5 YIL ÖNCE
URAZ
Günlerden Pazartesi, Saat 13.27. Odalarımızdan çıkmamıza izin verdiler. Tabi arkadaki doktorlarla beraber. Çıplak ayaklarım zeminde ilerledi. Kafam oldukça bulanıktı. Normalde sürekli dışarı çıkmak isterdim ama bugün sadece odada kalmak istiyordum. Bana yaptıkları iğneden dolayı olmalıydı. Hastalığım da her zamanki gibi benimleydi. Burada çok fazla iletişim kurmadığımız için mutluydum. Tek mutlu olduğum şey de buydu zaten.
Bir an duraksadım. Tam laboratuvar kapısının önündeydim. Kapı sonuna kadar açılmış, soğuk rüzgârı içeri taşıyordu. Bir adım atsam dışarıdaydım. Uzun bir aradan sonra... Çok uzun...
Sırtımdaki el tarafından güçlüce itildim. Biraz yalpalasam da sonunda dışarıda olmak beni kendime getirdi. Yavaşça ilerlemeye devam ederken gözlerim gökyüzündeydi. Sık nefes alıp veriyordum. Temiz hava ciğerlerimi yakıyormuş gibiydi. Yanımdan diğer insanlar akıp gidiyorlardı. Onları takip ettim. Herkes laboratuvar binasının yanındaki yapıya ilerliyordu.
Arkamdaki doktorlar kollarıma girdiklerinde mecburen hızlandım. Ne acelemiz vardı bilmiyordum ama herkes çok hızlı hareket ediyordu. Gösterişli kapıdan içeri girdiğimde kollarım serbest kaldı. Gözlerimi telaşla etrafta dolaştırdım. Rahatsız edici bir sıcaklık bedenimi kaplamış, sırtımdan aşağı soğuk terlerin akmasına sebep olmuştu. Tekrar dışarı çıkmak istiyordum. Burada çok fazla insan vardı. Çok fazla insan... Parmaklarım boğazıma sarıldı. Nefes alamıyordum. Tırnaklarım tenimi çizdi.
Görüşüm bulanıklaşmaya başladığında bedenime başka birinin sarıldığını hissettim. "Uraz Abi. Sonunda geldin." dedi neşeli ses. Kulaklarım uğulduyordu. "Gel hadi. Senin için yer tuttum." Sesi fazlasıyla yüksek çıktı. O hep böyle konuşurdu. Dikkatleri üzerine çekmeye çalışıyordu. Ben ise tam tersiydim. Sadece arkama bakmadan kaçmak, o ilaç kokulu binaya gidip yatağıma uzanmak istiyordum.
"İşte burası." Heyecanla sandalyesine oturdu. Masanın üzerinde bir tabldot yemek vardı. Çekingen hareketlerle sandalyeyi çektim oturmak için. "Senin için de yemek almak istedim ama izin vermiyorlar." Usulca kafamı salladım. Masalarla dolu alanın ötesinde yemek dağıtan insanlar vardı. Bir yemekhanede olduğumu daha yeni idrak ediyordum. Upuzun kuyrukta bekleyen hastalar çok fazla gürültü yapıyorlardı. Hepsi de benim gibi uzun beyaz bir kıyafet giymişlerdi.
"Doğu..." dedim endişeyle. Zaten beni izleyen yeşil gözleri, sevecen bir hâl aldı. "Sıraya girmem gerekiyor değil mi?" Kafasını aşağı yukarı salladı. "Ama dikkat et. Bugün doktorun kızı da buradaymış." Parmakları kuyrukta insanların olduğu tarafı işaret etti. "Bak şu uzun sarı saçlı olan."
"Ona neden dikkat edeyim ki?" Kız gayet zararsız duruyordu. Uzun sarı saçları yüzünü örtmüştü ve kafası yere doğru eğik duruyordu. Cılız kollarıyla elindeki tepsiyi sıkıca tuttuğunu gördüm. "O doktorun kızı." dedi üstüne basa basa. "Buradaki denekleri o buluyormuş, babası da kaçırıp buraya getiriyormuş."
"O zaman neden bizim gibi bu kıyafetten giyiyor?" diye sordum merakla. Doğu kıvırcık siyah saçlarını arkasına atıp şaşkın şaşkın baktı bana. Muhtemelen daha önce bir şeyle bu kadar ilgilendiğimi görmediği içindi. Merak etmiştim sadece. Ayrıca bu bilgiler önemli olabilirdi. "Çünkü o da hasta. Ve hastalığına şifa olacak birini arıyor diyorlar." Ve ekledi. "Ondan uzak durmalıyız." Omuzlarımı silktim. Ben insanları sevmezdim zaten. Ne kadar yalnız o kadar iyi...
Dudaklarımı dişlerimin arasında ezerken sıranın en arka kısmına doğru ilerledim. Ensemde birikmiş terleri hissedebiliyordum. Ellerimi birbirine doladım. Bir bacağım durmadan sallanmaya devam ediyordu. Bir gürültü ve birkaç çığlık sesi duyduğumda kafamı beyaz zeminden kaldırdım. Sanırım iki kız kavga ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ay ve Beyaz Bulutlar (TAMAMLANDI)
Science-Fiction"Yani biz birbirimizi iyileştirdiğimiz için bu mavilikler, soğukluk... Bu hissettiğim garip şey... Öyle mi?" Ilgaz da benim gibi ayağa kalkmış, hafifçe bana yaklaşmıştı. Gözleri hüzünle parlıyorlardı. "Sana bütün bunları kanıtlayabilirim." dedi adım...