2. Bölüm "Can Kırıkları"

1K 37 17
                                    

Cam kırıkları temizlenirdi de can kırıklarını temizleyebilmek o kadar kolay mıydı?
⛓️

O fotoğraflar ve notu düşünmekten kafayı yeme derecesine gelecektim artık. Biz oradayken kim görmüştü yaşananları?
Bana nefret duyan biri miydi? Dün partide yaşananlarla bir ilgisi var mıydı?
Ya fotoğrafları Ömer görürse ne olacaktı?
Ben tek başıma bu kişiyi nasıl durdurabilirdim ki?

Kafamdaki milyonca soruyla uğraşırken matematik hocasının anlattıklarını dinleyemiyordum.
Dün geceden beri içim içimi yiyordu.
Çalan zil sesi ile hoca sınıftan çıktı. O çıkar çıkmaz başımı sıraya koydum. Yok olmak istedim dünyadan.
Dün gece bunun stresiyle uyuyabildiğim söylenemezdi.
Aşırı derecede uykusuz ve yorgun hissediyordum.

Göz kapaklarımı kapatmış sıraya yaslıyken onun sesini duydum...
"Sevgilim, neyin var? Hasta falan mısın?" deyip alnıma konulan bir el.
Yan tarafa oturmuştu.
Onu endişelendirmek istemediğim için toparlanıp başımı sıradan kaldırdım.
"Hayır Ömer, iyiyim dün gece çok uyuyamadım da, uykusuzum o yüzden." deyip gözlerinin için bakarak gülümsedim. O da bana gülümsedi.

Ah şöyle güzel gülme bana Ömer. Bu yükün ağırlığında daha fazla eziliyorum.
Elimi avcunun arasına aldı ve ayağa kalktı. "Hadi o zaman bir kahve içelim uykun dağılsın. Sonraki ders sözlü var Süsen."

Doğru söylüyordu. Hayır yani okulun ilk gününden bir hoca neden sözlü yapardı ki? Şaka gibiydi gerçekten?
Onu onaylayıp ayağa kalktım ve beraber sınıftan çıktık. Aklıma takılan soruyla Ömer'e yaklaşıp sordum tedirgin bir şekilde "Ömer, dün şikayet ettiğimiz adamlara ne yaparlar sence polisler?"

Dün bana gelen kutuyla ilgileri olup olmadığını bilmek istiyordum. Ama bu sorum yine anlamama yetmeyeceğini bile bile sordum. "İfadelerini alıp bırakırlar sanırım. Çünkü ellerinde bir kanıt yok. Sadece bir ihbarla içeri atacaklarını düşünmüyorum. Neden sordun ki?"
diye cevap verdi kafeye doğru giriş yaparken.
"Hiç öyle aklıma geldi." diye geçiştirdim onu.

Kahvelerimizi alıp masaya doğru ilerledik.
Biz Ömer'le biraz sonra olacak sözlü hakkında konuşurken birden yan tarafımdaki sandalyeye biri oturdu.
Kafamı çevirip baktığımda bu kişinin Sarp olduğunu gördüm.
Bakışlarımı Ömer'e çevirince onun da kaşlarını çatmış bir şekilde Sarp'a baktığını gördüm.
"Selam gençler. Nabersiniz?" diye söze girdi Sarp.
Bu çocuk gerçekten tuhaftı. Hiçbir samimiyetimizin olmamasına rağmen bu davranışları kafa karıştırıcıydı.

"Derdin ne oğlum? Ne istiyorsun?" diye sordu Ömer öfkeli bir şekilde.
Sarp gözlerini devirip bana döndü. "Buna sormam hataydı zaten. Sen nasılsın Süsicim?"

Ahanda.

Yine başlıyoruz galiba. Sarp sorduğu soruyla gözlerini bana dikip bir cevap beklerken Ömer durur muydu? Tabii ki de hayır.
"Sana ne oğlum? Kalk git şuradan sinirlerimi bozma benim!"
Her ne kadar sakin bir şekilde cevap vermiş olmasına şaşırsam da her an Sarp'ın üzerine atlayacak gibi duran hareketleriyle şaşırmaktan vazgeçtim.

"Sarp'cım kaç kere diyeceğim sana? Bana sadece yakın arkadaşlarım 'Süsi' diyor diye."
Diye cevap verdim. Bu çocuğun hala yanımızda olmasından rahatsız oluyordum. Her an kavga çıkacakmış gibi.
"Peki şimdilik Süsen olsun o zaman. Dün gece seni partide göremeyince aradım ama açmadın."

Kaşınıyordu gerçekten. "Benimleydi çünkü. Sarp daha fazla tepemi attırmadan defolup gider misin?"
Sarp bıkkınca oflayarak konuştu. "Çok sıkıcısınız. Biz sonra konuşuruz seninle Süsi- pardon Süsencim." deyip kalktı.
Ömer de hışımla ayağa kalkınca önüne durdum. "Bana bak! Seni bir daha Süsen'in bir metre yakınında görürsem olacaklardan sorumlu değilim."

Sır ve Aşk-SüsÖmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin