0.8

19.2K 860 143
                                    

"Benim ölmemi sağlayan sensin! Benim kara toprağın altında olmamın sebebi sensin!" Haykırışları kulaklarıma dolarken, kafamı iki yana sallıyordum.

Konuşmak istiyor ama sesimi bir türlü çıkaramıyordum. Olmuyordu. Bunu bir türlü başaramıyordum.

Gözlerimin önü bulanık bir hale geldi. Bu kez karşımda iğrenç bir herif duruyordu.

"Naber küçük orospu'm?" Ellerim iki yana bağlı bir şekildeydi. Hareket edemiyordum. Kalbim ağzımda atarken, sesim hala çıkmıyordu.

Benim değil ama ablamın acı çığlığı duyuldu. O an bedenim değil, ruhum acı içine kıvrandı. Saat kaçtı bilmiyorum. Ama tarihi beynime kazılıydı.

3 Mart 2020

Ablamın ve ruhumun selasının verildiği tarih.

Sesler kesildi. Aynı benim sesim gibi, tüm sesler sustu. Beynim sanki sisli bir dumanla kaplanmış ve görünmez olmuştu.

"Nil!" Ablamın sesi, kulağımı çınlattı. Ölmemiş miydi?

"Nil!" Tekrar etti adımı. Ölmemiş miydi?

"Nil! Uyan!" Yerimden sıçramam ile Emir'in endişeli suratı karşıladı beni. Dikkatle beni inceliyor, bir şeyim olup olmadığını kontrol ediyordu. Alıp, verdiğim derin nefesler bana yetmiyor gibiydi.

''İyi misin?'' Kafamı onaylar anlamda salladım. Ağzıma uzattığı suyu elime alarak yavaşça yudumladım. Bu aralar ablamı çok fazla rüyamda görüyordum. En kısa sürede mezarına gidecektim.

Suyu bitirdiğimde, yatağın kenarında duran küçük sehpaya koydum. Bana hala endişe dolu bakan Emir'e ufak bir gülümseme sundum. 

Konuşmaya dilim yoktu, bedenim de ancak bu kadar işe yarıyordu.

''Emir! Nil! Yemek hazır, hadi sofraya!'' Annemin sesi ile yataktan kalktım. 

''Sen üzerini giyin gel, tamam mı?'' Kafam ile onayladım onu. O, odadan çıkarken derin bir nefes aldım. Rüyamın üzerine düşünmek istemiyordum. O rüyayı unutmak bana daha iyi gelirdi hatta.

Emir'in dediği gibi üzerimi giyindim ve odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağıya inerken, mutfaktan gelen sesler daha da netleşmişti.

''Ne gördü bilmiyorum. Ama kötü bir rüya olduğuna eminim.'' Emir'in sesini duyduğumda, mutfak kapısının önünde duraksadım.

''Ne yaşamış acaba?'' Kuzey'in kulağıma dolan, meraklı ama bir o kadarda endişeli sesine tanık oldum.

Belime konan el ile irkildim. Arkamı döndüğümde bu kişinin Araf abim olduğunu gördüm. Kalbimi bu kadar çok kırmasına rağmen onu nasıl hemen affetmiştim, bilmiyordum. Ama benim için canını vermesi, ablamın yaptığını yapması beni ona itmişti.

''Hadi gel masaya geçelim.'' Gülümseyerek söylediği şeyi, kafam ile onayladım.

''Günaydın.'' Murat tam ağzını açmışken Araf abimin girmesi ile susmuştu. Bana bakarak ufak bir tebessüm gönderdi. Biliyordum. Geçmişimin onlar için ne kadar merak uyandırıcı bir şey olduğunun farkındaydım.

Oysa sadece acıdan ibaret bir geçmişim vardı. İyikilerim hep ablamlaydı ama üç yıl önce o da beni bırakıp gitmişti.

''Size de günaydın!'' Annemin neşeli sesiyle mutfağa girmesi, benimde tebessüm etmeme yol açmıştı. Eliyle omzumu hafifçe sıktı ve yanımdan geçerek babamın yanına oturdu. Bizde Araf abi ile boş iki sandalyeye oturduk.

EMİR'DEN...

Yemeğini yiyen küçük kardeşimi izledim. O güzel, parlayan gözleri tabağındaki yemeğe bakıyordu. İstiyordum. Onu kollarım arasına alarak sıkı sıkı sarmak istiyordum. Ama olmuyordu. Diğer kız kardeşim buna engeldi.

Küçük kız kardeşimin kanlı vücudu aklıma geldi bir an. Yeniden öldü sanki. Yeniden ruhumu benden çaldı. Sıkı sıkı kapattım gözlerimi. 

Onu unutmak istemiyordum ama kötü hatırlamak ölüm gibi bir şeydi. 

Sevgimi yeterince gösterememiş miydim? Ona olan sevgimi görememiş miydi? O zamanlar, onu olmayan kardeşim yerine koyduğumda bunu hissetmemiş miydi?

Gözlerimi açarak, şimdi olan kız kardeşime baktım. Onun varlığı yeterdi. Yeterdi değil mi? 

Ya ona da sevgimi hissettiremezsem? Ya o da bırakıp giderse beni?

Sus, demek istedim kendime. Sus ve bir daha da konuşma.

Bana kendimi daha da suçlu hissettirme.

KUZEY'DEN...

Sessizce yemeğini yiyen kız, canımı acıtıyordu. Kalbime bir ok saplıyor ve onu en derine itiyordu. Kolay bir acı değildi, bende güçlü değildim. Paramparça etti kalbimi, ama ben yine de ağzımı açıp tek bir kelime etmedim. Edemedim.

Ben bu ailenin belki de en eğlencelisi, ayakta durmalarını sağlayan bir dayanaktım. Ama ben aslında çoktan yıkılmış olan bir çöptüm.

Yanımda duran bedenini görüyordum. Bekliyordum. Ne zaman bende bir kusur bulacak ve bunu yüzüme vuracak diye. Ama o öyle güzel kalpli, öyle iyiydi ki, bir kusurumu bulsa onunla nasıl yaşamam gerektiğini öğretecek gibiydi.

Bazıları gibi canımı yakarak değil, bana sevgisini göstererek seviyordu beni. Belki konuşamıyordu ama gözleri parlıyordu. Kıskançlık veya öfke ile değil, sevgi ve şefkat ile parlıyordu.

Karşımda duran ve benim onu izlediğimden habersiz olan kız, bu aileye yeni gelmesine rağmen aralarından en sevdiğim kişi olmuş ve ilk sırada yerini almıştı. Ege ile ikisi, artık benim baş tacımdı.

Bundan her ne kadar habersiz olsalar dahi...

ECE HANIM [ANNE]...

Bu kız neden aynı ben lan? Hayır yani kendimi kopyaladım da haberim mi yok? Babası olacak kılıbık da aşık aşık bakıyor ona zaten.

Heyy! Senin karın benim! Canına mı susadın?

Neyse, benim kızım zaten bana benzeyecek. Başka kime benzeyecekti pardon? Ellerin karısına mı? Benim kızım o!

Masaya şöyle bir baktığımda paşalara taş çıkaran oğullarım, benim bir tanecik kızıma bakıyorlardı. Ege ise kızım, benim kızım ile konuşuyordu.

''Benim kızım.'' Herkes bana dönünce ne yaptığımı anladım ve yüzüme şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirdim.

''Yani kızım, diyorum ki seninle bugün dışarı mı çıksak?'' Prenses hanım bana bir kaç saniye bakakaldı. Ardından beni kafası ile onayladı.

Neyse iyi yırttık. Yetmedi, kızımla vakit de geçireceğim.

.

Kestikkk! 

Selamınaleyküm aşkolarr. 

Diğer kişilerin ağzından okumak keyifli ve merak uyandırıcı diye düşünerek bir kaç kişinin ağzından yazdım.

Ayrıca değerimi bilin, sonda sizi biraz da olsun güldürmek için Ece Hanım'ın ağzından yazdım.

Neysemm diğer bölümde görüşürüzzzz!

Hayaller Ve KırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin