BÖLÜM 14

524 127 13
                                    






"Ee İbrahim, sonunda takıyoruz yüzüğü."

"Öyle Küçük İbrahim, senelerdir bu anı bekliyorum valla."

Fırat masanın baş köşesinde oturan babalarına baktı. Meryem'in babası ve kendi babası onlardan daha heyecanlı ve neşeliydiler. Meryem sabahtan beri evin içinde terör estirdiği için Fırat diken üstünde bekliyordu. Yarın nişanları vardı. Ve Meryem en küçük aksilikte çılgına dönüyordu.

Fırat nişan için ailesini alıp Eskişehir'e gelmişti. Birkaç gündür Meryemgilde kalıyorlardı. Otelde kalmayı teklif etseler bile aileleri senelerdir yakın arkadaş oldukları için onları misafir etmek istemişlerdi. Meryem'in annesinin tayini Denizli'ye çıktığında aileler arkadaş olmuş, Meryem ve Fırat ise birbirlerine aşık olmuştu. O zamanlar Fuat hala hayatlarında olduğu için üçü beraber geçirmişlerdi hayatlarının en güzel zamanlarını. Daha sonrasında Meryem'in annesi emekli olunca kendi memleketi Eskişehir'e geri dönmek istemişti.

Fırat'ın mesleğinden dolayı zaten aralarında hep bir mesafe söz konusuydu.  Bu yüzden yeni mesafeler bile onları hiç bir şekilde yıldıramamıştı.

Fırat hayatındaki en güzel günlerden birini yaşayacaktı. Sevdiği kadınla hayatında yeni bir yola girecekti. Ancak yüreğinin bir tarafı eksikti. Şu an bu masada bir sandalye daha olmalıydı. İkizi yanında oturmuş tabağındaki tavuklara dadanmalıydı. Meryem ve kendisinin gerginliğini atmak için onlara türlü türlü şakalar yapmalıydı. Yarın beceremediği kravatını onun bağlaması gerekirdi. Fırat elini yanağına yaslayıp çatalının ucunda dolanan pilav tanelerini iteliyordu.

"Oğlum yemeğine dokunmamışsın."

Meryem'in annesi Kibar Hanım, sevimli bir azarlama ile kendisine seslendiğinde Fırat düşüncelerinden ayrılıp ona baktı boş bir gülümseme ile.

"İştahım yok Kibar Anne."

"Ne demek iştahım yok oğlum? Bugün çok yoruldunuz. Hadi ye bir şeyler."

Olaya annesi Neşe Hanım da dahil olduğunda gözleri tabağa kaydı. İçinin bir lokma daha alamadığını fark ettiğinde müsade isteyip masadan kalktı. Birkaç gündür kaldıkları odaya geçip camı sonuna kadar araladı. Elini tişörtünün içine atıp göğsündeki künyeyi çıkardı. Kendi künyesinin yanına Fuat'ın künyesini de eklemişti.

Bir süre bakındı künyeye. Aklında onu buldukları sahne canlandıkça içindeki özlem daha çok artıyordu. Künye avuçlarının arasında kaybolurken Fırat da düşünceleri arasında kaybolmuştu.

Dikkati ise karnında birleşen eller ile dağılmıştı anında. Meryem kafasını Fırat'ın sırtına yaslayıp bir kere daha ona dağ olmuştu.

"Senin de gözlerin onu arıyor değil mi? Şu an tam da burada olması lazımdı."

Fırat sadece derin bir iç çekip kafasını salladı. Meryem geri çekilip, sevgilisi ile camın arasına sokuldu. Fırat Meryem'in yüzüne dökülen saçlarını geriye atıp alnına bir öpücük bıraktı. Meryem nasıl başarıyordu bilmiyordu, ama her defasında daha konuşmadan bakışmadan anlıyordu onu. İçine doğuyordu. Aynı anda aynı şeyleri düşünebiliyorlardı.

"Bu yarım kalmışlık hissi hiç geçmeyecek değil mi?"

Meryem kafasını iki yana salladı.

"Üzgünüm sevgilim. Dünya üzerinde hiç kimse Fuat gibi olamayacağı için o yarım hiç tamamlanmayacak. Ama zaten tamam olursa onu unutmuş olursun. O senin diğer yarındı. Olduğu gibi kalsın içinde olur mu?"

DİVANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin