Bakmadan attım. 😍😍
Kerem'in hazırlamış olduğu takımları üstüme geçirdim. Takımların içinde farklı biri olmuştum. Son kez kendime bakıp odadan çıktım. Kerem'de hazırlanmış beni bekliyordu.
"Sonunda be kara oğlan'ım. Saat kaç oldu"ayakkabılarını giyerken bir yandan da söyleniyordu. Alt tarafı yarım saat geç kalmıştım. İtişe kakışa söz alanına gelmiştik. Üstümde büyük bir gerginlik vardı. Bunun sebebi ise sözden sonra konuşacak olduğumuz mevzuydu. Mahallenin bu tavırları çok saçmaydı. Kimseye bir zararım yoktu. Geçmişimde olan bu kara leke benim sorunumdu. Bunu anlamaları gerekiyordu.
"Hoş geldiniz" teyzenin seslenmesi ile irkildim. Dalmıştım yine. Kerem kısa bir konuşmadan sonra oturacak olduğumuz masaya ilerledi. Ön masalardan birini yerleştik. Herkesin yüzünde mutluluk akan bir gülümseme vardı. Çok mutlu oldukları uzaktan bile belli oluyordu.
"Ne güzel yaa. Aşıklar kavuşmuş" aşka olan inancım hep yüksekti. Üç harften oluşan bu duygunun tarifi bence paha biçilemezdi.
"Aslında ben şaşırdım kara oğlan'ım. Serhat'ın evleneceğini hiç düşünmezdim." Dedi düşünceli bir şekilde. Kaşlarımı çattım ve ona döndüm.
"Nasıl yani?" karşıya baktı. Bende onu takip ettim. Serhat denen abide bize bakıyordu. Öyle bir bakıyordu ki gözlerinin dolu dolu olduğu buradan bile belliydi. Neden buraya üzgün bir şekilde bakıyordu ki.
"Baksana mutlu mu sence kara oğlan'ım. İstemediği bir evlilik yapıyor. Bir gün aynı masada içtik onunla. Bana bir kaç şeyler anlattı. Sevdiği biri varmış. İmkansız olduğunu,asla ona bakmayacağını falan anlatmıştı. Adını bile ağzına alamayacağını söylemişti. O gün nasıl ağladı bir bilsen. Aşkının büyüklüğü karşısında donup kalmıştım. Sonra da sızdı. Şimdi ise parmağında başkasının yüzüğü var ama kalbi çoktan o sevdası ile bağlı. Üzüldüm onun adına" o bunları anlatırken ben ise arada Serhat abiye bakıyordum. Etrafında ki insanlar her ne kadar mutlu ise o mutsuzdu ve garip olan kimse bunu fark etmiyordu. Arada bu masaya baktığını yakalıyordum ama anlam veremiyordum. Ayağa kalkıp onun yanına ilerledim. Onu buradan çıkarmak istemiştim. Bir anda aklıma geleni yapıyordum. Yanına yaklaştıkça dağ ayısının gerildiğini anlamıştım ama şu an onu düşünmek istemiyordum. Bilmiyordum ama Serhat abinin konuşmak istediğini düşünmüştüm. Günün sonunda dayak yemekte vardı tabi.
"Şey Serhat abi bakabilir misin?" sesim biraz mahçup çıkmıştı. Anında başını sallayıp ayağa kalktı. Hemen kabul edeceğini düşünmemiştim ama işime gelmişti.
"Anlat bakalım velet ne istiyorsun?"dedi ama pekte umrunda değildi. Tek derdi biraz nefes almak istemesi idi. Bende bunu anladığım için çağırmıştım.
"Bir şey yok abi. Baktım nefes almak istiyorsun el attım sadece"kaşlarını çatmış öylece baktı bana. Anlamak istiyordu tabi bu davranışımı.
"Ne saçmalıyorsun sen velet"dedi ama sırf kızmak için demişti. Halbuki gözleri minnetle bakıyordu.
"Abi ne kadar mutsuz olduğun ta 1 km uzaklıktan belli oluyor. Neden yapıyorsun kendine bunu?" illa ki burnumu her şeye sokacaktım demi. Sonuç olarak kırık bir burun ile eve dönmekte varmış. Ki yakama yapışan el bu tespitimi doğrular nitelikteydi.
"Ne anlatıyorsun lan sen bir saattir?" Dedi. Burnundan soluyordu. Ellerimi,yakamı tutan ele sardım. İçtenlikle baktım gözlerine. Onu anladığımı anlaması için gözlerinin içine baktım. İlk afalladı. Sonra gözlerini kapattı. Elini çekti. Yenilmişlikle omzu indirdi. Derin bir nefes aldı. Başını havaya kaldırdı. Büyük bir oflama eşliğinde duvara çöktü. Ve cebinden sigarasını çıkardı. Türk bayraklı çakmağı ile sigarasını ateşledi. İçine derin bir şekilde çekti ve başını havaya kaldırıp dumanı dışarıya verdi. Onun bu hareketlerini dikkatlice bakarken göz göze geldik. Gözleri dolu dolu bana baktı. Bende ona anlayışla. Empati kurma konusunda çok iyiydim. Ve şu an onu çok iyi anlıyordum.
"Sen hiç kara sevdaya yenik düştün mü velet"dedi. Sesi yorgun bitkindi. Aynı bakışlarında ki o duygular gibi. Bitikti koca adam. Omzumu silkip yanına oturdum.
"Aşık olmadım ama bu hayatın acımazsızlığına,adaletsizliğine yenik düştüm abi. Bu sayılır mı?"dedim gülümseyerek. Sahte dolu bir gülümseme de olsa duraklarım kıvrılıyordu. O da güldü ama acı bir gülümsemeydi. Sustuk bir müddet. Ne o konuştu ne de o.
"Geçer mi sence içimde ki bu acı. Diner mi ki bu sızıntı?"derinden gelen sesi ile ona baktım. Yaşlar gözlerinden birer birer akıyordu. Acısının incileri bir bir düşüyordu yere.
"Dermanı olmadan geçmez abi ama alıştırır seni. Mecbur bırakır yaşamaya" güldü. Başını bana doğru çevirdi.
"Sen buldun mu dermanını peki" bende güldüm.
"Derdimin dermanı yok ki benim. Ben böyle yaşamaya mahkum edildim. Ben buna mecbur edildim abi."histerik bir gülüş çıktı ağzımdan.
"Ben derdimin dermanını,bedelini hapishane köşelerinde ödedim. O karanlık hücrelerde ödedim de aklandım. Hayatıma kara leke gibi yapışan bu pisliği ben çoktan ödedim abi. Sen nasıl ödedin peki" dedim. O ise dikkatli bir şekilde beni dinlemişti. Sonra karşıya baktı. Derin bir nefes çekti içine.
"Ben mi? Onu kendimden azat ederek. Başkasına yar olarak. Dermanım olan kişiye yok sayarak."dedi. Hem ağlıyor hemde sigarasını içiyordu. Bende onun gibi karşıya baktım.
"Peki bundan Kerem'in haberi var mı abi?"gözlerine baktığımda onun afallamış suratına karşılık gülümsedim.
Onun bizim masaya bakarken ki o bakışlarının sebebi belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Oğlan
Novela JuvenilTamamlandı!! Hapishaneden yeni çıkan Korkut ile mahallenin abisi olan Devrim'in hikayesi...