Mayıs ayının gelmesiyle havalar daha da ısınmaya başlamıştı.
En güzel şeyse Hogwarts'ın bahçesi olurdu genellikle. Her taraf daha fazla yeşerirken rengareng çiçekler huzur verici olurdu.
Slughorn'un boş olduğunu bildiği sınıfından nihayet çıkan Artemis, daha önce hiç bu kadar mutlu olmuş muydu hatırlamıyordu.
Kurtboğan iksiri için gerekli malzemeleri bulması başta sıkıntı çıkarsa da, iksir konusunda olan yeteneği hesaba katıldığında istediğini elde etmeyi başarmıştı: İksiri yapabilmişti.
Ağabeyinden ilk defa alırken gördüğü iksirle tıpatıp aynıydı, hiç bir kusuru yoktu.
Şişeyi çantasına koyduktan sonra gülümseyerek koridora çıktı. Etrafa göz gezdirirken çocukları görmek istiyordu, onları da çok özlemişti.
Revirde Remus ile konuştuktan sonra aklına gelen iksiri kendisi yapabileceği fikriyle bir süre onlarla pek konuşmamıştı. Bu tavırları Çapulcu'larda merak uyandırırken bile sessizliğini korumayı seçmişti.
Aradığını bulamasa da, Lily ile Marlene'i gördü.
Lily ile sadece bir kaç kez konuşmuşlardı. Artemis'in ona karşı bir önyargısı olmasa da, ilk defa yakından iletişimde bulunmak ona garip hissettiriyordu.
Cadıya el salladı gülümsemesini koruyarak, "Hey, Lily!"
Kızılsaçlı kız, tatlı sesin sahibini hemen tanıyarak ona döndü, "Selam, Artemis! Çok neşeli görünüyorsun!"
Marlene de ona el sallayınca yanlarına gitti. "Remus'u gördünüz mü? Ona bir sürprizim var."
"Remus, ha?" Marlene göz kırptı, "İkiniz bu aralar isimlerinizi çok kullanıyorsunuz, şüphelenmeli miyiz?"
"Saçmalama, Marlene, ayrıca bir soru sordum, gördünüz mü?"
"Gördük," Lily cevapladı, "Karagölün kıyısına gidiyorlardı," başkalarının duymaması için ona eğildi, "Sirius, Lysandre'ye açılacak."
"Şaka yapıyor olmalısın!" Artemis şaşkınlıkla onlara baktı, "Sirius Lysa'dan mı hoşlanıyor?"
"Eh, bir Black olduğunu hesaba katarsak duygularını iyi bile gizlemiş, reddedileceğini sanmıyorum." Marlene güldü, "Bir çocukları olursa, kesinlikle dünyanın en haylaz çocuğu olur!"
Artemis sevinmişti bu duruma. O da aynı fikirdeydi, Lysandre'nin Sirius'u reddedeceğini sanmıyordu, bu konuyu kesinlikle konuşacaktı.
"Tahmin edeyim, diğerleri de onları dikizlemeye gitti, değil mi?"
"Sayılır," Lily başını buladı, "Sirius'tan bile heyecanlılar, Remus da yanlarındadır."
"Tamam öyleyse, sonra görüşürüz!" Artemis, çantasını sıkıca tutarak bahçeye ilerledi. Bu ana kendi gözleriyle şahit olmalıydı.
Göl kıyısında onları göremeyince etrafa göz atmaya başladı. Gölün diğer kıyısına geçmeyeceklerine göre yakınlarda olmalılardı. Söğüt'ün yanına vardığında ağaç dalları kendisini savurmasın diye sola doğru koştu, sonra da Sirius'u gördü.
Hagrid'in kulübesinin aşağısında, balkabaklarının yanında duruyordu Sirius. Elinde bir buket kırmızı gül vardı. Saçlarını özenle taramış, beyaz bir gömlek ve gri bir pantolon giyinmişti. Gerçekten de efendi görünüyordu.
Artemis, James ile Remus'un yanına gelip aralarına girdi, "Bensiz mi izliyorsunuz?" dedi fısıltıyla, sesine öfke katmaya çalışmıştı.
Remus, fazlasıyla alıştığı sesi duyunca kalp ritimlerinin hızlanmasına engel olamadı. Artemis'in üstünde beyaz kadife bir elbise vardı, saçlarını at kuyruğu şeklinde toplayıp beyaz bir bandana takmıştı, çok tatlı görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can I Take Your Book? ☾︎R.J.L☽︎
Fanfiction☾︎Remus'un alıştığı klasik hayatı, Flourish Blotts kitab etkinliğinde bir kızla karşılaşması ile değişmişti.☽︎ Kitaptakı altı çizili cümleleri döne-döne okudu Remus. Büyük anlamlarla dolu olan bu cümleler Remus'a kızın ne yaşadığını defalarca düşünd...