1.1

14.6K 709 62
                                    

Kalbimdeki sızı canımı yakmaya devam ederken, aradan yaklaşık yarım saat geçmiş ve kahvaltı yapmak için masaya yerleşmiştik. Herkes suskundu. 

Roller değişmiş miydi?

Araf abinin kaçamak bakışlarını arada sırada yakalıyordum. Bana ne hissettirdiğine dair hiçbir fikri yoktu. 

Bir gün gerçekten gider miydim?

Bana sevgiyi öğreten bu insanları bir gün bırakır gider miydim?

Öyle bir fikrim yoktu. Olamazdı.

Olabilir miydi?

Ablamı özlemiştim. Bugün kesinlikle mezarını ziyaret etmeli ve onunla içimden değil de dışımdan,  gerçekten konuşmalıydım.

Herkes dalgın bir şekilde yemeğini yerken, arka cebimden telefonumu çıkardım. Notlar kısmına girdim.

Elimdeki telefonu, yanımda oturan Oktay'a verdim. Yazdığım yazıyı okudu. Kaşları bir anlık çatılsa da sonrasında normale dönmüştü.

''Baba,'' diyerek babama çevirdi kafasını. Telefonu bana geri verirken, babam da ona dönmüştü. ''Nil, bugün dışarı çıkacakmış.'' Babamın bakışları beni buldu.

''Nereye?'' Babamın sözünü ağzına tıkayan Murat abime döndüm. Omuzlarımı silktim.

''Peki, o zaman bende geleceğim.'' Kaşlarım çatıldı. Kafamı 'hayır' anlamında iki yana salladım. Bu kez onunda kaşları çatıldı.

''Niye?'' Sorusuna sadece kaşlarımı çattım.

''Ben gelsem?'' Oktay'ın arafta kalmış sesi ile ona döndüm. Tekrar kafamı iki yana salladım.

İstemiyordum. 

Neyini anlamıyorlardı?

''Nil, tek başına dışarı çıkabilecek kadar büyümüş bir kız. Ayrıca onunla gitmenizi de istemiyor.'' Ardından bakışlarını bana çevirdi annem. ''Elbette gidebilirsin.'' diyerek gülümsedi. Murat'a ve Oktay'a ters bir bakış atıp önüne döndü.

.

Uçsuz bucaksız, sessiz ve sakin olan mezarlığa baktım. 

Bir gün bende böyle bir yerde yatıyor olacaktım.

Adımlarımı,  ablamın mezarlığına doğru attım. Gittikçe yavaşlayan adımlarım, adının yazılı olduğu yeri görünce durdu.

Alya Ata.

Ölüm tarihi; 3 Mart 2020

Yanında duran mezarlık boştu. Ama benim ruhum o boş mezarda tıkanıp kalmıştı sanki.

Mezarlığın yanına gidebilme gücünü kendimde bulduğumda, mezarlığa biraz daha yaklaştım. Bacaklarım artık beni taşımazken, mezarlığın hemen yanına çökmüştüm.

Dudaklarımı araladım, lakin konuşabilme gücünü kendimde bulamadım. Cebimde nedensiz bir şekilde hep yanımda duran kağıdı ve kalemi çıkardım.

Mektup şeklinde yazdığım kağıt tamamen dolunca, kendimi biraz da olsun hafiflemiş hissediyordum. Ayağa kalktım. Mektubu toprağa gömerek, ablamın taşına bir öpücük kondurdum ve gözümden akan bir damla yaşı silerek mezarlıktan çıktım.

Sevgili Abla'm;

Bu yazıyı yazıyorum, çünkü konuşmaya halim yok. Okuyorsun yada okumuyorsun, hiçbir fikrim yok. Ama tek tesellim beni yukarıdan bir yerden görebiliyor olman.

Seni çok seviyorum. Geçmiş eki yok, çünkü seni hala çok seviyorum. Eğer şuan kalbim atıyorsa, bil ki senin üzülmemen için. Çünkü eğer yanına gelirsem bana küseceğini biliyorum.

Öldün mü, bilmiyorum. Ben sadece kefene koyulmuş olan o bedeni gördüm.

Yaşıyor musun, bilmiyorum. Ben sadece kulağımı çınlatan o çığlığını duydum.

Sana kaç kez dememe rağmen o adamla evlendin. Kaç kez seni uyardım, ama sen yine de kendi bildiğini okudun.

Yanlış anlama, seni suçlamıyorum. O adama aşık olman elbette senin suçun değil. Ama bu halde olman kesinlikle benim suçum.

Umarım ölmemişsindir, abla. Çünkü ben, senin ölmemene dayıyorum sırtımı. 

Ölmeni kendi içimde kabul ettim. Ama kalbimde yeşermiş bir umut var hala. 

Seni seviyorum abla. Geçmişte, gelecekte ve şimdi de seviyorum seni. Hep de seveceğim. 

                                                                                                                                                                           -Kız Kardeşin

MURAT'TAN...

Kardeşim hala eve gelmemişti ve bu beni deli ediyordu. Üstüne bir de annem dışarı çıkıp onu takip etmemize izin vermemişti.

Sabah gitmişti ve şimdi neredeyse gece yarısı olacaktı. 

''Ah,'' Elini karnına koyarak inleyen Oktay'a döndüm. Yüzü buruşmuş, neredeyse iki büklüm olmuştu.

''Ne oldu oğlum?'' Annemin endişeli sesi ile Oktay'ın yanına gitmesini izledim.

''Bilmiyorum.'' Bu kez gözleri bana döndü. ''Abi Nil'e,'' Bir kez daha yüzünü buruşturdu. Ama zorlanarak da olsa sözüne devam etti. ''Nil'e bir şey olmaz, değil mi?'' Yutkundum. Hissediyordu ve benim küçük kız kardeşime bir şey olmuştu.

Nil'i aramaya çıkan Araf ve Kuzey'den hala ses çıkmamıştı. Arka cebimden telefonumu çıkararak Araf'ı aradım. Çaldı, çaldı ve kapandı. Kuzey'i aradım bu kez. Çaldı, çaldı ve kapandı.

ARAF'TAN...

Yerde kanlar içinde yatak kıza baktım. Kimdi bu küçük kız?

Saçları Nil gibi turuncuydu. Yüzünü, turuncu saçları kapatmıştı. Kimdi bu küçük kız?

Hızlı adımlar ile yanına gittim. Ölmüş müydü?

Yanına çökerek, nabzına bakmak için saçlarını geri çektim. Karnından gelen kanları durdurmak için elimi kanların aktığı yere bastırdım.

Gözlerimi yüzüne çıkardığımda, kalbimin durduğunu, vücudumun buz kestiğini hissettim. Bu... Bu olamazdı.

Cebimdeki telefon çalmaya başladı ama ben hareket etmeyi geçtim, gözlerimi kardeşimin yüzünden bile çekememiştim.

''Abi, buldun mu Nil'i?'' Kuzey'in sesine cevap veremedim. Ama arkamdan bana yaklaştığını duyuyordum.

''Nil?!'' Sonrası kesik kesikti. Beynim bulanıktı. Sanki beynimi kara bulutlar esir almış ve benim düşünebilmemi engellemişti...

.

Kestikkk!

Çok güzel yerde kestim yanlız jjgdjgkakj.

Bir diğer bölümü ne zaman atarım bilmem ama merak etmeyin sizi çokta bekletmem.

Hepinizi öptümm <3

Hayaller Ve KırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin