17. BÖLÜM: Her Şeyim Sen, Her Şeyim Senin

110 13 11
                                    

17. BÖLÜM: HER ŞEYİM SEN, HER ŞEYİM SENİN

Mutluluk çok göreceli bir kavramdı. Herkese göre değişken olması bir yana, hayata bakış açımız da bir hayli etkiliydi bu olguya. Benim için mutluluk sevdiklerimin yanında olmaktı mesela. Başka insanları mutlu etmek ise tarifi olmayan bir histi. Kalbimde oluşan o tarifsiz duygu kıpır kıpır olmaya iterdi beni. Yerimde duramazdım. Şimdi ise bu his karşımda gördüğüm küçük çocuklar içindi. Hepsinin yüzünde maske vardı. Aynı şekilde onlara zarar vermemek adına biz de takmıştık. Bazılarının başında bandana bağlıyken, bazılarının saçları tamamen dökülmüştü ama güzelliklerinden asla bir şey kaybetmemişlerdi. Tertemizlerdi, bu hayata göre fazla beyaz ve masum görünüyorlardı.

"Merhaba." diye mırıldandım öne doğru bir adım atarken. Deha çocukların yanına vardığımızda beni kucağında indirmişti. Her ne kadar bunu istemese de kendi ayaklarımın üzerindeyken onlarla vakit geçirmek istemiştim. Bu yüzden bir şey diyememişti ama bir eli sıkı sıkı belimi tutuyordu. Tüm ağırlığım neredeyse yine onun üzerindeydi. Dizlerimin üzerine eğildim yavaşça. Onların boyuna yetişmekti amacım. Hepsinin meraklı bakışları bizim üzerimizdeydi. "Nasılsınız bakalım?"

"Siz kimsiniz?" diye sordu tam önümde bize meraklı gözlerle bakan küçük çocuk. Masum ses tonu ve meraklı bakışları beni güldürdü.

"Peter Pan'ı bilir misiniz?" Hepsi hevesle başlarını salladı. Benimle beraber diz çökmüş olan Deha'yı gösterdim.

"İşte bu ağabey Peter Pan. Size yılbaşı hediyeleri vermeye geldi." Şaşkınlık nidaları yükselirken fısıldaşmaya başlamışlardı bile.

"Peter Pan gerçek mi?" diye sordu küçük bir kız çocuğu. Başımı salladım büyük bir özgüvenle.

"Evet," Bakışlarım Deha'yı buldu. Parlayan irisleri benim üzerimdeydi. Dudaklarını maske örtse bile şu an gülümsediğini biliyordum. "Deha Ağabeyiniz gerçek bir Peter Pan. Sizi mutlu etmeye geldi, tıpkı beni mutlu etmeye geldiği gibi."

"O bir süper kahraman mı yani?" Başımı salladım.

"Özel gücü ne peki?" diye bir soru daha geldiğinde gülümseyerek Deha'ya döndüm yeniden.

"Çok özel bir gücü var. İnsanları mutlu edebiliyor, kalplerine dokunuyor, yaraları iyileştiriyor..."

"Şifacı gibi mi?" Küçük çocuk lafımı kesip öne atıldığında kıkırdayarak başımı salladım.

"Evet," dedim dudaklarımda yeşeren tebessümümü silmeden. "Şifacı gibi." Hayranlıkla Deha'ya bakmaları kalbimi eritiyordu. Hepsinin gözleri pırıl pırıldı.

"Peki ya sen?" diye sordu yanıma gelen küçük kız. Gözleri mavi saçlarımda dolandı. "Sen kimsin?" Dudaklarımı araladım ancak benim yerime Deha cevap vermişti küçük kıza.

"O benim Wendy'm." Mavilerim ona döndü. Onun mavi-yeşil hareleri ise zaten benim üzerimdeydi. Gözleri gülümsediğinden ötürü kısılmıştı ama bu gözlerindeki parıltıların görünmesine engel değildi. "Peter Pan'ın Wendy'si vardır ya, Deha'nın da Kayla'sı var."

"İsmin ne kadar da güzel!" dedi yanıma gelen küçük kız yeniden. "Saçların da çok güzel. Gözlerin de mavi. Maviş misin sen?" Kıkırdadım. Uzanıp küçük elini ellerimin arasına aldım. Soğuk teni ürpermeme sebep olsa da benim de ondan çok farkım yoktu. Tenlerimiz soğuktu çünkü aynı celladın soğuk nefesi vardı ensemizde. Beni yirmi yıl sonra bulsa da bu küçük kızı çok daha önceden bulmuştu. Önünde yaşayacağı uzun bir hayat olmalıydı, burada geçirmemeliydi çocukluğunu.

"Sen daha güzelsin." dedim söylediklerine ithafen. "Bu güzelliğin adını öğrenebilir miyim?"

"Alin!" dedi hevesle. "Tam olarak beş yaşındayım." Elini kaldırıp tüm parmaklarını açtığında iri gözleri benim üzerimdeydi. Ela gözlere sahipti. Pamuk gibi bir teni vardı ve gerçekten çok güzeldi.

PAPATYA'DAN MEKTUP (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin