Bölümü medyaya bıraktığım şarkıya birlikte okumanızı tavsiye ederim.Yazım yanlışları ve mantık hataları olmuş olabilir, bunlar için özür dilerim. Fark ettiğiniz yerlerde uyarırsanız düzelteceğim.
İyi okumalar dilerim...
____
Kadere inanır mısınız?
Sizi bilmem ama ben inanmam. Çünkü hayatımı kendim yönlendiremediğimi düşünmek, kabullenmek istemiyorum. Ama öyle oluyordu, hayatımı kendim yönlendiremiyordum. Birileri tarafından önceden yazılmış bu sikim sonik kaderime mağlup düşmek zorunda kalıyordum. Kadare inanmıyorum, Tanrıya inanmıyorum. Lâkin bu oyundan farksız hayatı bana sunan bir yaratıcı olduğunu biliyorum. Ben onu bir Tanrı olarak görmüyorum, sadece bir yaratıcı. Tanrı dediğiniz şey merhametli olmaz mıydı sizce de?
Yaşadıklarım sanki bir filmin ikinci serisi gibiydi. Birinci perdeyi babamla bitirmiştim ve şuan Jungkook ile yeni bir seriye başlıyordum. Ama bu seferki sahneler diğerlerinden fazlasıyla farklıydı. Saf acı bu sefer kalbimi yiyip bitiriyordu, bedenim ise sadece buna eşlik ediyordu. Dinlenme sırası ondaydı bu sefer, acı çeken ise ruhum olacaktı. Gerçi bir önceki filmde de acı çeken yine ruhum oluyordu ama sadece bedenen izler daha büyüktü. Onlar gözüküyordu, Jungkook onları görebiliyordu. Acaba kalbimdeki yaraları da görebiliyor mudur?
Ben güçlü bir adamım. Yani öyle olduğumu düşünüyorum, insanların üzerinde bıraktığım izlenim bu çünkü. Gaddar bir mafya olduğum için korkarlar insanlar benden, güçlü olduğumu düşünüp bana yaklaşmaya cesaret dahi edemezler. Jungkook farklıydı. Bunları öğrendiğinde benden bir kez olsun dahi kaçmadı, korkmadan sarılmaya devam etti bana. Peki neden? Beni o zamanlar seviyor muydu ki? Seviyorsa da bu hisler değermiydi ki, her türlü suçu işlemiş, illegal bir hayatı olan bir mafyaya sığınmaya? Bu kadar çaresiz, sevgisiz mi bırakmıştılar benim küçük Ankamı.
Elimde tuttuğum şırınganın içerisindeki sıvı uyuşturucuyu mora terapi makinesinin ilgili bölgesine boşalttım.
Ardından dalgın ve yorgun bir şekilde beni izleyen Jungkook'a çevirdim bakışlarımı. Ona tembelce gülümsedikten sonra elimdeki şırıngayı çöpe attım. Adımlayarak yanına vardığım gibi önünde diz çöktüm ve ellerini acıtmamaya özen göstererek tuttum.Sıcacık elleri içimdeki cennetin imkansız ateşini harmanladı o an.
Ben yanmaya meyilli bir baruttum, o ise beni tek dokunuşuyla yakabilecek ateş. O cennet bizim tek huzur bulduğumuz ve harmanlandıkça bizi kül etmek yerine yeşerten tek yerdi.
"Kötü düşüncelerini derin dalgalı bir okyanusun içerisinde boğ. Çünkü her şey geçecek ve onları bir daha anımsatmayacağım sana."
Gerekirse ona ruhumun sağlam parçalarını armağan edecek ve ölmeye yüz tutmuş ruhunu küllerinden doğurtacaktım.
"Korkuyorum... Ya o okyanusta ben de boğulursam?"
"Şşh" dedim biraz doğrulup ensesinden tutarak kafasını göğsüme yaslarken. "Buna izin vermem.."
Gerekirse o okyanus olurum ve kendi dalgalarımda kendimi boğarım. Fakat senin boğulmana asla izin vermem. Suyunu kuruturum o okyanusun, içerisinde sadece sen ve ben kalırız. Dalgasız, kuru bir okyanusta kötü düşüncelerini sana olan aşkımın ateşiyle kül ederim.
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten sevgilim."
Saçlarını okşamaya başladım kafasındaki bandaja değmemeye özen göstererek. Kim bilir nasıl acımıştı canı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memento More / taekook +18
FanficJungkookie olarak tanınan, miliyonlarca takipçisi olan uyuşturucu bağımlısı sosyal medya fenomeni 20 yaşındaki Jeon Jungkook ve o'na takıntılı olan en büyük fanı aynı zamanda da kurtarıcısı olan 30 yaşındaki baron Kim Taehyung. Dikkat, bu kitapta: •...