Final...(2)

9.7K 483 97
                                    

Medya; Biliyorsun

                    🦋 Nil 🦋

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🦋 Nil 🦋

Yazar'dan...

Bekliyorlardı.

Nil'in yaşamasını, bir umut da olsa bekliyorlardı.

Emir, kız kardeşinin eline damlamış olan kana baktı. Baktıkça yandı, baktıkça içi acıdı, baktıkça öldü...

Sessiz bekleyişi, doktorun kafası eğik bir şekilde odadan çıkması ile son buldu. Kimse ayağa kalkmaya güç bulamadı.

"Üzgünüm, başınız sağ olsun." Doktorun dediği şeyi kimse algılayamadı. Bilmiyorlardı belki ama Nil'in ruhuna çoktan veda etmişlerdi.

Oktay, iyi değildi. Diğer yarsını bir daha göremeyecek, ona sarılıp, öpemeyecek miydi? Bir daha onunla konuşamayacak, gülemeyecek miydi?

İçi acımıyor, kanıyordu. Nil'in kalbine saplanan o kurşunu hissetmişti.

Araf, sessizdi. Ama ölüyordu. Kardeşi, ona dargın, ona kırgın mı ölmüştü? Araf'tan, abisinden nefret ederek mi ölmüştü?

Aralarından belki de en sağlamları olan Kuzey, içi dışına çıkana kadar ağlıyordu.

"Ölmedi!" diye haykırdı. "Ölemez!" Henüz konuşmamış, ona abi bile diyememişti. Nasıl bir yüktü bu böyle? Nasıl bir acıydı? Nasıl kaldıracaktı bu yükü?

Ege ağlıyordu. Duvarın kenarına çökmüş "Ablamı istiyorum!" diyerek ağlıyordu. O küçücük bedeni farkındaydı. Ablası bir daha gelmeyecek, onunla oyun oynamayacak, onunla uyuyamayacak, sarılamayacaktı...

Ece Hanım ve Koray Bey sandalyelere adeta çökmüştüler. Onun o çocuk ruhuna aldığı darbeleri iyileştirememişlerdi bile.

Nasıl ebeveynlerdi onlar? Nasıl bırakıp gitmişlerdi, küçük kızlarını?

Sessizlik, aralarında geçen en büyük acıydı.

Murat, kafasını hastane duvarına yaslamış, küçük kız kardeşini düşünüyordu. Hava çok soğuktu, üşümez miydi? O küçük bedeni bu soğuğa nasıl dayanırdı?

Morg...

Kimse kızın soğuk bedenine bakamıyordu.

Oktay hariç.

İkizine yavaş ve sarsak adımlar ile yaklaştı. Çok uzakta değildi, hemen baş ucunda durmuştu. Uzun, turuncu saçlarını okşadı parmak uçları. Gözünden akan bir damla yaş, ikizinin yüzüne damladı.

Ona ağlamak yakışmıyor, diye düşündü Oktay. Hiçbir zaman da yakışmadı.

Yüzüne damlayan bir damla yaşı, titreyen parmak uçları ile sildi. Eğildi ve ikizinin güzel yüzüne baktı. Ellerini ikizinin omuzlarına koydu ve canı acımasın diye yavaşça kendine çekti.

Sarıldı ona. Son kez olduğunu bilerek, hissederek sarıldı. O eşsiz, cennet kokusunu çekti içine.

Lavanta, diye fısıldadı. Fısıltısı acıya bulanmıştı. Odanın içinde yankı yaptı sesi.

Kimse anlam verememişti. Kimse düşünemiyordu.

Oktay'ın göz yaşlarının ardı arkası kesilmedi ama ikizine sarılmayı da bırakmadı. Onun kokusunu daha yeni öğreniyordu ve bu onun canını yakıyordu.

O günden sonra, morgta, Nil'in kokusunu aldıktan sonra hep lavanta götürdü mezarına. Mezarı yalnızca lavanta doluydu. Ailecek, her hafta yarım kalan parçalarına gidiyor, Oktay'ın isteği üzerine lavanta dikiyorlardı.

.

Sevgili Ailem'e...

Neden bilmiyorum ama size veda ediyorum. Uzun bir zamanım yok, bunu hissediyorum. Yakın bir vakitte bu dünyadan göçüp gideceğim belki de...

Hepinizi çok sevdiğimi söylemek isterim. Annem, babam, kardeşim, ikizim, abilerim... Bana öyle güzel aile oldunuz ki, bu zamana kadar olan duygularım canlanmıştı sanki.

Araf abim, sana hiçbir zaman dargın veya kızgın değilim. Mümkünse arkamdan ağlama, ağlamayın. Eğer sana küs olduğumu düşünüyorsan, hayır. Olsam da, uzun bir zaman önce affettim.

Kalbimdeki umut tohumlarını kurutmadığınız için teşekkür ederim.

Belki bilmiyordunuz ama; sessizlik, size olan sevgimdi. Sesimi belki de duymadınız ama merak etmeyin çok da önemli değil zaten. Mümkünse beni iyi hatırlayın, sizi üzdüysem de özür dilerim, affedin.

-Nil

.

Kestik...

Bir hikayenin de böylece sonuna geldik.

Umarım beğenmişsinizdir. Sizi üzdüysem özür dilerim, affedin.

Başka bir hikayede görüşmek üzere...

Hayaller Ve KırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin