6. BÖLÜM: DÜŞLER VE KIRIKLARI
Küçükken düşler diyarında yaşardım. Hayallerine çok bağlı bir kız çocuğuydum. Hayalimde bir ailem vardı. Annem vardı, kardeşim vardı, babam vardı... Okuldaki arkadaşlarımın ailelerine çok özenirdim. Dünyanın en iyi annesine sahiptim ama onların kardeşleri, babaları vardı. İster istemez özeniyordum. Anne sevgisi nedir, çok iyi biliyordum ancak baba sevgisini de merak etmeden edemiyordum. Nasıl hissettiriyordu? Kız çocuklarının ilk aşkı her zaman babasıdır derlerdi. Benim ilk aşkım babam olmamıştı. Olmasını isterdim. Belki de babamdan öğrenirdim sevmeyi, aşık olmayı. Körü körüne bağlanmazdım birine. Belki de kalbimi birine düşünmeden teslim etmemeyi öğrenirdim. Böylece kalbim kırılmazdı ya da kırılsa bile babam onarırdı kırıklarımı. Şifa olan öpücüğüyle iyileştirirdi beni. Ama hayır, bunların hiçbiri yaşanmadı. Yaşanmayacaktı. Benim babam yoktu ve hiçbir zaman da olmayacaktı.
Korel'le olan kavgamızın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Bu süre boyunca ne onu ne de bana mesaj atan Deha'yı görmemiştim. Sadece haftada üç gün kemoterapi için hastaneye gidiyordum. Hastaneden eve, evden hastaneye giderek geçiyordu günlerim. Monoton bir döngüde bulmuştum kendimi. Zaman geçtikçe kendimi yorgun hissetmem de cabasıydı. Her ne kadar iyi olduğumu söyleyip göstermeye çalışsam da kemoterapi beni halsizleştiriyordu. Olmadık anlarda kusuyordum. Yüzüm hep solgundu, makyaj malzemeleri bile yetmiyordu renklendirmeye. Sürekli olarak odamdaydım. Eskisi gibi dışarı çıkmıyordum. Hâlim yoktu. Olmadığı gibi de içimden gelmiyordu. Sadece odamda vakit geçiriyordum. Yatağım, yorganım, yastığım ve civcivli pijamalarımla yaşıyordum. Hastaneye gittiğim günler ise Deniz ağabey ile konuşuyordum ara sıra ama onunla bile uzun bir sohbete girmiyordum. İçimden gelmiyordu.
"Kayla! Haydi bebeğim, terapine geç kalacaksın." Aşağıdan bana seslenen annemle birlikte yatağımdan kalktım. Ayaklarıma civcivli pofuduk terliklerimi geçirerek ayaklarımı süre süre banyoya ilerledim. Lavaboya yaklaşıp musluğu açtım. Bakışlarım aynadan yüzüme değdi. Yüzüm fazla uyumaktan şişmişti. Hastalıktan dolayı ise bembeyazdı. Gülümsemeyi denedim. Dudaklarımı yukarı kıvırmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Boşa harcadığım çabaya bir son vererek ellerimi soğuk suyun altına soktum. Tenime değen buz gibi suyla birlikte titrememe hâkim olamasam da avuçlarımın içine doldurup yüzüme çarptım. Uyanmak istiyordum bu kâbustan. Uyanıp kendime gelmeliydim.
Birkaç kere yüzüme su çarptıktan sonra musluğu kapattım ve sağ tarafımdaki lila havluya uzandım. Hemen ardından lavabo tezgâhında duran tarağıma uzandım. Karışıp düğüm olan saçlarıma yasladım. Yavaş yavaş, acıtmadan taradım saçlarımı. Tarağı çektiğimde ise gördüğüm manzara karşısında nutkum tutulmuştu. Nefesim kesildi. Gözlerim gördüğüne inanmak istemedi. Titreyen sol elimi havaya kaldırdım. Saçlarıma yaslayıp saçlarımın arasından geçirdim. Elime gelen saçlarımı hissediyordum ancak yine de inanmak istemedim ve bakış açımda olan tarağımın yanına koydum elimi. Oradalardı işte. Sarı saçlarım tutam tutam elime ve tarağıma dağılmıştı. Dökülüyorlardı. Saçlarım dökülüyordu. Onun çok sevdiği saçlarım, beni papatya yapan o sarılar dökülüyordu ve ben sadece izlemekle kalıyordum.
Burnumu çektim seslice. Hayır, ağlamak istemiyordum. Hem... yenileri çıkardı değil mi? Kökü bendeydi sonuçta. Başımı iki yana salladım düşüncelerime karşılık. Hayır, kendimi avutacak pozisyonda değildim. Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Hemen ardından bir tane daha ve bir tane daha. Ağlamam sesli bir hâle geldiğinde ise yavaşça yere çöktüm. Bir elimde saçlarımla kaplı elim diğer bir elimde de saçlarımın kapladığı tarağım vardı.
"Kayla!" Annemin sesi kulaklarımı doldursa da bakışlarımı taraktan ve elimden çekmedim. Aksine sol elim bir kez daha gitti saçlarıma ve biraz daha döküldü saçlarım elime. "Anneciğim." Sesi bu sefer daha yakınımdayken yaşlı gözlerimi ellerimden çektim. Banyonun kapısına doğru baktığımda annem oradaydı. Dolu gözleriyle beni izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPATYA'DAN MEKTUP (TAMAMLANDI)
Teen Fiction"Ben gerçekten bir papatyaydım. Haklıydın. Papatyalar ölünce güzel kokarmış. Ben de artık güzel kokuyorum."