21

19.6K 1.3K 139
                                    

Murat'ı zorla dışarı çıkaran biyolojik ailem bir süre içeri girmediler. Babamsa korku değil, daha çok bir ızdırabın içindeydi. Yaptığı şeyden duyduğu pişmanlığın buram buram bana ulaşması içimdeki duyguları darmadağın ediyordu. Ne hakkıyla nefret edebiliyordum ondan, ne de affedebiliyordum...

Hakan Bey'in burada takınacağı tavrı da merak ediyordum. Normal şartlarda onu öldürmesi işten bile değildi ama arada ben vardım, Melis, Sedef vardı. Gözü kör olacak ve yalnızca kendini mi düşünecekti yoksa çocuklarının ruh sağlığına da değer verecek miydi?

Bir süre sonra geldiklerinde ise gözlerim onları buldu hemen. Yüzlerindeki sertlik barizdi, hepsi vahşi bir kurdu andırıyordu. Evet böyle benzetmeleri çok yapan biri olmasam da hepsinin grup halinde gelip, hiç babamdan tarafa bakmasa bile yüzlerindeki keskinlik bana böyle düşündürtmüştü. Ama yalnızca bana bakan Hakan Bey kendisini olabildiğince toparladı ve yüzünde bir yumuşaklık oluştu. Hesaplaşma işi sonraya bırakılmıştı. Bana doğru gelirken bunu fark etmeyen Melis ayağa kalktı ve karşısından geçen Hakan Bey'e sarıldı. Böylece o da durmuş, bu sarılmaya karşılık vermişti. Bir an düşündüm, gelip bana sarılmak istese ne yapacaktım... İzin verecek miydim? Şu an verebilirdim belki de.

*

Annemin yanına girdiğimizde hepimiz yorgunluktan bitap düşmüştük ama onun yorgun da olsa açık gözlerinin bize baktığını görmek her şeye bedeldi. Babam kapının kenarında başı eğikti, kızlar olarak bizler ise çevresindeydik. Melis ve Sedef babamın neden uzak durduğunu anlayamasa da annemler ilgilenmekten vazgeçmiyorlardı. Annem ise öylesine kırgın, kaçamak bakışlarla bakıyordu ki babama. Bu bakışlardan anladığım affetmeyecekti onu. Annem aşık olduğu kişiden yıllar sonra vazgeçecekti.

Elini tutup, sıktığımda bana baktı. O sırada ise kapı açıldı hızla. Anneannem gelmişti. Telaşla benden tarafa geldiğinde önce anneme sarıldı, sonra da doğrulup beni kolları altına aldı. Anneannem henüz benden vazgeçmiş değildi, neden soyadım değişti anlam veremediğini söylüyordu. Dedem birkaç yıl önce vefat ettiğinden o görmemişti benim başıma gelenleri...

"Kızım ne oldu birden bire? Duyunca deliye döndüm. İyi misin şimdi? Tarık ancak haber verdi olanları."

Babama karşı herhangi bir olumsuz tavrı olmadığından henüz olanları sadece bir kısmını bildiğini anlamıştık, biz de bozmadık şimdilik.

"İyiyim anne."

"Ah kızım, niye dikkat etmiyorsun kendine..." temalı konuşma başlarken devamını dinlemeyi bıraktım. Odadan çıktığımda aile üyelerinin bir yerde toplanmış konuştuğunu gördüm. O sırada dişi kurt olan Mehtap Hanım'ın da bakışlarındaki değişmeye şahit olmuştum. Biz olmasak bu aile babamı mahvederdi.

Hemen arkamdan babam da odadan çıkıp, benim yanıma geldiğinde Hakan Bey'in öne atılacağını fark edip hemen ona döndüm.

"Ben eve gitmek istiyorum."

Bunu Hakan Bey'e bakarak söylemiştim. Annem iyiydi, anneannem de gelmişti. Şimdi bu iki aile burada yan yana kalmamalıydı. Ortalık sakinleşince yüzleşecektik zaten.

Hakan Bey hemen kabul ederken isteksiz diğer aile fertleri de bizimle dışarı çıkmıştı.

*

Eve geldiğimizde kapıdan girdiğim gibi doktorla karşılaştık. Ben ona bakmadan odama ilerlerken konuşulanları da duyuyordum.

"Hoş geldiniz Hakan Bey, Yiğit Bey'in durumu iyi görünüyor. Sadece dinlenmesi ve ilaçlarını düzenli alması yeterli, izniniz olursa ben işimin başına döneyim."

"Gidebilirsin doktor, sağ ol yaptıkların için."

"Ne demek efendim, görevim."

Odama girdiğimde yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. İçimde müthiş bir huzursuzluk vardı. Uykum vardı, üstüne kendimi çok kötü hissediyordum bu yüzden uykuya dalmam da hızlı olmuştu. Bir çeşit kaçış yöntemiydi, düşünmemek için.

*

Akşama doğru uyandığımda eşyalarımı alıp odamdan çıktım ve banyoya geçtim. Duş alıp, kendime gelmek istedim. Olanları düşünmemeye çalışıyordum, bir çeşit kabus gibiydi her şey. Her o düşüncelere kayışımda ağlama krizine girecek gibi oluyordum ama bundan da deli gibi kaçınıyordum. Banyodan çıktığımda bir tişört ve eşofman altımı giyindim. Islak saçlarımı da sadece tarayıp, kurutmakla uğraşmadan aşağı indim. Dün akşamdan beri hiçbir şey yemediğim için midem isyan etse de duygusal durumum bunu umursamamı engelliyordu. Yine de zoraki olarak bir şeyler atıştırdım. Yoksa bir de ben hastanelik olacaktım ki şu an hiç gerek yoktu böyle bir şeye.

Saat 23.47 olmuştu, mutfaktan çıkıp tam takım salonda oturan aile fertlerime baktım. Odaya girdiğimde bakışlar üstüme çevrilmişti.

"Ne yapacaksınız ona?" diye sordum beklemeden. Gözlerim Hakan Bey'deydi.

"Açık konuşmam gerekirse kızım, arada siz olmasanız şimdiye mezarında yatıyor olurdu..." dediğinde bir an nefesimin kesildiğini hissettim ama devam etti. "Ama siz varsınız işte, polise teslim edeceğiz. Sizi, işini, itibarını kaybedecek, dört duvar arasında yaptıklarını düşüne düşüne hayatına devam edecek."

"Ama önce ben kısa bir görüşme gerçekleştireceğim." Diyen Murat'a baktım. Ona zarar vermekten söz ediyordu. Başımı iki yana salladım.

"Bir şey yapma." Dedim hemen. "Zaten cezasını çekiyor."

Çok ikna olmuş gibi durmasa da karşılık da vermediler. Ben de yeniden odama çıktım, bir süre sadece öyle oturdum. Evdeki herkesin yavaş yavaş odalarına çekildiğini duyuyordum. Tamamen sessizlik olduğunda odamdan çıkıp, aşağı indim ve arka kapıdan verandaya çıktım. Merdivene oturduğumda ise bu sessizlikte olanları düşünüyor, olabildiğince ağlamaktan kaçınıyordum.

Bir an arkamdan gelen adım sesleri ile hemen o yöne baktım. Yiğit üstünde eşofmanı, dağınık sarı saçları ile bana bakıyordu.

Bir şey demeden önüme döndüğümde bir süre hareket etmedi ama sonunda bir nefes bırakıp, yanıma oturdu. O da ben de sessizce karşıya bakıyorduk. İkimiz de kaybettiğimiz babalarımızı düşünüyor olmalıydık.

Bir süre böyle oturduk. Kimse konuşmadı ve bu paylaştığımız sessizlik bana iyi geldi. Sonra başımı gök yüzüne çevirdim. O sırada da Yiğit'in sesini duydum.

Sakin bir ses tonu vardı, ona baktığımda gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Dingin bir ifade ile şiir okuyordu.

"Bütün kapılar kapandı, dışardayım

Birden karşıma çıkmayın korkuyorum

Uykusuzum fena halde, sokaktayım

Karanlık bastırdı mı bozuluyorum

Fena bir yerimden koptuğum doğru

Kendimden çok fazla yaşamaktayım

Nereye bağlanacak bu işin sonu

Aslında ben kimim meraktayım

Bütün kapılar kapandı, sokaktayım..."

Son mısrayı tekrar ettim istemsizce.

"Bütün kapılar kapandı, sokaktayım..."

Gözlerim hala ondaydı, ayın aydınlattığı yüzü bana döndü yavaşça. Gözleri benim gözlerimdeydi. Orada anlayışlı bir parıltı vardı. Sanki en derinlerimdeki acıyı hissediyordu. Ürperdiğimi hissettim.

"Attila İlhan demiş bu sözleri ama şimdi bu verandada oturan iki çocuğun hislerine tercüman oluyor."

Çocuk derken yüzünden çok hızlı bir acı geçmişti. Şu an bu verandada ikimiz de çocuktuk. Acı çeken iki çocuk. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Gözlerimi kaçırdım ama yine de ağlamaya devam ettim. Ben orada, yanında hüngür hüngür ağladım. O ise bana karışmadan buna sessizce izin verdi. İçimdeki acıyı yargılamadan, inkar etmeden, taraf tutmadan sadece yanımda bekledi. Bense ihtiyacım olan bu desteğe sessiz bir minnet duydum...


Sevgiler :)

Gerçek AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin