Oy ve yorum yapmayı unutmayın arkaşlar, destekleriniz ve düşünceleriniz bizim için çok değerli, keyifli okumalarr... 🤍🫂B&Z
'İstenmeyen çocuktum büyüdüm istenmeyen genç kız oldum. Şimdi ise yabancı bir adamın pis düşüncelerinden dolayı yavaş yavaş ölüyorum. Hissediyorum bu hikayede vazgeçilen ben olacaktım'
~Eylül Naz Kaya~
Eylül Naz Kaya'nın Anlatımından;
Hayat bugüne kadar bana tüm zorlukları yaşatmıştı. Mesela hiç çocuk olmamıştım, çocuk yaşımda ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmiştim ya da öğretilmişti.
Hayal kurmak benim için hep bir lükstü. Daha 7 yaşındayken tek hayalim bir ailemin olmasıydı her gece gözümü kapatmadan önce kurduğum hayalim buydu ve bir süre sonra gerçekleşmeyeceğini anladığımda hayallerede küsmüştüm. Bu hayatın bana çok şey borcu vardı bir çocukluk gibi, bir aile gibi ve şimdi de bir gençlik borçluydu bana.
Ne hayallerle aldığım evimi şimdi sadece düşünmek bile tüm hücrelerimi titretiyordu. O küçük ev zamanında benim tek mutluluğumdu, şimdi ise hayatımın en kötü yeriydi.
Arya'nın ısrarları sonucuyla onlara gitmiştim. Ayla teyze her ne kadar beni Arya'dan ayırmasa bile ben hep onlara yük olacağımı düşünürdüm. Bu yüzden üç günün sonunda sabah olur olmaz haber vermeden evden çıkmıştım.
O evde kalmak benim için her ne kadar kabus gibi olacaksa da onlarda kalamazdım, bu beni daha da zorlayacaktı, biliyordum. Arya dayanmayacak yanıma gelecekti her seferinde, gelmesi benim içinde çok iyi olacaktı ancak umarım Ayla teyze bir şeylerden şüphelenmezdi.
Aryaların evinden çıkmış kendi evime yürüyordum, üç gündür neredeyse adım bile atmamıştım o eve, anlık kararla o gün tüm eşyalarımı da toplamıştım, elimdeki bavula bakıp göz devirdim, geri geleceğimi nasıl tahmin edemedim de bu kadar eşyayı taşıdım kendimle.
Evime yaklaştıkça bariz bir titreme beliriyordu bedenimde, evden çıkarken Arya'ya haber bile vermemiştim, duştan çıktıktan sonra beni göremeyince çok sinirlenecekti ama haber verseydim gitmeme de izin vermeyecekti bu yüzden şuan tek başıma bu titremelerimle baş etmek zorundaydım.
Zor bela ilerlediğim bu sokak beni ilk geldiğim zamanlarda ki gibi bir daha asla mutlu edemeyecekti. Ve içimde olan bu lanet korku da bir daha hiç geçmeyecek gibi.
Ellerimde bitmek bilmez bir titremeyle anahtarı kapıya soktuğumda bu eve ilk girdiğim gün geldi aklıma ve şuan bu halde olmama sebep olan kişilere lanet ettim.
Günler sonra evime girdiğimde o lanet gün yaşadığım şeyler bir tokat gibi çarpmıştı yüzüme ve istemsiz gözümden akan yaşlara sebep olmuştu.
***
Yaşanan o olay üzerinden günler geçmişti ama bende bıraktığı izler hala bakiydi. Kollarımdaki parmak izleri morartıya dönmüş, zorla öpmeye çalıştığı boynum ise morluklarla doluydu. Şimdi söyleyin bana kim suçluydu bu hikayede? Bana benim iznim dışımda dokunan adam demeye bin şahit insan müsveddesi mi yoksa beni korumak için onu öldüren Arya mı?Belki de hepimiz suçluyduk belki de saklamak yerine her şeyi polise anlatmalıydık. Bu dünya eğer kadınsanız çok zordu.
Evin duvarları üstüme üstüme gelirken ve bana o günü hatırlatırken daha fazla dayanamamış hızla kendimi dışarı atmıştım.
Nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. Aklımda milyonlarca düşünce vardı hangisini yapmam gerekiyor hangisini yapmamam gerekiyor bilmiyordum. Hayatım hep zorluklarla geçmişti bunu acındırmak için söylemiyordum gerçekten öyleydi. Doğduğum gün daha istenmemiştim bu dünyada ve annem tarafından bir yetimhanenin önüne bırakılmıştım. Yetimhane yıllarım ise hep zorbalıkla geçmişti. Daha küçüktük oysa kötülük diye bir kavramı dahi bilmememiz gerekirken ben yaşıtlarım tarafından hep dışlanan kız olmuştum. Onlar ne yaparsa yapsın kimseye kötü davranamamıştım içim el vermemişti. Düşünmüştüm çoğu zaman hatta kötü şeyler yapmak istemiştim ama hiç yapmamıştım. Belki de bu yüzden başıma bu kadar kötü şey gelmişti.
Yürüdüğüm yol, ağır ağır attığım adımlar, gözümün önünden gelip geçen geçmişim ve beni fazlasıyla korkutan geleceğim. Yüzümün en son ne zaman gerçekten güldüğünü hatırlamıyordum bile, bir umudum kalmış mıydı? Bilmiyorum. Kendimi tutmakta o kadar zorlanıyordum ki artık, gözlerimin dolmasını bile engelleyemiyordum. Evimin bir kaç sokak aşağısında olan sahil yoluna gelmiştim, hava serindi, yüzüm ve ellerim üşüyordu, yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımsa değdiği her yeri yakıyordu sanki. Ellerimi üzerime giydiğim montumun cebine koyduğumda telefonumun titrediğini yeni farkediyordum, Arya'yı unutmuştum resmen, haber vermeden çıkmıştım ve telefona da hiç bakmamıştım.
Telefonu direk elime alıp aramayı cevapladığımda telefonun arkasından gelen endişeli sesini duydum Arya'nın
"Eylül sen neredesin ya? Deminden beri seni arıyorum, kafayı mı yedirteceksin sen bana? Nasıl haber vermeden çıkarsın ve kaç saattir neden aramalarıma cevap vermiyorsun, evine geldim evde de yoksun? Neredesin sen? " Kızmıştı ve çok korkmuştu, ne derse haklıydı, aynı durumda ben olsam ben daha çok korkardım, kendimi kötü hissetmiştim. Sesimin biraz daha iyi çıkmasını umarak.
"Arya sakin ol kardeşim, merak etme iyiyim, sadece eve gelmem gerekiyordu, sizde rahat olmayacağımı biliyordun, telefona bakamdığım için özür dilerim gerçekten akıl bile etmemişim. "
"Eylül sen bana kafayı mı yedirteceksin? Hadi eve gitmeni anlarım telefona bakmayı unuttum ne demek ya, ne kadar korktum başına bir şey geldi diye haberin var mı senin? Ayrıca kapının önündeyim, neredesin sen? "
"Canımın içi gerçekten kendimi kötü hissettim, biraz yalnız kalmam gerekiyordu, dışarı attım kendimi, yanına geleyim diyeceksin biliyorum ama şimdi bana biraz zaman versen, ben geleceğim yanına, söz veriyorum. " Arya'nın çektiği iç çekişleri canımı yakmıştı, benim için çabalıyordu, farkındaydım, sadece onun zaten ne kadar kötü olduğunu bilerek bir de kendimle sürüklemek istemiyorum her yere, bazı şeyleri bir başıma da halletmem gerekiyor.
"Peki Eylül, bari nerede olduğunu söyle, aklım sende kalmasın. "
Onu çok sevdiğimi ve nerede olduğumu söyleyerek telefonu kapattım. Gördüğüm bi banka oturdum ve denizi seyretmeye başladım. Gözlerimden yaşlar istemsiz ve de sessiz bir şekilde akıyordu.
Bazı ağlamalar haykırırdı, "artık bu acı bitsin" der gibiydi bazı gözyaşları. Oysa benim şuan akıttığım yaşlar o kadar sessiz sedasızdı ki o kadar kimsesizdi ki. Benim bu ağlamam aslında her şeyin bitmiş olduğunun bir kanıtı gibiydi.
Vücudumu hissetmeyecek kadar üşüdüğümü farkedince artık Arya'nın yanına dönmeye karar verdim, onu daha fazla meraklandırmamalıydım. Tam kalkmış yoluma devam edecekken, çaprazımda uzun boylu, sert bakışlı, tanımadığım bi adamın bana baktığını farkettim, kendimi yakalanmış gibi hissederken, ellerimi istemsiz gözlerimden akan yaşlara götürüp onları sildim, adamın bana neden baktığını bilmiyordum ama bakışlarında tahmin edemeyeceğim derece de garip bir mana vardı, sanki daha önce kimsede olmayan bir bakıştı bu.
Ne yapacağımı bilemez şekilde hâlâ adama bakıyordum ve ilginç olan adamda bana bakmaya devam ediyordu, öyle garip bir his veriyordu ki bakışları bana gözlerimi çekmek istemiyordum.
Aradan birkaç dakika geçmişti, gözlerimi kaçırdım ama tekrar bakışlarımı bu yabancıya çevirmek istiyordum, sanki bu adamın benimle bir yerlerden bir bağlantısı var gibiydi. Tekrar gözlerimi ona çevirdiğimde istemsiz bir şekilde incelemeye başladım onu.
Kopkoyu gözleri vardı hatta o kadar koyuydu ki, gece gibiydi, hayatım gibi kapkaranlık gözleri vardı, biçimli bir yüzü, sanki hiç gülümseme tatmamış gibi hissiz dudakları, her nefes alıp verişinde kendini belli eden göğsü ve geniş omuzları...
Bi dakika bu adam neden hâlâ beni izliyordu ve ben neden karşılık veriyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM SESSİZLİĞİ
ActionEllerim titriyordu her titreyişte yere damlayan kanların çıkardığı ses ortamın sessizliğine tezat çığlık çığlığaydı. Hepimiz susuyorduk, korkuyorduk. Önümüzde ölü bir beden! Soru soramıyorumdum kendime, kimse tek kelime edemiyordu, ölüm aslında ço...