2. BÖLÜM: Celladın Pelerini

265 20 17
                                    

2. BÖLÜM: CELLADIN PELERİNİ

Hiç beklenmedik sürprizlerle doluydu hayat. Kimisi insanı ölümüne mutlu ederken kimisi de canından can alırdı insanın. Mutlu olmayı yeğlerdim. Hayatın bana getirdiği bu armağana deli gibi gülmek isterdim, kahkaha atmak hatta belki de çığlık çığlığa karşılamak... Ama olmadı. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi çünkü bu sürpriz insanı güldürmüyor, içten içe öldürüyordu.

Gözlerimi yavaşça araladım. Tavandaki floresanların keskin ışığı araladığım kısımdan gözümü acıtırken yeniden sıkı sıkıya yumdum gözlerimi. Sonra tekrardan denedim. Gözlerimi en sonunda kırpıştırarak açtığımda görüş açıma ilk giren şey beyaz tavan olmuştu. Hastanedeydim.

"Kızım!" Annemin endişeli sesini işittim. Hemen ardından da gözleri gözlerime değdi. "Bebeğim." Gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. Kumral saçlarını topladığı at kuyruğundan tel tel saçlar çıkmıştı. Gözleri şişti, berbat hâldeydi. Onu bu hâle getirdiğim için kendime kızdım.

"Nasılsın bir tanem? Nasıl hissediyorsun kendini?" Boğazımdaki kuruluğu gidermek istercesine yutkundum.

"İyiyim." dedim çatallaşmış sesimle. Annem hemen yanımdaki komodine uzandı. Su şişesini titreyen elleriyle açıp bir elini başımın altına koydu. Ona yardımcı olmak adına başımı kaldırdım. Su şişesi dudaklarımla buluştu, hemen ardından ağzıma dolan su, boğazımdan inerek rahatlatıcı hissi beraberinde getirmişti. Birkaç yudum aldıktan sonra kafamı geri çekerek yeniden yastığa koydum. Bakışlarım odada gezindi. Yatağımın hemen yanında bir sandalye vardı. Annemin oturduğunu tahmin ediyordum. Sandalyenin arkasında ise yeşil bir koltuk yerleştirilmişti. Koltuğun üstünde birkaç çanta duruyordu. Eşyalarım olduğunu varsayıyordum. Hasta yatağının tam karşısında ise bir televizyon bulunuyordu. Bakışlarım etrafı tararken son hatırladıklarım canlandı zihnimde. En son Korel'leydim. Onun kollarında kusmuş ve bilincimi yitirmiştim. Sonrası karanlıktı.

"Neler oldu anne?" diye sordum başımı soluma çevirdiğim sırada. Gözlerim onun yorgun yüzüyle karşılaştı. Burukça gülümseyip sandalyeyi iyice yanıma çekti ve oturdu. Bir eli elimdeyken diğer eli sarı saçlarımdaydı. Yavaşça, incitmek istemezcesine büyük bir titizlikle okşuyordu.

"Uykunda kusmaya başlamışsın." diye başladı annem anlatmaya. "Korel seni uyandırdıktan sonra kusmaya devam etmişsin. En sonunda da yorgunluktan bayılmışsın."

"Korel burada mı?" Kafasını iki yana salladı.

"Hayır," dedi sessizce. "Onu eve gönderdim. Bilmesini istemeyeceğini düşündüm. Uyanınca arayacağını söyledim."

"Neyi bilmesini istemeyeceğim anne? Neyim var benim?" Mavi gözleri yeniden doldu. Dudakları titredi. Kötü bir şeyler vardı. Bizi yıkacak, dağıtacak ve nefesimizi kesecek türdendi.

"Doktor," diyebildi zorla. Sesi, elleri, dudakları, gözbebekleri... Her yeri baştan ayağa titriyordu. "Doktor anlatacak kızım. Birazdan burada olur." Başımı salladım usulca. Gözleri yüzümü taradı. Öyle derin ve yoğun bakıyordu ki, bakışları altında ezildiğimi hissettim. Bu ezilme kötü bir ezilme değildi. Bir nevi burkulmaydı aslında. İçim burkuluyordu bana böyle bakmasına. Bakışları ezberlemek istercesine yüzümü turluyordu. İçten içe ne olduğunun farkındaydım ama kabullenmek istemiyordum. Hikâyemin kötü sonlu olmasını hazmedemiyordum çünkü. Böyle bitmemeliydi. Hayallerim bu şekilde yarım kalmamalıydı.

Odaya birkaç dakikalık sessizlik hakîm olmuştu fakat bu sessizlik kapının çalınmasıyla sona ermişti. Annem kısık sesiyle komut verdi kapının ardındakine. Kapı yavaşça açıldı, içeri giren ise annemin demin bahsettiği doktor olmalıydı. Yüzündeki küçük tebessümle yanıma yaklaştı.

PAPATYA'DAN MEKTUP (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin