Dolohov ailesi, en zengin ve soylu safkan ailelerden biri olma lütfunu gururla üstünde taşıyacak bir malikanede yaşıyordu.
Duvarları baştan başa siyahla kaplı büyük malikanenin bahçesini beyaz çiçekler süslüyordu. Bahçenin arka kısmında olan bitki serasında bir çok şifalı ve zehirli bitkiler, iksir malzemeleri bulunurdu. Malikanenin yan tarafı ormana doğru açılırken diğer yanı büyük çam ağaçlarıyla kaplıydı.
İçi de dışı kadar büyük olan malikane duvarlarını ise aile tabloları süslüyordu. Dolohov soyundan olan ailelerin büyülü resimleri tavana kadar uzanarak ilerlerken merkezde bulunan büyük tabloda mevcut aile üyeleri vardı: Arthur Dolohov, Amalda Dolohov, Antonin Dolohov ve ailenin en küçük üyesi Artemis Dolohov.
Siyah bir koltukta, üstünde beyaz bir elbiseyle oturan Artemis'in yüzünde sabit bir gülümseme vardı. Sağ omzunda ağabeyi Antonin'in eli vardı, babası solunda duruyor, annesi ise tam başının üstünde duruyordu.
Bu resmi sebepsizce severdi Artemis. Tablonun yaydığı enerjiye bayılıyordu.
Ara tatil başladığından beri her gün incelediği tabloya bir bakış daha atıp yemek salonuna girdi. Herkesin masada olduğunu görünce duraksamıştı.
Üstelik baş sandalyede Lord'un oturduğunu görünce bir an rüya gördüğünü bile düşünmüştü.
Lord'un katıldığı yemeklere alışkındı Artemis. Toplantıların geneli de kendi evlerinde yapıldığından Lord'un eve girip-çıkması bir aile üyesiymiş gibi normal karşılanırdı.
"Geç kaldın, Artemis." Babası, öksürerek kızına baktı.
"Kusura bakmayın, haberdar değildim." Babasına hafifçe gülümseyip Lord'a reverans yaptı. Yerine geçmek isterken orada Antonin'in oturduğunu görüp duraksadı.
Kendisine ayrılan yer Lord'un yanındaki sandalyeydi.
Tedirgince boğazını temizleyip oturduğunda masada ölüm sessizliği hakimdi. Tek sesler çatalların ve salonda kıvranarak gezen Nagini'nin tıslama sesleriydi.
"Okulun nasıl gidiyor, Artemis?" Karanlık Lord, asasını elinde oynatırken yüz olarak ağabeyinin kız versiyonu olan cadıyı inceliyordu.
"Okulda olan saldırılardan dolayı bir az kargaşalı, genel olarak iyi, Lordum," başını kaldırmadan cevap verdi hızlıca. Lord ile konuşurken kimsenin direkt ona bakamıyor oluşu sinirlerini bozsa da, buna sabretmeliydi.
"Saldırılar..." Soğuk kahkahası salonda yankılandı, "Bakanlık okulu kapatmayı bile düşünüyor, biliyor musun?"
"Haberdarım," konunun nereye varabileceğini hesaplarken parmaklarını kütletiyordu yavaşça, "Dumbledore'un okuldan gönderilebileceği bile söz konusuymuş."
"İşte bu anda, okul sahipsiz kalırken ideolojimi içten yayarak Şato'yu içten ele geçirecek genç ve gözüpek yandaşlara ihtiyacım var," asasını döndürmeyi bırakıp masaya koydu, Artemis'in elinin yanındaki iksiri uzun parmakları ile kavrayıp gözleri önünde tuttu, "mesela sana."
Bunu tahmin etmişti. Malikaneye geldiğinden beri her yemekte, her çağırıldığında bunun gerçekleşeceği ihtimali halatlara dönüşüp onu boğarken şimdi beklenmedik bir şekilde boynuna dolanmıştı. Başını salladı yavaşça.
"Antonin'in seninle konuştuğunu ve kabul ettiğini biliyorum. Aynı şekilde, tıpkı ailen gibi bana sadık olacağını da." Lord'un ayağa kalkmasıyla tüm masa ayaklandı, "Şimdi kolunu aç."
Bu kadar kısa süreceğini düşünmemişti güzel cadı. Bir an tereddüt içinde kalırken duraksadı. Şimdi elini öne doğru uzatacak ve olmasını en çok istemediği şey gerçekleşecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can I Take Your Book? ☾︎R.J.L☽︎
Fanfiction☾︎Remus'un alıştığı klasik hayatı, Flourish Blotts kitab etkinliğinde bir kızla karşılaşması ile değişmişti.☽︎ Kitaptakı altı çizili cümleleri döne-döne okudu Remus. Büyük anlamlarla dolu olan bu cümleler Remus'a kızın ne yaşadığını defalarca düşünd...