BÖLÜM 16: GÜLÜŞLER VE DÜŞÜŞLER

75 7 1
                                    

Ölüme olan merakım... Beni terk edeli çok oluyordu. Hiçbir şey hissetmediğim zamanlara ait yegâne isteğim buydu belki de. Peki neden ölmek istemiştim? Hayatta kalmak daha zor olduğu için miydi? Sanırım kolaya kaçmak istemiştim. Ölmek bütün her şeyden daha basitti benim için. Zaten neden yaşıyordum ki? Bir amacım ya da hedefim yoktu. Kim olduğuma dair kendime verebilecek cevaplarım yoktu.

Ama neden ölmek istediğime dair ikinci bir hipotezim daha vardı. Hayattaki hiçbir duyguyu hissedemeyen küçük Peri sadece ölüm duygusunu hissedebiliyordu. Korku değildi bu. Sadece onun yaklaştığını biliyor, anlamlandıramadığı bir göğüs sıkışmasıyla baş başa kalıyordu. Ona kesinlikle hak veriyordum. Küçük Peri'ye yani... Hissedebildiği tek duyguya dört elle sarılmayı seçmesi en doğal hakkıydı.

Ona kızgın değildim. İsteklerinin bu yönde olması onun suçu değildi. Eğer gerçekten bir suçlu aramak gerekirse hiç tereddüt etmeden annemi gösterebilirdim. Bana ölümden başka sarılabilecek bir duygu veremediği için sonuna kadar hatalı ve suçluydu. Son günlerinde annesinin tek doğru hareketini görmeyen bir kız çocuğu olarak onu asla affedemiyordum. Affetmek istemiyordum.

Peki beni o derin isteğimden vazgeçiren şey neydi? Neden hâlâ nefessiz kalmayı dilemiyordum? Hastalığım iyileştiği için miydi, artık ölümden başka sarılabilecek hislere sahip olduğumdan mıydı? Eğer böyleyse yaşamak için sadece sarılabilecek bir şeylere sahip olmamız yeterli miydi?

Anlaşılan benim için öyleydi. Sıkıca tutunduğum değerlilerim bir gün giderlerse tekrar eski hâlime döneceğime neredeyse emindim. Ama endişelenmeme gerek yoktu. Son birkaç haftadır sarılabilmek için kendime yeni duygular bulmuştum. Ve onlar o kadar güçlüydüler ki ilk defa hisler bana tutunmuş gibiydi. Ben istesem de bırakamazmışım gibi...

Ve bu hislere sadece tek bir kişi sebep olmuştu. Doğru kişiyi bulduğumda tamamlanmış hissedeceğimi biliyordum. Tıpkı bir elmanın iki yarısı gibi... En azından öyle duymuş, görmüştüm. Ama bu adamlayken hissettiğim tam olarak bu değildi. Belki de bu benim tam anlamıyla bir parça olmadığımdan kaynaklanıyordu. Ben yarım bir parçayı oluşturabilecek kadar bile bütün hissetmiyordum kendimi.

Ben bir parça değildim, paramparçaydım. Beni tamamlayacak birine ihtiyacım yoktu, kırıklarımı toplayacak birine muhtaçtım. Ilgaz geldiğinde en azından birbirlerine biraz olsun yakın olan kırıklıklar biraz daha saçılmışlardı etrafa. Bana doğru attığı her adım şiddetiyle bir şeyleri eziyor, dağıtıyordu.

Anlattığı, yaşadığımız onca şey... Hepsine fazlasıyla yabancıydım. Geçmişime ait duyduğum her kelime son üç yıldır kurduğum yaşam düzenime kuvvetli bir darbe indiriyordu. Demek ki oluşturduğum her şeyin temeli fazlasıyla zayıftı. Belki de bir temele bile sahip değildim. Hatırladığı her anısı düzmece olan bir insan eninde sonunda yıkılmaya mahkumdu.

Bir gün yıkılacağımı biliyordum. Her insan yanılır, tökezler, düşer. Fakat böylesine kuvvetli olacağını düşünmemiştim. Düştüğümde yanımda birileri olur sanıyordum. Kollarımdan kaldırmasa da en azından yanımda durur, kalkmamı bekler diye düşünmüştüm.

Ilgaz'ın her sözcüğü kırıklarımı daha çok etrafa savuruyordu belki. Benim isteğim ise o kırıkları bir araya getirmesiydi. Bir tepecik hâlinde toplarsa belki daha hızlı bir bütün hâline getirebilirdim. Ama son zamanlarda farkında olmadan yaslandığım bu adam dağıttığı her şeyi toplamasını çok iyi biliyordu. Bırakın bir tepecik hâline getirmeyi, sanki elinde koca bir şişe yapıştırıcıyla geziyormuş gibiydi. Özenle tek tek parçalarımın eşlerini bulup sıkıca tutturuyordu birbirlerine.

Ilgaz düştüğümde yanımda olan ya da kalkmamı bekleyen o insan değildi. Düşmeden önce kollarımdan beni yakalayan ve takıldığım o kocaman taşı ellerinin arasında un ufak eden kişiydi. Öyle ki geride o taşın kırıntılarını bile göremeyeyim diye onları gökyüzüne doğru savuruyordu.

Siyah Ay ve Beyaz Bulutlar (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin