*Küfür İçerir
FLASHBACK
Yıl 2015 Yer Silvan
Yoğun ateş yeni kurulan timi zorluyordu çoğu bu işe neden girdiğini sorguluyordu kimi şuan bırakıp gitmek ister misin deseler evet derdi hemen hemen hepsi toy küçük küçük çocuklardı yirmi bir, yirmi iki en büyükleri yirmi beş yaşındaydı korkuyorlardı ölmek nasıl bir şeydi ki insanın bedenine yabancı bir şey girse çok acıyordur kesin diye düşünüyorlardı küçük bir bıçak kesiği bile insanın canını alacak şekilde ağrıyordu bir el bombası gelse ya da mayına bassalar ne olurdu ki hisseder miydi insan yoksa hissetmesine fırsat bile kalmaz mıydı belki ölmezlerdi uzuvları kopardı düşüncesi bile çoğu kişinin yüzünün buruşmasına ve hiç tatmasalar bile gayipten acı duymasına yeterdi. Alparslan henüz yeni başlamıştı, bu timdeki ve mesleğindeki ilk göreviydi MSÜ'den tanıdığı akranları vardı ama komutanlarını henüz tanımıyordu bile birbirlerinin huyunu suyunu bilmiyorlardı ama omuz omuza çatışıyorlardı sağındaki silah arkadaşına baktı hiç bir fikri yoktu adını bile unutmuştu devrem diyorlardı birbirlerine kötü biri miydi naletin teki miydi ya da belki ömründe çakallık görmemiş tertemiz biriydi belki anasının kuzusuydu kendisi gibi kimsesizdi ya da, ne için asker olmuştu bir amacı olsun diye hayır hiçbir şey düşünmemek için kafasını meşgul etmek için girmişti ama sorana öyle diyordu adam olmak için sokakta büyümüştü ne kadar zor olduğunu biliyordu sokak herkesin kaldırabileceği gibi değildi rahat bir yatak bir tas çorba için adam öldürenler vardı ya da Alparslan gibi hayatını kurtarmaya çalışanlar yani ya batarsın ya da çıkarsın yanı başında duran genç adama baktı üniversiteden beri hiç ayrılmamışlardı ne zorluklarla bugüne geldiklerini düşündü hiç kolay olmamıştı kazanmışlardı ama kaybetmişlerdi de ama dostu hep ondan daha soğuk kanlı olmuştu buz mavisi gözlerde korkuya ya da pişmanlığa yer yoktu profesyonel olarak yaklaşmaya çalışıyordu karşısına çıkan her olaya ama Alparslan genç adamın ne kadar acı çektiğini biliyordu ona bakan gözlere döndü İrfan şuan birbirlerini motive etmeye çok ihtiyaçları vardı gülümsemese de elini dostunun omzuna koydu hayatında bir o kalmıştı babası ölmüştü sevdiği kadını da görmüyordu artık heybesinde bir dostluk kalmıştı bazen Alparslan'a sımsıkı sarılıp sakın beni bırakma demek istiyordu ama iğrendiği bir gardı vardı o böyle yetişmişti işte sevgisini göstermek zayıflıktı babası böyle öğretmişti ona mermi sesleri ikilinin bakışlarını bozdu kafalarından geçen vızırtı gibi sesler timi huzursuz ediyordu ş*refsizler yaklaşıyordu bağırış sesleri sanki yanı başlarında gibi netti psikolojik baskı uygulamaya çalışıyorlardı Alparslan kafasını kaldırıp ardı ardına sıkmaya başladı telsizden duyduğu komutanıyla yerine sindi "lan oğlum o mermiler sayılı yarınlar yokmuşçasına sıkma lan isabetli atın" diye bağırdı İrfan Alparslan'ın yaptığı çömezliğe güldü "sen bana mı güldün lan?" "işim olmaz" dedi İrfan, Alparslan İrfan'a yaklaşarak "sana bir şey söylemem lazım" dedi İrfan ne var anlamında kafasını salladı "ben galiba aşık oldum" İrfan kaşlarını çatıp yanındaki adama baktı "aşk aptallıktır sonu hüsran olur dikkat et" dedi Alparslan kahkaha atmaya başladı "bunu senin demen ne kadar ikonik" İrfan yüzünü buruşturup "ironik demeye mi çalıştın?" diye sordu "her neyse *mına k*yim" diye bağırdı ona doğru Alparslan bazen bu adamın ukalalığına sinir oluyordu bir anda kulakları tırmalayan bir sesle mevziide ki çoğu kişi olduğu yerde savruldu Alparslan kendisini geri iten kuvvete karşı koyamadı gözlerini sıkı sıkı kapatmış olayları idrak etmeye çalışıyordu yanına sürünerek gelen İrfan'ı görünce derin bir nefes verdi toz topraktan etraf neredeyse görünmüyordu göz pınarlarına biriken toprağı elinin tersiyle temizledi İrfan ona bir şeyler soruyordu ama kulakları çınladığı için onu duymuyordu sırtı düşmenin etkisiyle ağrıyordu gözlerini İrfan'a kilitleyip "öldüm mü lan ben?" diye sordu İrfan içinden sabır çekiyordu ne yapacaktı bu adamla hiç bilmiyordu "ölüm anında nefes daha düzensiz ve genellikle daha yavaştır. (Cheyne Stokes solunumu) Hızlı hızlı nefes almanın ardından nefes tamamen durabilir. Eller ve ayaklar morumsu ve lekeli (benekli) olabilir. Bu benekler yavaş yavaş kollara ve bacaklara yayılabilir. Dudaklar ve tırnak yatakları mavimsi ya da mor olabilir. Kişi genellikle yanıt vermemeye başlar ve gözleri açık veya yarı açık olmakla beraber çevreyi göremezler. Sonunda nefes tamamen sona erer, kalp durur. Ve ölüm artık meydana gelmiştir. Bakayım sende bir şey var mı?" dedi İrfan açıklamasının sonunda Alparslan inanamaz gözlerle ona bakıyordu "ne anlattın lan sen şimdi" diye çıkıştı ona "çok kitap okuyorsun doktorcum bu kadarı sana bile fazla" "doktorcum mu?" diye sordu İrfan anlamaz bir ifadeyle "ne bilim oğlum sen öyle bilimsel bilimsel açıklayınca ondan dedim" diye yanıtladı onu Alparslan, İrfan elini Alparslan'a uzatıp kaldırmak için elini tuttu "ölmek yok ayrılmak da yok anladın mı Alparslan" dedi ciddiyetle Alparslan tebessüm edip "merak etme belan olmaya devam edeceğim seni bensiz bırakır mıyım hiç o zevki tattırmam sana asla" dedi İrfan'ın gerçekten çekeceği vardı bunu çok net anlamıştı.
Alparslan karşısında duran mavi gözlü adama baktı belli ki ikisinin de aklına aynı anı gelmişti "sen sözünü tutmadın" diye mırıldandı, İrfan onun ne demek istediğini anlamıştı Alparslan arkasına dönüp donuk gözlerle bakan Ahu'ya seslendi "galiba senin gibi bende kafayı yedim" dedi Ahu sol gözünden bir yaşın firar etmesini engellemedi bunu yapmadı. Odada ki herkes şuan olanları idrak etmeye çalışıyordu Alparslan önüne döndü bu gözünün önünden gitmeyen hayal sinirini bozmuştu sağ elini kaldırıp karşısındaki adama yumruk attı sendeleyen İrfan'la gözleri kocaman açıldı "ne oluyor laan böyle bir şey mümkün değil kafayı yedim iyice s*ktir" diye bağırdı Ahmet burnundan soluyan bir ifadeyle askerine baktı "şimdi zamanı değildi" dedi bastırarak İrfan'ın arkasından içeri giren Osman Paşa'yla Ahmet kendine çeki düzen verdi "artık bir sakınca yok Ahmet" dedi tok sesiyle Ahmet komutan içine kaçan sesiyle 'emredersiniz' gibi bir şey mırıldandı İrfan buğulanan gözleriyle Ahu'ya baktı gerçi ona bakmaya hakkı var mıydı bilmiyordu Ahu aynı donuk ifadeyle ona bakıyor delirdiğini düşünüyordu hepsi hayaldi ona göre şuan odada bulunan insanlar yaşanan durum hepsi İrfan tekrar Alparslan'a dönüp sarılmak için hamle yaptı "kar-" beklediği şey geri çekilmesi değildi afalladı Alparslan sinirli bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu
"sen benim kardeşim değilsin benim senin gibi bir kardeşim yok"
*İrfan'ın geri dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz pek saygı değer okuyucular
*Siz Alparslan'ın ya da Ahu'nun yerinde olsanın nasıl bir tepki verirdiniz? Ya da İrfan'ın yerinde olsanız nasıl bir tepki almayı umardınız?
*Flashback sahnemizi beğendiniz mi?
*Bölüm hakkındaki düşüncelerini belirtmeyi ve yıldıza dokunmayı unutmayınız sevgili dostlar hoşçakalın Allah'a emanet olun 👋👋👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ ÇİÇEĞİ'M
General FictionKara gözlerini yavaşça açtı ve benim kahverengi gözlerimi buldu, içimde çatlamış susuz kalmış topraklarım her gözlerime bahşettiği bakışlarda can buluyor, sulanıyordu güzel gözlerini kırpıştırdı, "ez te hez dıkım" dedi. Kürtçe olduğunu anlamıştım...