişti. Onun da pek keyfi yok gibiydi.

Yüzüme bile bakmadan arka sırama geçtiğinde en azından sessiz bir gün geçireceğim sanmıştım ama okul çıkışında işler beklediğim gibi gitmedi. Müzik grubumun toplantısı için üst kata çıkarken Demir'in kolumdan tutup "Gel benimle." demesiyle neler olduğuna anlam verememiştim. İtiraz edene kadar da temizlik eşyaları ile dolu küçük bir odaya sokmuştu beni. Kapıyı çektiğinde dip dibeydik. Yüzüne bakarken kaşlarımı çatmıştım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Sadece bir soru soracağım, cevabını alınca da seni rahat bırakacağım." derken ifadesindeki ciddiyet duraksamama sebep oldu. Sessizce kollarımı göğsümde bağladığımda cebinden telefonunu çıkardı ve ekranını açtıktan sonra bana çevirdi.

"Bu çocuğu hiç gördün mü?"

Yiğit'in fotoğrafına bakarken tüm merakıma rağmen ifademi olabildiğince sabit tutmaya çalışıyordum. Yine de ilk andaki duraksamam kötü olmuştu. Umarım anlamamıştır diye düşünürken "Ne o? Kaçırmak için yeni hedefler mi belirliyorsunuz?" demiştim.

Sakin kalmak ister gibi bir nefes alıp vermiş, sonra da "Bak dalga geçmenin sırası değil, Yiğit'i tanıyor musun?" demişti.

"Tanımıyorum."

"Hayatı tehlikede. Ona yardım etmek istiyorum."

Aşırı yardımsever bir ailesiniz ya, kimi kandırıyorsa...

"Ya tanımıyorum dedim ya, Allah Allah! Çıkacağım ben buradan." Derken kapı koluna uzanacaktım ki elimi tutup, bana engel oldu. Tam ne yaptığını soracakken de üstüme doğru adımladığında hemen arkamdaki duvara yaslanmıştım.

"Bak Yeşim, babamın yaptığı işleri her zaman onaylamam ama yine de belli bir noktaya kadar sessiz kalırım ki durduk yere kimse zarar görmesin. Sen kaçırıldığında da, işin içinde olmam masum bir kızın zarar görmemesi içindi. Şimdi de Yiğit'in Ulusoy ailesinin yanında olma ihtimalini konuşuyorlar, bense çocukluğumdan tanıdığım bu çocuğun zarar görmesini istemiyorum. Eğer onu ailenin çevresinde görürsen bunu benimle paylaş."

Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin