"Al bakalım."
"Bu ne?"
Parmakları arasında duran kart şeklindeki şeyi aldım elime. Ne olduğunu anlayabilmek için arkasına da baktım ama çözememiştim. Bakışlarımı tekrar Ilgaz'a çevirdiğimde onun telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Parmakları hızlıca telefonun ekranında geziniyordu.
"Yeni hat. İyileşenlere katıldığın için bizimle iletişim kurarken bunu kullanmalısın." Dikkati hâlâ telefondayken sorumu cevapladı. "Hemen gidecek misin?"
Bu sefer açık kahveleri beni buldu. Gerçekten yoğun bir gün geçirmiştim. Güzel ve uzun bir duş aldıktan sonra yatağıma uzanmak istiyordum. Ancak uykunun bana uğramayacağı da apaçık ortadaydı. Kafamın içindeki gürültüyü susturamadıktan sonra da bir daha gözlerimi bile kapatabileceğimi sanmıyordum. Ilgaz'a ve yanıtlarına ihtiyacım vardı.
"Sorularım var." dedim uzun bir sessizlikten sonra. Ilgaz az önceki soruma bir cevap vermemiş, gidip gitmeyeceğini söylememişti. Bu yüzden kendimi ona anlatma ihtiyacı hissetmiştim.
"Önemli bir işim çıktı. Sen şimdi git ve güzelce uyu. Yarın Pandia'da buluşalım." Israr etmek istedim. Benimle eve gelmesi gerekiyordu. Ilgaz yanımda değilken nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum artık. Çünkü gerçek benin hangi kız olduğunu anlamlandıramıyordum. Bir tarafta unutulmuş hatıralarım ve Ilgaz varken diğer tarafta arkadaşlarım ve okul hayatım vardı. İkiye bölünmüş gibi hissediyordum.
İnsanlara yalan söylemekten nefret ediyordum. Hatıralarımı ısrarla geri istiyordum ama bugün de acı bir şekilde deneyimlediğim gibi geçmişte yaşadığım şeyler çok ağırdı. Devam edebilecek gibi hissetmiyordum. En azından bazı cevaplar olmadan ilerleyemezdim. Bu akşam Ilgaz'a ihtiyacım vardı. "Uyuyabileceğimi sanmıyorum." dedim. Ilgaz hüzünlü bir ifadeyle beni izledi. Elindeki telefonu cebine yerleştirdi ve gözleriyle benim önümde duran bölmeyi işaret etti.
"Kapağı açar mısın?" Dediğini yaptım. Yüzeyde bulunan küçük düğmeye bastığımda bölme hafifçe aralandı ve mor bir buket beni karşıladı. "Bana ver." Ellerim güzel kokulu bitkilere uzandı ve aynı anda etkili kokuları arabayı sardı. Bir lavanta buketiydi bu. Kahverengi kâğıda sarılmış, özenli bir şekilde iple bağlanmışlardı. Ellerini bana uzatmış bekleyen Ilgaz'a verdim lavantaları. Önce kısa bir süre burnunu bitkilerin üzerinde gezdirdi. Sonra "Bunlar senin için." diye mırıldanarak buketi tekrar bana uzattı.
Lavantaları önce ona vermemi istemişti ve şimdi de tekrar bana uzatıyordu. Bu hareketinin garipliğine gülümsedim. Buketi almam için gözleri ile işaret etti. Gülüşümü soldurmadan bitkileri tekrar aldım elime.
"Çok naziksiniz." dedim. Omuzlarını dikleştirdi ve gamzelerini belli eden bir gülümseme verdi bana. "Bunlar uyumana yardımcı olur." dedi. "Artık gitmem gerekiyor." Telefonda ilgilendiği şey yüzünden olmalıydı. Gerçekten önemli olmasa benimle eve geleceğini biliyordum. En azından böyle düşünmek istiyordum. "Yarın o zaman." dedim sesimdeki belirgin üzüntüyle. Hafifçe kafasını salladı beni onaylamak için. Lavantalarımı da alıp indim arabadan. Çok geçmeden Ilgaz gitmişti. Normalde içeri girmemi beklerdi. Gerçekten de acelesi olmalıydı.
Yavaş hareketlerle eve girdim. Ortamın karanlık olmasından İkra'nın burada olmadığını anlamıştım ama emin olmak daha doğrusu umutlarımın karşılıksız kalmaması için bütün odalara bakındım. Ama bu koca evde yapayalnızdım. Elimdeki lavantaları süs olarak duran vazonun içine yerleştirip dibine biraz su koyduktan sonra salonda öylece dikildim. Koca evde yapayalnız olmak kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu. Etrafımdaki gürültüye gerçekten de alışmış olmalıydım. Açtığım ışıkları bir bir kapattıktan sonra vazoyu da kendi odama götürmek için elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ay ve Beyaz Bulutlar (TAMAMLANDI)
Ficção Científica"Yani biz birbirimizi iyileştirdiğimiz için bu mavilikler, soğukluk... Bu hissettiğim garip şey... Öyle mi?" Ilgaz da benim gibi ayağa kalkmış, hafifçe bana yaklaşmıştı. Gözleri hüzünle parlıyorlardı. "Sana bütün bunları kanıtlayabilirim." dedi adım...