"İçeride savaş çıkmış bu ibne hala nasıl uyuyor?"
Hyunjin tam anlamıyla çatlayan başını kaldıracak hali olmadığından kuzeninin konuşmalarına cevap veremiyordu. Dün aldığı met fena olanlardan olmalıydı. Hala kendine gelememişti.
"Sikeyim, kalksana lan!"
Felix yatağın üstüne çıkıp zıplamaya başladığında Hyunjin küfür ederek gözlerini açtı. Gördüğü sarı kafa ile oflayarak başını yastığa gömdü. Felix ona ters ters bakıp kıçına tekme attığında acıyla yataktan düşüp yerde kıvranmaya başladı.
"Saat kaç?" Hyunjin'in sorduğu soruyla elini sarı uzun saçlarından geçirdi. Kendinden daha beter bir keş kuzene sahip olmak yük oluyordu ona.
"Neredeyse akşamüstü oldu, keş herif. Kaç gündür uyumuyorsun sen?" Hyunjin şaşırsa da gözlerini ovalayıp sadece tek gözünü açabilmesiyle kuzenine baktı. "Rüyanda mı gördün beni?"
"Sabahın köründe küçük eve baskın düzenlemişler, anasını satayım. Bizim adamlar kıçını zor kurtarmış. Babam ve amcam çok gergin. Yaralılar da var. Bir an önce kalksan iyi edersin."
Hyunjin yerinde yuvarlanıp dururken en son kapıya çarptığında durdu. Bugün hiçbir şey yapası yoktu.
"Keşke ben de senin gibi gamsız olabilseydim. Her boka ben koşuyorum," Hyunjin olduğu yerden sırıtarak kuzenine baktı. "Doktorluğu seçecektin oğlum. Senin mallığın," Felix laf etmek istese de kuzeni haklı olduğu için sadece sigarasını yakıp konuşmamayı tercih etti.
"Hey, bana da versene." Hyunjin dişlerini göstererek elini uzattığında Felix ona el hareketi çekmekte geri kalmamıştı.
"Siktir git. Bizim doktorlar hallediyor zaten ama senin görünmen daha iyi, biliyorsun."
Hyunjin oflaya puflaya yerinden kalktıktan sonra duşa girip rahat bir tişört ve pantolon giyerek gardrobun kapağını kapattı. Felix çoktan gitmişti.
Hyunjin aşağıya indiğinde herkes eğilip ona selam vermeye başlamıştı.
"Kahvaltı etmeden güne başlamaktan nefret ediyorum," kendi kendine söylenip dururken arabasına atlayıp zaten beş dakika uzaklıkta olan hastahanelerine geldi. Onu tanıyan kişiler yine eğilip selam verirken kimseyle muhatap olmayıp müşahede odalarına doğru ilerledi.
"Günaydın."
Neredeyse akşam olduğu için bunu demesiyle şaşkın bakışlar onu bulduğunda umursamadan hasta yatağında yatan hastaya yaklaşıp göz bebeklerine baktı.
"Kontrol altında kalmaya devam etsin." Hemşire başını salladığında diğerine geçti.
"Yarası iltihaplanmış. Bana sargı bezi getirin, lütfen."
Yaralılara genel tetkitleri yaptıktan sonra çoktan akşam olmuş hatta gece olmak üzereydi. Hala bir şey yiyememiş olmasından ötürü karnı guruldamaya başladığında hastahaneden çıkmıştı.
Kapının önünde ki tanıdık arabayı görünce adımlarını oraya yaklaştırdı. Minho arabasına yaslanmış sigara içiyordu.
"Burada ne yapıyorsun?"
Şüpheci gözlerini onun üstüne diktiğinde Minho doğrulup sigarasını söndürdü.
"Çocukların durumuna bakmaya geldim," Hyunjin anlayarak başını salladı. Tüm adamlar onu sevip sayardı, o da onları. "İyiler. Hafif sıyrık ve yaralarla atlatmışlar."
Minho başını salladı, sırtını arabaya yaslayıp hastahaneye doğru baktı.
"Bir haller var sen de. Ne oluyor?" Hyunjin, Minho'yu iyi tanırdı. Sessiz kalıp dalmaları hayra alamet değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forlorn owned childrens | hyunho √
Fanfiction"benim kanım benim kurallarım." • cover by: pittielau •