BÖLÜM 28. "ÇOK MU ŞEY İSTİYORUM..."

1.9K 104 16
                                    

Keyifli okumalar...

Bilal sonses & Zehra
Sevdam.

****

Serzenişin yarası açık kalsa da bant yapıştırmak insanlar için kolaylık olmuştu.

Kanayacak bir yarayı her defasında kapatmaya çalışmak çabasıydı. Açıklık bize herşeyi öğretir uzluvlarına kadar üşütür derinlikler bırakırdı. Sanki bedeni titriyor yitirmiş olduğu ruhu etrafta özgürce dolaşıyordu. İlk defa böyle hissediyordu hissi garip acısı fazlaydı.

Hiç olmadığı kadar yine yine olan çaresizlik üstüne üşüşmüş ağır bir urgan gibi boynuna ağırlık yapmış kalbine yeni yaralara gebe olmak üzere kendini zorlamıştı.

Bulanıklaşan bakışlarını ne kadar silse de yeniden yerini tazeliyordu. Erkek adam ağlamaz lafını hiç bir zaman takmamıştı kafasına ağlayan da olurdu. Ağlamak güçsüz bir insan olduğunun anlamına gelmezdi. Aksine güçlü olan insanlar ağlardı üzerlerindeki yük ağırlığı eziyor buna rağmen savaşıyor göz yaşı daha da savaşacağının kanatini veriyordu.

Sol eli ile avucunun içi ile sildi. "Ağam.." Dakikalardır oturduğu sandalyede göz yaşı döken ağasını izliyordu Ahmet elinden bir şey gelmezken bir kez daha yıkılmasını istemiyordu. "Gücün olsun! Hanımağam eminim ki iyi olacak." Tek dileği iken dilinin tersini söylemeye takati yoktu.

"Ben yanlış bir insan mıyım?" Burnunu sertçe çekti. "Çok kötülük mü yaptım?" Sorduğu sorular sanki kulaklarına ulaşıyor fakat cevabı olmuyordu. "Liya'ya yanlış olan biri miyim? Belki ben olmasaydım.." Liya'nın yanında bir başka adam düşüncesi harap ederken yutkundu. "Allah kahretsin ki! Bunun düşüncesi bile delirtiyordu! Gitmeyi aklından geçirme kadın..." Başlarda sesi yüksek sert çıksa da sonlara doğru kısılmıştı.

Ahmet kendi kendine konuşan ağasına baktı. Eğer Liya giderse gerçekten bu sefer ağasından geriye bir şey kalır mıydı? Hiç bilmiyordu.

Saçlarının arasından geçirdi parmaklarını sert bir şekilde tutup geriye çekti. "Doktor!" Gücünün hepsini kullanarak ayağıya kalktı yürümeye başladığı gün ve kesilen gücünden sonda doktor yasak getirmiş izin vermediği süreçte tekerlekli sandalyeyi kullanmaya zorunluluk koymuştu yıllarca ayaklarının gücü yokken bir anda yürümeye çabalaması gücünü tükettirmişti.

Deli divaneler gibi bir ileri bir geri ayaklarını sürüyerek ilerlemişti. Kimseden ne ses nede seda çıkmazken bedenini biraz daha gerildi. Tüm sinirleri başına ağır bir yük olarak toplanıp ağrıya neden olmuştu sızlayan başını tutarken iki üç defa sertçe vurdu. Ne yapacağını kestirememiş bir şekilde deli danalar gibi bir ileri bir geri gidiyordu.

"Ahmet!!" Sesi boş koridorda yankı yaparken yanında olan Ahmet hızla ağasının yanına gitmişti. "Buyur ağam." Ellerini önünde çapraz yaparak dikkatli bir ağasını söyleyeceklerini bekliyordu. "Liya hastahaneden çıkana kadar o iti bul Ahmet!" Derken sesi kendisinden emin ve olduğundan sert çıkıyordu.

Ahmet vakit kaybetmeden Hazar'ın yanından ayrılırken Uraz'ı bulmak için işe koyulmuştu.

Gözlerini kapattı. Uraz'ın Liya'nın üzerinde boğazını sıktığı anlar aklına gelirken tekerlekli sandalyeden nasıl kalktığını ve nasıl Liya'nın üzerinden Uraz'ı sertçe itip yere düştüğü zaman kalmasına izin vermeden üzerine çıkıp yumrukladığını bile silik silik dahil oluyordu aklına üşüşüyordu.

"Öldüreceğim onu! Mezarın yedi kat dibine gömeceğim!" Cümleleri kendinden bağımsız çıkarken yorulan ruhu yalvarıyordu Yaradana dakikalar bir birini kovalarken Hazar çıldırmak üzereydi. Hiç bir doktor çıkıp ona bir şey söylemiyordu.

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin