BÖLÜM 34: CANSIZ PAPATYA

26 6 0
                                    

4 YIL ÖNCE

URAZ

Düzelmesini beklerken her şey daha da kötüye gidiyordu. Günler geçtikçe tükeniyordu, tükeniyordum. Kendimde mücadele edecek gücü bulamıyordum. Nerdeyse her gün Eylül'ün bana gösterdiği mini fabrikaya gidiyor, vaktimi makinelerin parçalarını söküp takarak geçiriyordum. Tek çabam düşünmemek içindi. Geleceği ya da onun neler getireceğini düşünmek istemiyordum. Çünkü orası artık tamamen karanlıktı. Sadece, karanlığın içinde güzel şeyler barındırdığını umuyordum.

Makinelerle harcadığım zamanın ardından Eylül'ün odasının yakınlarında dolanıyordum. Çoğunda içeri giremiyor, hatta kapıya bile yaklaşamıyordum çünkü doktorlar ve diğer görevliler orada oluyordu. Bazen kimseyi görmüyordum. Odanın kapısına kadar gidiyor, parmaklarımı kapının kulpuna yerleştiriyordum fakat o soğuk demiri aşağı indirmek her şeyden daha zor geliyordu. Uyuduğu zamanlar benim için en uygunuydu. Sessizce odasına sızıyor, saatlerce belki de gece boyunca yanında kalıyordum. Böylece gözlerini görmüyordum, öyle olmasa bile o gözlerin bazen beni suçladıklarını biliyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. En azından uyuduğu ve sakince nefes aldığı zamanlar çaresizlik beni o kadar da boğmuyordu.

Ama bundan üç gün önce o kadar da kendimde değildim. Yani beni suçlamasını ya da çaresiz hissetmeyi umursamamıştım. Tek istediğim Eylül'ü görmekti. Eski bozulmuş röntgen makinesini sökerken parmaklarımı yaralamıştım. Baş parmağımın derisi derin bir şekilde yarılmıştı. Yaramdan kanlar zemine bulaşırken dakikalarca öylece oturmuştum. Akan kanın bu laboratuvarın beyaz fayanslarına işlemesini seyretmiştim. Bu kötü olmuştu çünkü kan beyaz önlüğüme kadar bulaşmıştı. Birileri onlardan izinsiz bir şeylerle uğraştığımı düşünebilirdi. Ama bu laboratuvardakiler ne zaman kanı umursadılar ki? Hatta görmezden geleceklerine bile emindim.

Soğuk zeminden yavaşça kalkmıştım. Gitmem gereken tek bir yer vardı, gitmek istediğim tek bir yer vardı. Çıplak ayaklarım güçsüz bedenimi zorlukla taşıyordu. Yine de o gün koridorlarda kimseyle karşılaşmadım. Baş parmağımı giysime bastırıyordum ancak kan bir türlü durmuyordu. Bir süre sonra da umursamayı bırakmıştım. Kapısının önünü aşındırdığım o bölmeye gittim doğrudan. Kapıyı hafifçe tıklatıp içeri girdim.

Camdan gördüğüme göre daha güneş batmamıştı, gerçi artık ne zaman doğduğunu da kestiremiyordum. Benim güneşim ise yatağa uzanmıştı. Her şeye rağmen parlayan sarı saçları yüzünün iki yanına dağılmıştı. Solgun tenini ve donuk bakışlarını izledim. Sonra uzun zamandır yapamadığım bir şeyi yaptım. Derin bir nefes aldım. Kalbim hafifledi, kanayan parmağımın ağrısı kesildi. Bana iyi gelen Eylül'ü görmekti, peki ona ne iyi gelecekti?

"Bugün de ben uyurken gelirsin sanmıştım." dedi kısık sesiyle. Yavaş adımlarla yatağa yaklaştım. Ayaklarının yanına oturdum sakince. "O zamana kadar bekleyemedim." dedim. Kirpiklerinin arasından beni izledi. "Uraz..." diye mırıldandı. Güçlükle yutkunup dudaklarımı birbirine bastırdım. "Lütfen beni eve götür." Gözlerim doldu. Kafamı iki yana salladım. "Yapamam." dedim fısıltıyla. Yattığı yerde biraz doğrulmaya çalıştı. Bacaklarını kıvırıp birleştirdiğini gördüm. Elleri yanağıma uzandı. Gözlerimden yanaklarıma bir yaş düştü, Eylül'ün parmaklarını ıslattı. Hıçkırdığını duydum. Yumrukları göğsünü buldu. "Lütfen." dedi tekrar. "Beni eve götür." Sesi bu sefer daha yüksek çıktı. Kalbini durdurmak istiyormuş gibi oraya bir iki defa vurdu. Kollarına uzandım. Tutmama izin vermedi. Ağlıyordu ve sürekli aynı cümleyi tekrar ediyordu. Lütfen beni eve götür.

Yapabilsem bir saniye bile beklemeyeceğimi biliyor olmalıydı. Sol tarafında olduğumdan kalbinin üzerine o kadar sert vurmamalıydı. Keşke bana vursa diye düşünmüştüm. Ama o ısrarla göğsüne götürüyordu yumruklarını. Ona sarıldım. Hem de sımsıkı sarıldım. Deli gibi atan kalbi ellerimin altındaydı. Yüzünü boynuma saklayıp gözyaşlarını oraya akıtmasına izin verdim. Hıçkırıkları bir süre sonra iç çekişlere döndü. Dudaklarımı birbirine bastırıyor, gözlerimi sıkıca yumuyordum. Sadece her şeyin düzelmesini istiyordum fakat daha da kötüye gidiyordu.

Siyah Ay ve Beyaz Bulutlar (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin