*Multimedya da Murat'ım var (bölümü yazarken bu fotoğrafı baştan koydum bakıp bakıp yazmak için kendi yazdığı karakterlerle aşk yaşayan bir yazarınız var 🤭)
Tek bir şansım olsa geçmişe dönmek isterdim. Çok çok geçmişe, çocukluğuma. Sokak ortasında avaz avaz ağlamak isterdim. Sonra düştüğümde annem gelip kucağına alsın isterdim. Sabahları annem uyandırsın isterdim. Okula gitmek için hazırlasın beni. Kahvaltı yapacağım dediğimde en sevdiğim çikolatalardan vereceğim yersen diye tehdit etsin. Sonra cebime harçlığımı koyup, koşa koşa okula gideyim. O zamanlar da büyümek isterdim hep, ama büyüdükçe anladım ki büyümek hiç de iyi değil. Gizli gizli ağlıyorsun mesela. Sonra kime yaslanmaya kalksan sırtında binlerce bıçak izi. Sonra büyüdükçe susuyorsun, içine atıyorsun her şeyi. Her gece yastığa akıyor gözyaşların. Oysa çocukken ne ağlardım bağıra bağıra. Annem gelsin de bağrına bassın tüm yaralarım iyi olsun diye. Ama simdi üzgünüm anne bir gün çıkıp gelsen de . Bağrına bassan da geçmiyor yaralarım. Durduk yere kanıyor durduramıyorum artık.
Hastaneden çıkalı bir ay oldu bu bir ayda en son duyduklarımdan sonra on yıl birden yaşlandım neredeyse Asmin'e Mert'e time herkese sırtımı döndüm küstüm oynamıyorum diyeceğim bir oyun değil bu ne yazık ki sadece yine her şeyi tek başıma hallederim diye düşünüyorum ama en çok zulmü kendime ediyorum bile bile, o günden sonra Ahmet komutan da dahil bir kaç komutan bir sürü ıvır zıvır rapor düzenledi kurul benim bir süreliğine mesleğe ara vermeme hükmetti timdekiler hemen hemen her gün gelemeseler de aradılar kimsenin telefonuna çıkmadım her ne kadar onlar inatla arasalar da, buraya artık bir şeyler karalamaya karar verdim çünkü hayatımda daha iyi yapabilecek bir şeyim yok rutin olarak yaptığım sporum her gün temizleyip, kurup yastığımın altına koyduğum silahım ve ben biz bu kadarız Asmin'le ise aynı evde nefes alan aynı sofraya oturan ama birbirinin yüzüne bakmayan iki yabancıdan daha kötüyüz bunun sebebinin ben olduğumu biliyorum ama içimde kopan fırtınalar ona yaklaşmamı engelliyor mutfaktan gelen tıkırtılarla Asmin'in de yine erkenden kalktığını anladım duş aldığım için kafama gelişi güzel attığım havluyla saçlarımı kuruladım omuzuma baktığımda hala geceleri sızıyla uyanıyorum ve parmaklarımı kıpırdatamıyorum henüz belki de hiçbir zaman sıkıntılı bir nefes verip uzayan sakallarımı sıvazladım üzerime bir tişört geçirip mutfağa ilerledim Asmin yine tüm ihtişamıyla görüş açıma girdiğinde kafamı iki yana sallayıp seslenmeden sandalye çekip oturdum ortamda oluşturduğum hareketlilikle benim geldiğimi anlamış olacak ki kafasını benden tarafa döndürdü buzdolabından yansıyan güzel yüzüne baktım bir süre çenemi sıkıp ellerimi masanın üzerinde yumruk haline getirdim "günaydın" dedi fısıltı şeklinde bense kafamı sallamakla yetindim elinde tuttuğu çay bardaklarını masa yerleştirirken bir anda arkamda kopan gürültüyle oturduğum yerden kalktım "iyi misin?" "yandın mı?" dedim onun bana cevap vermesini beklemeden kucağıma aldım onu ikimizin de yüzleri aynı hizaya geldiğinde göğsümün hızla inip kalkmasına engel olamadım sanki maraton koşmuşcasına nefes nefese kalmıştık yakınımda olan dudakları dikkatimi dağıtmaya yetiyor da artıyordu bile boğazımı temizleyip bir kaç adım attım ve onu yere bıraktım vücudumdan giden sıcaklığı buz tutmama yetmişti günler sonra ilk defa bu kadar yakınlaşmıştık ama bu aklımı bulandırmaktan başka bir işe yaramamıştı vicdanım bas bas bağırıyordu hem ondan ayrı kalmak istemiyor küçük bir çocuk gibi sokulmak istiyordum hem de babası olacak o herifin beni bu hale getirmiş olması kanıma dokunuyordu elbette onun bunda bir payı olmadığını biliyordum ama aklımın Asmin'i suçlamak kolayına geliyordu en büyük kötülüğü bu kadından uzak durarak kendime yapıyordum kolum kendini belli edercesine sızladığında yüzümü buruşturmadan edemedim "kolun mu acıdı?" "iyi misin?" bu sefer o sorularını sıraladığında kafamı sallayıp 'iyiyim' demekle yetindim bir kaç adımda masaya vardığımda önce eğilip yerdeki camları toplamaya başladım Asmin'de yanıma eğildiğinde "gerek yok bırak sen elini falan kesersin" dedim otoriter bir sesle yüzünde oluşan küçük tebessüme takıldı gözlerim önüme dönüp cam parçalarını toplamaya devam ettim daha sonrasında sessiz geçen bir kahvaltı yaptık masadan kalkacağım sırada güzel parmakları kolumu kavradı "pansuman yaptırmamız gerek" dedi cümlesinde soru barındırmıyordu "gerek yok ben evde yaparım" dedim gözlerimin aksine sert suratımla kolumu bırakmadığında ellerimle ellerini tutup kolumu ondan kurtardım anında düşen yüzü yine kendimle olan iç çatışmamı körüklüyordu odama geldiğimde derin nefesler almaya başladım üzerimi değiştirip odamdan çıktım koridorun sonunda Asmin'i görmeyi beklemiyordum "nereye gidiyorsun?" "Bilmiyorum" dedim kapıya yönelirken bir anda kapı ile arama girdi beklemediğimden gözlerim şaşkınlıkla açıldı "ne oldu?" Dedim sert sesimle önce gözlerime sonra yüzümün her bir ayrıntısına baktı aynı şeyi yapmamak için kendimi tuttum ve derin bir nefes aldım ama aldığım nefes ciğerlerimde tıkandı "gitmesen olmaz mı?" Dedi masum bir çocuk gibi gözleri her an dolmaya hazır parçalı bulutluydu gözlerimi kaçırdım ama geri çekilmedim "neden?" Dedim irdelercesine "ş-ş-şeyden" dedi sesi titrerken "neyden?" Dedim sesimde biraz yumuşaklık olsa uzaktan biri onu sinir etmek için uğraştığımı düşünebilirdi ama yüzüm beton dökülmüş gibi kendinden taviz vermiyordu neden bir aptal gurur yüzünden mi hayır gözlerim istemsiz koluma gitti aptal bir gururdan çok daha fazlası bir hayata mal olmaydı bu "pansuman!" Dedi sanki bu kelimeyi ilk bulan oymuş gibi tonlayarak "kendim gelince yaparım" "ama sürekli aynı sargı da mikrop kapabilir" dedi beni ikna etmek için aklına gelen her şeyi söylüyordu "mikrop kapmasın demişti doktor daha kötü olur hem ben internetten de okudum böyle aşağı sarkıtmamak gerekiyormuş sonra iyleşmesi gecikir" dedi bir çırpıda düz bir hale gelen kaşlarım tekrar çatıldı "hangi iyileşme bu sanki bu durum geçici gibi konuşma!" Dedim yüksek bir sesle Asmin'in yüzü düştü gözleri doldu "doktor iyileşemez demedi ki sadece eski haline dönmesi biraz zaman alır dedi" titreyen sesiyle cümlesi bitince kapıyla aramdan çekildi sesli bir nefes alıp verdi kapıyı açıp kendimi attım dışarı nereye gideceğimi bilmeden dolandım durdum hava karardığında lojmanın giriş kapısına gelmiştim ceplerimi yoklayıp anahtarımı çıkardım apartmandan içeri girerken Osman abi ile karşılaştık "koçum bizde size gelmiştik ama sen evde yokmuşsun" "dışarıda işim vardı abi" "anladım Murat'ım" "gelin abi şimdi" dedim ama içim gelmesinler diye bağırıyordu yine aynı mevzular konuşulacaktı çünkü "yok Murat'ım bizimde yengenle işimiz var" dedi kapının önündeki arabayı göstererek "tamam abi o zaman başka sefere" dedim yüzümdeki samimiyetten uzak gülümsemeyle vedalaşıp kapının önüne geldiğimde zile basmak için elimi kaldırdım ama vazgeçip anahtarla açtım ayakkabımı çıkarıp içeri girdiğimde evde bir sessizlik hakimdi montumu vestiyere asıp salona ilerledim görüş açıma koltukta uyuyan Asmin girdiğinde saate baktım henüz erkendi uyuması için yanına yaklaşıp elimin tersiyle alnını kontrol ettim ateşi yoktu tekli koltuğun üzerinde duran pikeyi alıp yavaşça üzerine örttüm biraz geri çekilip güzel yüzünü izledim hafif çatılmış kaşları her an uyanacak gibi tetikte bekliyor gibi "özür dilerim sevdiğim her günümüz günlük güneşlik olsun diye her şeyi yapardım ama bize düşen bu" dedim elimi hafifçe kaldırıp saçlarını severken "seni bu kadar çok severken elini tutamamak yüzüne bakmamak kokunu içime tekrar tekrar işlememek ne büyük aptallık değil mi?" dedim yarım gülümsememle "ne olursa olsun seni çok seviyorum be kadın" gözlerim arada sızıyla kendini hissettiren yarama kaydı iyileşeceğim mecburum buna yine giyeceğim o üniformayı yine operasyonlara gideceğim çünkü benim dağlara sözüm var "seni de her zaman yanımda, sol yanımda götüreceğim" dedim Asmin'in dağılmış saçlarına minik bir buse kondururken ayağa kalktım ve yavaşça ona doğru eğildim tek kolumla zor olsa da uyandırmamaya çalışarak kucağıma aldım kolları boynuma dolanırken içimi bir huzur kapladı salondan çıkıp Asmin'in odasına ilerledim ışığı açmadan pencereden süzülen ay ışığının rehberliğinde yatağına doğru ilerledim ve onu yavaşça yatırdım pikesini de üzerine örttüğümde bana bakan bir çift siyahla şaşırdım "uyandırdım mı?" "uykun bölünmesin devam et" dedim konuşmasına fırsat vermeden "senden bir şey isteyebilir miyim Murat?" dedi tarazlı sesiyle kafamı salladım hızlıca "benimle uyur musun?" dedi duyduğum şeyle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı yatağında yana kaydığında hiç bekletmeden uzandım yanına başını göğsüme tam kalbimin hizasına çektim derin bir nefes aldım işte huzur böyle bir şeydi parmaklarım ezbere bildiği yolda saçlarının arasında yerini aldı çok geçmeden nefesleri düzene bindi ve uyudu başının üzerine tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum gözlerimi kapattım huzurla uykuya teslim ettim kendimi...
*Bir bölümün daha sonuna geldik bu bölümü çok zor bitirdim bir haftadır her gün 100-200 kelime yazıyorum bir türlü bitirememiştim şimdi bitti 😅
*Nasılsınız dağ çiçeklerim 2024'ün daha başındayız ama nasıl gidiyor yeni yılınız?
*Yukarıya ve bölüm aralarına bir şeyler yazarsanız çok sevinirim bir yazar olaraktan sizlerle sohbet etmeyi çok isterim
*Çok uzatmayayım bölüm hakkındaki yorumlarınızı belirtmeyi ve yıldıza dokunmayı unutmayınız sizleri çok seviyorum ♥️
*Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize çok dikkat edin kucak dolusu sevgiler 🤗
*Bölüm kelime sayısı:1300
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞ ÇİÇEĞİ'M
Ficción GeneralKara gözlerini yavaşça açtı ve benim kahverengi gözlerimi buldu, içimde çatlamış susuz kalmış topraklarım her gözlerime bahşettiği bakışlarda can buluyor, sulanıyordu güzel gözlerini kırpıştırdı, "ez te hez dıkım" dedi. Kürtçe olduğunu anlamıştım...