8-Suicide Squad

2.8K 199 251
                                    


Selam ilginizi çekecek bir bölümle geldim.

Olaylar hızlı gelişip bitiyor bunun farkındayım fakat bu fic bir çok konuya ev sahipliği içeren bir fic olacağı için bunu pekte umursamıyorum.

Yazım yanlışları ve mantık hataları olmuş olabilir. Bunun için özür dilerim.

Bol bol yorum atmayı da unutmayın.

İyi okumalar...

__________

Uyanalı yaklaşık bir saat olmuştu ve yirmi dakika gibi bir süre arabada yolculuk ettikten sonra şimdi de yaklaşık on dakika önce arabadan inmiş ve yolun devamına yaya bir şekilde devam ediyorduk. Taehyung'un dediği gibi yaptığı iğnenin etkisiyle kendimen geçmiş ve derin bir uykuya dalmıştım. Şuan ne kadar bir hap almak istesemde iğneninde etkisiyle birlikte bunu bastırmaya çalışıyordum. Hava kararıyordu akşam olmuştu neredeyse. Taehyung bana acıktığımı hatırlatmış ve şuan bizi hiç bir bilmediğim bir restoranta götürüyordu sanırsam.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde tüm ciddiyetiyle yola odaklandığını ve etrafı izlediğini gördüm. Sanki bir şeye kafasını deli gibi yoruyor ve onu düşünüyordu. Dalıp gitmişti. Gözlerim yine merakla onun çevreyi izleyen kahve gözlerine odaklandı. Her zaman içimden geçirdiğim gibi, içinde ne büyük galaksileri dahi barındırıyordu kahvenin her tonuyla harmanlanan gözleri. O kadar güzeller ki gözleri.. İçerisindeki her hangi bir yıldız olmayı diledim. Oysa ne kadar şanslıydı o yıldızlar onun gözlerine ışıklar saçtıkları için. Ben saçamazdım ki o ışıkları gözlerine.. Ben anca karartırdım o gözleri, yok ederdim içerisinde ki bütün yıldızları.

İç çektim onun bana sunduğu bu müthiş gözlerine karşılık. Daha sonra yakalanmamak adına çaktırmadan tekrar önüme döndüm ve yolu izlemeye başladım. Paris'in neresindeydik bilmiyorum ama her yer birbirine benziyordu sanki. Burası da Kore'ye oranla çok farklı bir yerdi. Buram buram sanat kokuyordu. Çünkü sanki kaldırım taşları, caddeler ve yol kenarında ki eski binalara kadar her yer sanki el emeğiyle nakış nakış işlenmiş ve bir terzinin tüm hünerleriyle yaptığı muazzam bir cadde gibiydi burası. Daha doğrusu gördüğüm kadarıyla burada ki çoğu sokak böyle eşsizdi.

Etrafta ki insanlar yok denecek kadar azdı. Çevrede ki kafelerde oturan tek tük çiftler ve bir kaç çocuklu aileden başka kimse yoktu burada. Ha bir de biz vardık. Fakat biz neyiz ben onu dahi bilmiyordum. Bir arkadaşmıydık? Buna emin değilim. Yoksa birbirine güvenen iki yabancı mı? Bu olabilirdik evet. Ben Taehyung'u ne kadar tanımasamda o beni sanırsam bir kaç şey haricinde tanıyordu. Beni tanımaya nereden ve neden başlamıştı bilmiyorum ama iyiki tanımış dedim kendi kendime. İyiki bulmuş ve görmüştü beni. İyiki sıkıştığım köşeden çıkarmış ve bir umut olmuştu bana.

Sabah Jimin'le yazışmıştım ve bu bana iyi gelmişti yaşadığım bu kabus gibi üç günün sonunda. Ne kadar azar yesemde onunla konuşmak mutlu etmişti beni. Tatilde olduğumu inanmamıştı ve bir uçağa atlayıp buraya geleceğini söylemişti. Fakat türlü yalanlar söylerek ve meb den Paris'te gezilecek yerler bularak ona sahte fotoğraflar atmış ve geziyor olduğuma inadırmıştım zar zor. Gerçi o da haklıydı ya daha önce hiç ona tatile yada yurt dışına gideceğimi söylememiştim. Ve bu biraz ani olunca da şüphelenmişti haliyle.

Hava baya esiyordu. Ve siz şu şansa bakın ki ben yine sadece siyah bir ceket ve altında ki kısa kollu ile çıkmıştım dışarıya. Montumu getimeyi unutmuştum bu yüzden bir an önce bir mont almak zorundaydım. Son baharın ortalarındaydık ve haliylede kışa çok az kalmıştı bu yüzden de hava oldukça soğuktu. Üşüyen ellerimle hızla ceketimin zincirini boğazıma kadar çektim ve ardından ellerimi ceplerime geçirdim ısınmak adına.

Memento More / taekook +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin