*Murat'ın ağzından
*Küfür İçerir
Alparslan abi gideli yarım saatten fazla oluyordu hepimiz kalktığımız yerlerimize oturmuştuk Mert ve ben anlamaz gözlerle bir o yana bir bu yana bakıyorduk. Kafamı Ahu abladan tarafa çevirdiğimde son yarım saattir baktığı noktaya bakıyor ve enteresan bir şekilde sesini bile çıkarmıyordu İrfan abinin ise gözü sürekli ondaydı tabi Barbaros'un da onların arasında anlamlandıramadığım bir şey vardı sanki aralarında bir şeyler geçmiş gibi Osman Paşa namını duyduğum ama birebirde tanışmadığım ve görmediğim biriydi Alparslan abi ondan oldukça söz etmişti gerçekten adam bir geldi pir geldi Ahmet komutanım bile süt dökmüş kedi olmuştu karşısında tabi bizde öyle kabaca operasyon sebebiyle böyle bir şey yaptıklarını ve İrfan abinin bir kabahati olmadığını açıklamışlardı Osman Paşa ve Ahmet komutan İrfan abiye üzülüyorum gerçekten evet hepimizin başına bir sürü şey gelmişti ama onun yerinde olmak istemezdim ama o ş*refsiz onu seçmişti aklıma İrfan abinin vurulduğu zaman sonrasında hastanedeki halimiz geldi evet normalde ona kızgın olmamız gerekirdi ama bunu kendisi seçmemişti vatan içindi her şey , kapı tıklatıldı ve içeri başka timden biri girdi önce Osman Paşa'ya daha sonra da Ahmet komutana selam verdi "komutanım ifade için sizi bekliyoruz" dedi çıktı uzun zamandır sessiz duran İrfan abi ayağa kalktı "komutanım izin verin ben de gireyim" Ahmet komutan kaşlarını çattı "ben kimlerin gireceğine karar verdim sen uzak dur İrfan" dedi sert ses tonuyla Ahmet komutanım babacan bir insandı ama söz konusu iş olunca asla acıması veya toleransı yoktu sivilde can ciğer oluyordu ama karargahta sanki seni tanımıyor gibi davranırdı oldukça profesyoneldir İrfan abi gözlerini Ahmet komutandan çekmedi Osman Paşa'dan müsaade istedi ama Ahmet komutanın verdiği komutla kalktığı yere geri oturdu derin ve sıkıntılı bir nefes verdi başını önüne eğip elleriyle oynamaya başladı Ahmet komutan Mert'e seslendi "Mert sen Alparslan'ı bul oğlum deli saçma sapan bir şey yapmasın" "emredersiniz komutanım" dedi ve hareketlenip çıktı Mert'te Ahmet komutan bize dönüp "benimle ifadeye girecekler gelsin onun dışındakiler çıkabilir" "komutanım izninizle" dedi Osman Paşa'ya dönüp o da kafasıyla onayladığında hepimiz oturduğumuz yerlerden kalktık odadan teker teker çıktık Osman paşa bizden ayrıldı karargahın uzun koridorunda ilerlerken yanımdaki İrfan abiye gözlerim kaydı omuzları çökmüş bir kaç ayda on yıl yaşlanmış gibi görünüyordu uzamış sakalları çökmüş göz altları onu ele veriyordu bu hususta ifade odasının önünden ilerlerken o itin sesi duyuldu bir anda yanımdan bir rüzgar geçti gibi oldu İrfan abi odaya girip kapıyı kilitledi Ahmet komutan "İrfan sakın bir delilik yapma emrediyorum sana çık o odadan" diye bağırmaya başladı. Arkasına dönüp Barbaros'a seslendi "yedek anahtar olacaktı bu manyak bir şey yapmadan bul hemen" diye kükredi Barbaros koşarak yanımızdan ayrıldığında bizde cam odanın arkasına geçtik Osman abi içeriye bağlanan mikrofonla İrfan abiye sesleniyordu ama İrfan abi kimseyi duymuyordu karşı karşıya oturmuş gözlerini ayırmadan ona bakıyordu sağımdaki Ahu abla da gözünü kırpmadan İrfan abiye hepimiz tepkisini merak ediyorduk "tanıdığın şeytan tanımadığın dosttan daha iyidir" dedi histerik bir şekilde gülerken o şerefsiz ifadesiz bir şekilde ona bakıyordu "seni tanıyorum o kadar basitsin ki damarına basmak o kadar kolay ki" diye devam etti onu kızdırmaya çalışıyordu ve başarıyordu da adeta gözü seyiriyordu ve kuduruyordu it herif ama gururundan da sesini çıkarmıyordu "aylardır gölgen gibi peşindeyim her yerde adamım var beni çok hafife aldın Esat" dedi sustu bir süre "iyi adamdır Diyarbakır'da iki sene omuz omuza görev yapmıştık" "s-s-sen ne dedi" dedi kekelerken "doğru duydun hani şu sağ kolun olan Esat hani öldürsün işkence etsin diye beni eline bıraktığın adamın" bir anda daha önce İrfan abiden duymadığım şiddette bir kahkaha attı karşısındaki it anlamaz ve şok olmuş gözlerle şekilden şekile giriyordu İrfan abi ani bir hareketle kalktı arkasındaki sandalye bu rüzgara dayanamayıp devrildi ellerini masaya vurdu gözlerini bizden tarafa çevirdi tekrar o şerefsize döndü "benim hayatımı mahvettiniz lan beni öyle bir adama dönüştürdünüz ki ucunun size dokunacağını hiç düşünmediniz" pür dikkat onu dinliyorduk Ahu ablanın gözlerinden akıyordu yaşlar yüzüne bakmadan anlamak imkansızdı öyle usul usuldu "senin ve o çok güvendiğin şerefsizlerin yaptığı eylemlerde kaç silah arkadaşımı kaybettim lan ben toprağa verdiğim adamların sayısını unuttum seni burada paramparça etmek vardı ama dışarıdaki komutanım seni öldürürsem dilinden kurtulamam" dedi sinirden gülerken ellerini itin çenesine koydu "konuşsana itoğlu it hadi o iğrenç kahkahanı at operasyonda o mağarada yaptığın gibi yap o ağzını yaya yaya konuş benimle hadi!!!" adeta kükremişti sona doğru elleriyle ittiği şerefsiz yere düştü üstüne çıkıp art arda yumruklar atmaya başladı "sizin gibiler ne bilirsiniz lan vatan ne demek uğruna ölmek ne demek geride her şeyi bırakacak kadar bağlanmak bir bayrağa sevdalanmak ne demek nereden bileceksiniz laaan" kendinden geçmişti artık İrfan abi Osman abinin ve dışarıdan sesi gelen Ahmet komutanın sözlerini işitmiyordu hunharca vuruyordu altındaki adama nefes nefese geri çekildi eli boydan boya kanla kaplanmıştı biraz kendi kanı biraz o şerefsizin kanı kapının kilidini çevirip açtı bizde odadan çıkıp oraya gittik yüzü gözü dağılmış çıktı İrfan abi derin derin nefesler alıyordu gözleri Ahu ablaya kaydı Ahmet komutanın serzenişlerini duymuyordu gözlerini bir an ayırmadı Ahu abladan o da İrfan abiye bakıyordu. Barbaros gergin ortama koşa koşa geldiğinde geç kaldığını fark etti tüm gözler kısa süreliğine ona çevrilip tekrar İrfan abiye toplandı bütün endişeli ve meraklı gözleri arkasında bırakarak koridor boyu ilerledi Ahmet komutan burnundan soluyarak gitti bende etrafa anlamaz gözlerle baktım Osman abi ile göz göze geldik dağılmaya karar verdiğimizde hepimizin üzerinden tır geçmiş gibiydi Osman abi ve ben hareketlendik ve ortamdaki herkesle vedalaştık ağır ağır koridorda ilerledik ikimizin de ağzını bıçak açmıyordu bende bu konu hakkında konuşmanın gereksiz olduğunu düşünüp sessiz kalmayı tercih ettim karargahın merdivenlerini inerken sessizliği Osman abi bozdu "eve mi aslanım?" "Evet abi Asmin de evde" Osman abi kafasını salladı arabaya doğru ilerlerken telefonum çalmaya başladı ekrana baktığımda Barbaros'un aradığını gördüm Osman abiyi elimle durdurup aramayı cevapladım "Murat karargahtan çıktınız mı?" "hayır dışarıdayız" "hastaneye gitmemiz gerekiyor" telefonun kapanmasıyla soracağım soru ağzımda tıkalı kaldı kaşlarımı çatıp Osman abiye döndüm "hastaneye gitmemiz gerekiyormuş" soru dolu gözlerle birbirimize baktık kaldık yine kime ne oldu....
*Evet dostlarım bu bölüm de bitti biraz içime sinmedi gibi oldu ama inşallah iyi olmuştur.
*Bölüm hakkındaki yorumlarınızı belirtmeyi ve yıldıza dokunmaya unutmayınız.
*Bir sonraki bölümde görüşmek üzere Allah'a emanet olunuz ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ ÇİÇEĞİ'M
Tiểu Thuyết ChungKara gözlerini yavaşça açtı ve benim kahverengi gözlerimi buldu, içimde çatlamış susuz kalmış topraklarım her gözlerime bahşettiği bakışlarda can buluyor, sulanıyordu güzel gözlerini kırpıştırdı, "ez te hez dıkım" dedi. Kürtçe olduğunu anlamıştım...