1. BÖLÜM: HEP GÜLÜMSE
Zaman değerliydi. Yaşamak, gülmek, eğlenmek, nefes alabilmek bir lütuftu. Zaman ise bunların hepsini tatmamız için en büyük destekçimizdi. Ama bir kusuru vardı. Hızlıydı ve bu hız bize verilmiş en büyük hediyeleri bir bir alıyordu elimizden. Hiçbir anı boşuna harcamamalıydık. Harcadığımız bir saniye, sonradan yalvaracağımız o bir saniye olabilirdi. Belki o son saniye yaşamak için yalvarırdık. Ya da nefes almak için ayaklarına kapanırdık celladımızın. Bu cellat bazen bir insandı bazense bir hastalık. Aralarında tek bir fark vardı. Cellat hızlı ve acısızdı, oysa hastalık yavaş, acı çektire çektire alıyordu canını. Sorun değildi, bir gülümsemeye bakardı.
"Yemek yemesine rağmen hızla kilo veriyor. Sıcak havalarda bile teni her zaman buz gibi, ayrıca karnı sürekli bir şekilde ağrıyor. Aynı zamanda bulantısı da var." Annem doktora şikayetlerimi sıralarken gözlerimi doktor masasında gezdiriyordum. Yüzümde minik bir tebessüm vardı. Aslında bu tebessüm beyaz önlüğü gördüğüm an oluşuveriyordu. Evet, doktor olmak istiyordum. İnsanların hayatını kurtarmak, onların dertlerine çare olmak en büyük hayalimdi bu zamana dek. Buna küçük yaşımdan beri hastanelerden çıkamamam da etki etmiş olabilirdi tabii. Küçüklüğümden beri doktorlara hayrandım. Kendimi hep o beyaz önlüğü giyerken hayal ederdim. Bu hayal her zaman yüzümde tebessüme neden olurdu.
"O zaman bir kan değerlerine bakalım, aynı zamanda bir şey olmadığına emin olmak için batın tomografisi çekelim. Sonuçlar gelince sizinle tekrardan görüşelim."
"Teşekkürler." Annem doktorun uzattığı kağıdı alırken ben de sandalyeden kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı aralayıp dışarı çıktığım esnada annem de arkamdan gelmişti. Bakışlarım benimle aynı olan gözlerini buldu. Tedirgin bir şekilde beni süzüyorlardı. Sakince gülümsedim. Kolumu omuzuna atıp kendime çektim.
"Hadi ama!" dedim isyan edercesine. "Biliyorsun, bir şey çıkmayacak. Hem bünyem hassas. Yine bir ilaç verip yollarlar."
"Endişeleniyorum işte." dedi omuz silkip. "Bir tane kızım var farkındaysan." Gülümseyerek ona daha sıkı sarıldım ve yanağına bir öpücük kondurdum.
"Merak etme annem, ben seni bırakmam. Benden kurtulamazsın!" Sonunda yüzünde küçük bir gülümseme oluştuğunda gülerek hafifçe koluma vurdu.
"Kurtulmak isteyen kim?" Gözlerindeki endişe bir az olsun azalmıştı, rahatlayarak gülümsememi büyüttüm. Kolum hâlâ omuzundayken asansöre doğru ilerledik. Eksi ikinci katın düğmesine basıp sırtımı asansörün soğuk duvarına yasladım. Kollarımı göğsümde kavuşturmuş hâlde beklerken annem de yanımdaki yerini almış, elindeki kağıdı sıkı sıkı tutuyordu. Onun bu hâline sıkıntılı bir iç çekişle baktım. Endişesi sonuçlar çıkmadan geçmeyecekti. Hatta sonuçlar çıktıktan sonra bile devam edebilirdi.
Asansör eksi ikinci katta durduğunda kapılar iki yana açıldı. Bizim önümüzden çıkan birkaç doktorun ardından biz de çıktık. Radyoloji bölümüne ilerlerken cebimdeki telefonumun titremesiyle birlikte adımlarımı yavaşlattım. Annem de yavaşladığımı fark etmiş gibi bakışlarını bana döndürdüğünde telefonumu gösterip açmam gerektiğini belirttim. Sessiz bir onayla yanımdan ayrıldı. Bakışlarımı ekrana çevirdim. Gördüğüm isimle birkaç dakika önceki gülümsemem yeniden yüzümde yer etmişti.
"Alo?"
"Sevgilim, nasılsın?" Korel'in sesini duymamla birlikte heyecanla kıpırdandım. Ne kadar zaman geçerse geçsin içimdeki heyecan asla sönmüyordu. Sanki mideme kramplar giriyor gibiydi ama acıtmıyordu. Buna kelebek hissi mi diyorlardı?
"İyiyim canım, sen nasılsın?" diye sordum duvara yaslanırken.
"Ben de iyiyim. Neredesin?" Sorusuyla birlikte istemsizce alt dudağımı ısırdım. Ne diyeceğimi düşündüğüm esnada yanımdan geçen doktorların konuşmasıyla birlikte bahane bulmaya son verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPATYA'DAN MEKTUP (TAMAMLANDI)
Teen Fiction"Ben gerçekten bir papatyaydım. Haklıydın. Papatyalar ölünce güzel kokarmış. Ben de artık güzel kokuyorum."