*Bu bölümü bir okuyucumun isteği üzerine İrfan Soylu'nun kaleminden okuyacaksınız iyi okumalar dileriz.
Alarmın sesiyle uyandım daha gün doğmamıştı her zamanki rutin işleri halledip aşağıya indim o daha gelmemişti saatime baktığımda kahvaltıya beş dakika olduğunu gördüm yerime geçip beklemeye başladım saat tam yedi olduğunda onu merdivenlerin başında gördüm başımı eğip gözlerimle tabağın altın işlemelerini incelemeye başladım sandalyenin çekilme sesiyle biraz içten içe titredim "Günaydın " içime kaçmış sesimle "günaydın" diyebildim sadece kahvaltı bitiminde kalkmak için onun kalkmasını bekledim ama kalkmadı sakin ve sessizce en iyi bildiğim şeyi yaptım masayı incelemek başımı kaldırıp yüzüne bakmaya cesaretim yoktu çünkü tok sesi bütün oda da yankılandı benim içimde de "Bugün başlıyorsun sana öğrettiklerimi sakın unutma yüzümü kara çıkaracak olursan sonuçlarının ne olacağını biliyorsun" "merak etmeyin biliyorum elimden geleni yapacağım" "bana elinden gelenin fazlası lazım! sakın unutma sen Necdet Soylu'nun oğlusun herkes bunu böyle biliyor" son sözü yine o söyledi bende sanki o masaya çakılmış gibi kaldım bir süre yine o ne diyorsa onu yaptım odama çıkıp üstümü değiştirdikten sonra aşağıya indim tekrardan, beni bekleyen arabaya binip okula gittim onun düşmanları çok olduğu için bir kaç korumayla indim arabadan haliyle fazlasıyla dikkat çektim bana bakanların arasında bir çift yeşil göz dikkatimi çekti daha sonra yanımda ki korumanın beni itmesiyle okula girdim kimi hayran gözlerle bakıyordu kimi kıskanç kimi de korkan anlaşılan ben gelmeden namım gelmişti bana korkan gözlerle bakanları görünce irkildim bu hayatta en son isteyeceğim şey ona benzemekti ama bu benim elimde değildi sanırım onun bende kontrol edemediği bir merhametim kalmıştı asla onun kadar gaddar olmayacağım diye söz veriyordum kendime o her ne kadar onun oğlu olduğumu iddia etse de ben annemin oğluydum kimi zaman sanki iğrenç bir şeymiş gibi yüzüme vururdu bense içten içe gurur duyardım sınıfa geçtiğimizde hepimiz komutanlarımızı bekliyorduk etrafıma baktığımda kimi uyukluyordu kimi yanındakiyle sohbet ediyordu arka çaprazımdan gelen sesle oraya döndüm usulca " o kadar dik oturmak zor olmuyor mu tipe bak bu nasıl asker olcak pamuk prense benziyor bir papyonu eksik sanki bale konserine gelmiş ama şekerim senin taytın nerde? " yanındaki kız onu dürtüp kulağına bir şeyler söyledi kaşları çatıldı ve mahçup bir şekilde bana baktı bende kıza baktığımda girişte gördüğüm yeşil gözlerin sahibinin o olduğunu anladım daha sonra önüme döndüm hiçbir şey söylemeden komutanlarımız geldiğinde ayağa kalktık oturmamız söylendiğinde komutanlardan birinin gözü bana takıldı öyle bakıyordu ki bana önümde diz çöküceksin desem tereddütsüz yapardı benden değil ondan korkuyorlardı çünkü ama korktuklarını belli etmiyorlar sanki saygı duyuyorlar gibiydi ilk günüm böyle geçmişti diğer günlerde, benimse aklım bir çift yeşil gözde takılı kalıyordu ama kendimi her seferinde telkin ediyordum onu düşünmemek için bir gün operasyon similasyonu yapıldığı sırada onu korumak için kendimi siper ettim sanki siper olmasam ona bir zarar gelecek gibi hissetmiştim bu hissettiğim duygulardan ödüm kopuyordu eve geldiğimde kapının girişinde onu görmeyi beklemiyordum sinirliydi anlaşılan bugün olanları duymuştu yakamdan tuttuğu gibi odasına sürükledi benimse artık kılım kıpırdamıyordu bazı günler elinde kalsam da beni öldürse o da kurtulur bende diyordum üstümdeki üniformanın düğmelerini yırtarak açtı şınav pozisyonu almamı söyledi bunları biliyordum zaten usulca dediklerini yaptım bazı günler her kemer darbesinde ölmek için yalvarırdım dayanamazdım çünkü o çocuk bedenimle ama büyüdükçe alıştım kemerin sesini duymamla vücudum irkildi sanki ilk defa oluyormuşçasına hem şınav çektim hem dayak yedim gözlerimin önünde ise sadece o gözler vardı bugün yaptığımdan hiç pişman olmadım annemden sonra canım pahasına korumak istediğim tek kadın ASENA!! kalbim onu sevmeye başladığından itibaren hiç önüne taş koymadım günün sonunda odama gittiğimde sırtımda yılların izi ve acısı gözlerimde yaş dudaklarımda gülümseme aklımda ve kalbimde ise Asena vardı zaman böyle geçti onun aşkı bende arttı hatalar yapmama sebep oldu ve bu hataların bedeline ama bir saniye bile pişman olmadım onu Alparslan ile konuşurken duydum benden hoşlandığını söyledi ben ilk defa suratımda kocaman şapşal bir sırıtışla gezdim gün boyu hizmetçimiz Safiye ablanın odama girmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım annemden sonra o beni korumaya çok çalışmıştı ama gücü yetmemişti ona karşı zaten kimin gücü yetiyordu ki odasında beni beklediğini söyledi bugün ne hata yaptığımı düşündüm acaba yine ne olmuştu da hıncını benden çıkarmak istiyordu kapısını çalıp içeri girdim arkası bana dönüktü içeri girdiğimde bana döndü masasının üstünde fotoğraflar vardı Ahu ve Alparslan'ın fotoğrafları hayır düşündüğüm şey olmayacak kafamı fotoğraflardan kaldırıp ilk defa gözlerinin içine baktım öfkeyle ve kinle "hayır" diyebildim sadece ilk defa ona karşı gelecek bir kelime kullandım gözlerindeki öfke ateşi daha da harlandı bir adımda önümde durdu "sen ne cürretle bana hayır! dersin hem de bunlar yüzünden" fotoğrafları eline alıp avucunda sıkmaya başladı aynı zamanda da gözlerimin içine bakıp gülüyordu belli ki hoşuna gitmişti bu durum bense korkmadığımı göstermek için mümkün mertebe çatıyordum kaşlarımı " madem arkadaşlarını bana karşı gelecek kadar çok seviyorsun o zaman uslu bir çocuk ol İrfan ve her zamanki gibi benim dediklerimi yap yoksa" " sonuçlarına katlanırım değil mi?" " aferin neler yapabileceğimi tahmin ediyorsun değil mi oğlum? onların seni etkilemesine izin veremem sen çok büyük bir komutan olacaksın herkes karşında saygıda kusur etmeyecek sen Necdet Soylu'nun oğlusun hata yapmak gibi bir lüksün yok" " hayır! ben senin oğlun değilim annemin oğluyum hatırladın mı sen öldürmüştün onu" " onu ben öldürmedim annen hastaydı" " senin yüzünden hastalandı onu ölüme terkettin tek umursadığın şey güçtü herkes önünde eğilsin istedin omuz omuza çarpıştığın adamlara bile yapmadığını bırakmadın senin amacın bu vatana hizmet etmek değildi senin tek amacın itibarındı beni de bunun için kullanıyorsun yaşıtlarım arkadaşlar edinirken oyunlar oynarken küçük yaşta koca koca kitaplar okudum satranç dersleri aldım silah kullanmayı öğrendim ama benim tek istediğim annemle vakit geçirmekti çünkü hastaydı ve bana ihtiyacı vardı sen onu benden beni de ondan ayırdın ne iyi bir komutan ne iyi bir koca ne de iyi bir baba olmayı becerebildin!" yediğim tokatla biraz sendeledim ilk defa yüzüme vurmuştu genelde pek tercih etmezdi kimse onun beni dövdüğünü anlamasın diye kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım yeniden " sen bana karşı gelmeye cesaret edemezsin hem de onlar yüzünden" dedi elinde buruşturduğu fotoğrafları yere fırlatarak " eğer dediklerimi yapmazsan onlara çok ağır kayıplar yaşatırım seninkilerden bile ağır o zaman nasıl bakıcaksın yüzlerine seni bir daha isterler mi sanıyorsun gözüm üstünde olacak" kapıyı çarpıp çıktı yere çöküp fotoğrafları elime aldım " özür dilerim kardeşim özür dilerim sevdiğim" ...
*Huhuuuu bu bölümde bitti ne düşünüyorsunuz bölüm hakkında lütfen belirtin çok merak ediyorum
*Ara ara karakterlerin hikayelerini böyle bölüm aralarına sıkıştırmaya karar verdim
*Diğer karakterlerimizin hikayeleri sanırım İrfan'ın ki kadar uzun olmayacak aklımda kurguladım ama yazıya dökünce neler olur bilmiyorum
*İrfan'ın hikayesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bölüme sığmadı o yüzden devamı diğer bölümde
*Necdet Soylu'dan nefret edenler 🙋♀️ yazarken ben bile gıcık oldum
* Toparlamak gerekirse bölüm hakkında yorum yapmayı ve bölümü beğendiyseniz oylamayı unutmayınız hepinizi çok seviyorum görüşmek üzere Allah'a emanet olun 👋❤❤❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ ÇİÇEĞİ'M
General FictionKara gözlerini yavaşça açtı ve benim kahverengi gözlerimi buldu, içimde çatlamış susuz kalmış topraklarım her gözlerime bahşettiği bakışlarda can buluyor, sulanıyordu güzel gözlerini kırpıştırdı, "ez te hez dıkım" dedi. Kürtçe olduğunu anlamıştım...