37.Bölüm:Vedalar Her Zaman Acıdır

43 4 1
                                    

*Murat'ın ağzından devam...

Hastaneye geldiğimizde yolda konuştuğum Barbaros'tan öğrendiğim bilgileri tekrar ettim '2.kat 109 nolu oda' merdivenlere ilerleyip yukarı çıktık Osman abi ile koridorda gittikçe  yükselen seslerle adımlarımızı hızlandırdık karşımda gördüğüm görüntü art arda yutkunmamı sağladı İrfan abi dağılmış yere çökmüş oturuyordu berbat halde görünüyordu Ahu abla kırmızı gözlerle İrfan abinin solunda duran sandalyede oturuyordu eliyle omzunu tutuyor destek vermeye çalışıyordu timin geri kalanı -Mert ve Alparslan abi hariç koridorun farklı yerlerine serpilmiş duruyorlardı içeriden çıkan doktorla hepimiz bir adım oraya toplandık İrfan abi gözlerini yerden kaldırıp ayağa kalktı doktorun ağzından çıkan üç kelime zaten yaşayan bir ölü olan adamı daha da mahvetmekten başka bir işe yaramadı "Üzgünüm İrfan bey ama Safiye hanımı kaybettik" İrfan abi sessizce önüne döndü sadece küçük bir tebessüm ediyordu acı bir tebessüm sanki aklına dolan anılara gülüyor gibiydi insan acısı taze olduğunda yaşamak değil de gizlemek ister çünkü korkar etrafından. Acımızı saklamak isterken uzaklaşırız aslında. Önce duygularımızdan sonra bedenimizden daha sonra etraftan ve yavaşça hayattan, hayatımızdan kayboluş acımasız ve savunmasızdır. Bir bedenin göz göre göre çürümesi fakat sinyal verememesidir. Bir el çekip alsın istersin seni bu dipten aydınlığa çıkarsın üzüntünü kederini hatta yaşıyorum derken nefesini kesen düşüncelerini bir çırpıda yok etsin istersin fakat olmaz. Ya da oldu sanırsın oldurdum dersin bu sefer de hayat yalancı yüzünü gösterir yok olursun. Bedenin ağırlaşır gözlerin etrafında çizgiler oluşturur zihnin yavaşça hayatını ele geçirir ve yok olursun zamanla asıl yalanı ortaya sen çıkartırsın yok ola ola için ağlaya ağlaya bir gülümseme saçarsın etrafa. Var oluşunu anlamlandırmaya çalışan yalandan acı bir gülümseme...

Ahu abla önünde yere bakarak gülen adamın omzuna koydu elini sanki ben buradayım acını hissediyorum der gibi İrfan abi arkasını dönüp Ahu ablaya baktı gülümsemesi genişledi herkes ona anlamlandıramayarak bakıyordu bende öyle sonra bir anda omuzları sarsıldı İrfan abinin o koca cüsseli adam oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı çocukken yurt müdiresi bizi kaçamak yapar parka götürürdü çocuklarla oynarken biri ağlatılırsa bağıra bağıra ağlar ve 'annemi istiyorum' derdi bizim gibiler hariç kimsesi olmayan çocuklar başını önüne eğer bir köşeye çekilir ve sessiz sedasız ağlar İrfan abi şuan o çocuklar gibi görünüyordu sanki her an 'annemi istiyorum' deyip ayaklarını yere vura vura dövünecek annesi gelene ve onu teselli edene kadar susmayacak gibi Ahu abla sarılmak için hamle yaptı hiç zorlanmadan sanki bu anı bekliyordu İrfan abi sıkı sıkı sarıldı ona elinden kayıp gidecekmişçesine öyle sıkıyordu ki Ahu ablanın kaburgalarının sıkıştığını anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu sonra ondan ayrıldı gözleri etrafı taradı doktorun çıktığı odaya iki hemşire ve bir hasta bakıcı girdi onları da izledi usul usul yaklaşık yirmi dakika o odanın kapısına baktı kaldı bizde ona bakmak dışında hiçbir şey yapmadık müdahale etmedik çıt çıkmıyordu kimseden odanın kapısı aralandı ve sedyenin üstünde siyah torba ve sağlık personelleri çıktı hasta bakıcı olan adam önünde duran İrfan abiye bakıp "morgda çıkış kağıtlarını imzaladıktan sonra cenazeyi alabilirsiniz" dedi ve koridor boyunca ilerledi gözden kayboldu Uğur abi derdi ki şimdi burada olsa: yokluğu sebebiyle yaşamın acısına dayanamayacağı için sevdiği kişiden önce ölmeyi diler insan. O 'cenaze' dediğinin yerinde olmak için neler vermezdi insan eminim ki İrfan abi o soğuk sedyede siyah torbanın içinde olmayı bu acıya tercih ederdi gözleri yanaklarının kurumasına izin vermiyor sürekli bir yenisini ekliyordu yerine sonra durdu ellerinin tersiyle gözlerini sildi aklıma küçükken kulağımıza fısıldanan sözler geldi 'erkek adam ağlamaz' erkek adam sevdiği birini kaybedince öyle bir ağlar ki gözyaşlarıyla bütün kurak barajları doldurur solmaya yüz tutmuş bütün çiçekleri sular sonra gözlerini siler omuzlarını dikleştirir ve erkek adam gibi dik ve vakur durmaya devam eder nerden biliyorsun diye sormayın işte biliyorum bir yerden adımlarını sürükleyerek önümüzden geçtiğinde bizde onu takip ettik morg yazan odanın önüne geldik görevli deskinin önüne geldi cenaze teslim için geldiğini sordu Safiye hanımın adını söylediğinde görevli "nesi oluyorsunuz" diye sordu İrfan abi düşünmeden "oğluyum" dedi duraksadı görevli kimliğini istedi titreyen ellerini sıktı kimliğini uzattı "pardon beyefendi ama soyadınız tutmuyor emin misiniz oğlu olduğuna?" İrfan abi soruyu soran kadının gözlerine delici bakışlarını göndermekten çekinmiyordu "benden başka kimsesi yok" dedi kadın anladığını ifade eden mırıltılar çıkardı ve önüne bir sürü kağıt ve kalem uzattı tek tek imzalayıp teslim etti kadına cenazeyi tabuta koyup araca koyacaklarını oradan da mezarlığın gasılhanesine götürmemiz gerektiğini açıkladı oradaki çalışan bir adam İrfan abi kafasını salladı ve görevlileri izledi işlemler bittiğinde dışarı çıktık hastane ortamından sonra soğuk havayla nefes aldığımı hissettim İrfan abi çıkar çıkmaz hastane duvarının dibine çöktü ve cenaze aracına baktı Ahu abla usul usul yanına yaklaştığında eğildi ve yanına çöktü "İrfan ne olur böyle yapma" dedi ağlamaklı sesiyle İrfan abi kaşlarını çatıp ona baktı mavi gözleri buz kesti birden "neyi yapmayım Ahu " dedi çatallaşan sesiyle Ahu abla anlını yanağına dayayıp "seni böyle görmeye dayanamıyorum" diye fısıldadı adeta İrfan abi ayağa kalktı yerinde sendeledi ona doğru yeltendiğimizde eliyle durdurdu bizi, sesinin tonunu ruhsuz tutarak "neyi gördün ki Ahu sen, sen benim ne yaşadığımı ne halde olduğumu gördün mü Ahu" dedi sona doğru bağırarak "ya siz neyi gördünüz bu zamana kadar benimle ilgili siz beni öldü bilirken ben çok mu mutluydum hepinizi uzaktan izledim ben adım atıp yanınıza gelemedim benim hayatım mahvoldu Ahu siz neyi gördünüz sen neyi gördün?" dedi kısılan sesiyle saçlarını ellerinin arasına alıp çekiştirmeye başladı alnını, yüzünü ovalıyordu derin derin solurken arkasını dönüp yumruk olan ellerini art arda duvara vurmaya başladı "kim ne zaman gördü beni hergün biraz daha öldüm ben daha ne gördünüz ki?" çıldırmış gibi bağırıyordu koşarak onunla duvar arasına girdiğimizde sesimize hastanenin içindeki ve dışındaki insanlar toplanmıştı güvenlik yanımıza geldiğinde personel kimliğimi gösterip durdurdum onu İrfan abi durulduğunda Ahu ablaya yaklaştı "ben senin o hayran olduğum yeşillerinden akacak tek bir damlaya dünyayı yakarım Ahu sen peki sen bu zamana kadar ne yaptın bu maviler için ne yaptın yok saymaktan başka" dedi ve yürümeye başladı Osman abi omzuma vurup "arkasından git yalnız bırakma" dediğinde çoktan hareketlenmiştim hızlı hızlı yürüyen İrfan abinin yanına koştuğumda "defol git başımdan Murat!!!" diye bağırdı adımlarımı yavaşlatıp ardından baktım hastanenin önüne döndüğümde Ahu ablayı yere çökmüş için için ağlarken gördüm İrfan abi çoğumuzun yaptığı gibi canı yanınca etrafındaki insanın canını yakmayı tercih etmişti bir yanım ona Ahu ablayı öyle gördükçe kızıyordu ama üzülüyordum İrfan abinin halini yaşadıklarını düşündükçe o gittikten sonra Ahu ablayı zar zor toparladık cenaze işlemlerini Osman abi ve Deniz halledebileceklerini söyledi Barbaros Ahu ablanın yanında kaldı Özge ve Cansu'yla, Cansu da dalgındı Mert'i aradım ama hala Alparslan abiyi bulamadığını söyledi telefonumun çalmasıyla cebimden çıkarıp ekrana baktım Asmin yazısını görünce buruk bir gülümseme peydah oldu yüzümde özlemiştim onu geciktirmeden aramayı cevapladım 

"alo Asmin"

"karargahta mısın haber vermedin işin mi uzadı?" 

gülümsemem genişledi beni merak mı etmişti bazen Asmin'in varlığının bana bir ödül olduğunu düşünüyorum sanki Murat bu kadar acı çektin ama bak sana onu gönderdik artık mutlu ol sonra yine aynı düşünceler beynimin içine doluyor Asmin'i korumak için varım ben gölge her zaman arkadan takip eder yanında yürümez bizim onunla aynı yolda yan yana yürümemiz imkansız ben onu hep bir gölge gibi takip edeceğim sadece bu 

"alo alo orada mısın?" 

"af edersin dalmışım ne demiştin?" 

"işin mi uzadı?" 

"biraz öyle oldu gelince anlatırım çok uzun bir mevzu "

"hmm tamam öyle diyorsan hemen geliyor musun?" 

"evet arabadayım beş dakikaya gelirim"

"tamam yemek hazır sen gelmeden yemedim"

"neden?" 

".............."

onun sessiz kalması nedense hoşuma gitmişti gözlerim onun hayalini olur olmadık her yerde karşıma çıkarıyordu şuan da öyle sanki karşımda ve ona sarılmışım gibi gözlerimi anlık  kapattım derin bir nefes aldım kokusu ciğerlerimi doldurmuş gibi ve kendime engel olamadım 

"seni çok özledim..."


*Bu bölüm de böylece bitti dostlar 

*Safiye hanım belki hatırlarsınız ama dipnot geçeyim 17.bölümde İrfan'ın hayatını anlatırken onların yanında çalışıyordu ve babasının ölümüne sebep olmuştu 

*Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz fikirlerinizi belirtmeyi ve yıldıza dokunmayı unutmayın şimdiden teşekkürler ❤️

*Bir sonraki bölümde görüşmek üzere Allah'a emanet olunuz 

**Bölüm kelime sayısı:1260 

DAĞ ÇİÇEĞİ'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin